Küresel gücün ilham kaynakları!
Hz. İsa’dan sonra doğduğu bilinen, Şam’a giderken İsa’nın hayalini gördüğü için de “seçilmiş havari” olarak kabul edilen Pavlus’un İncil’de yer alan sözlerine göre “herkesle her şey olmak” başarının şartıdır. Pavlus, kutsal amaç uğruna herkesle her şey olunması gerektiğini söylemektedir. O, bu konuda aynen şunları söyler: “Ben özgürüm, kimsenin kölesi değilim. Ama daha çok kişi kazanayım diye herkesin kölesi oldum. Yahudileri kazanmak için Yahudilere Yahudi gibi davrandım. Kendim Kutsal Yasa’nın denetimi altında olmadığım halde, Yasa altında olanları kazanmak için onlara Yasa altındaymışım gibi davrandım. Tanrı’nın yasasına sahip olmayan değil de Mesih’in yasası altında olan biri olarak, Yasa’ya sahip değilmişim gibi davrandım. Güçsüzleri kazanmak için güçsüzlerle güçsüz oldum. Ne yapıp yapıp bazılarını kurtarmak için herkesle her şey oldum. Bunların hepsini, Müjde’de payım olsun diye Müjde’nin uğruna yapıyorum” (İncil,1.Korintliler 6, 1991; 9/19).
Pavlus, inanç uğruna her kılığa girilebileceğini, her türlü sahte görüntü sergilenebileceğini söyler. O, insanların aralarındaki sosyal uzaklığı ortadan kaldırmanın yolunun sahte görüntü üretmekten geçtiğini savunur. Ona göre inananlar, kutsal inançları uğruna bunu yapmak zorundadır.
Fransız Generali Napolyon da zafer için Havari Pavlus gibi herkesle her şey olmamış ama herkese bir başka biçimde görünmekte bir yanlış görmemiştir. O, “Ben Katolik geçinerek Vendee savaşını kazandım; Müslüman geçinerek Mısır’a yerleştim; Papacı geçinerek İtalya’da yürekleri kazandım. Bir Yahudi halkını yönetecek olsam, Süleyman’ın tapınağını yeniden kurardım” demiştir.
Sun Tzu hem Pavlus’tan hem de Napolyon’dan yüzlerce yıl önce düşmanı şaşırtmak ve zafer kazanmak için aldatıcı görüntü ve sahte davranış sergilemek gerektiğini söyler. Onun bu konudaki tespiti şudur: “Savaş için en güçlü olduğunuzda, kendinizi güçsüz göstermeli; kuvvetlerinizi harekete geçirirken, hareketsizmiş gibi durmalı; düşmana yaklaştığınızda, uzakta olduğunuz izlenimi vermeli; uzakta olduğunuzda ise düşmanın burnunun dibinde olduğunuza düşmanı inandırmalısınız”. Kuşkusuz Sun Tzu bir savaş halinde zafer için gerçek ile, görüntü arasındaki mesafe konusunda rakipleri yanıltmanın esas olduğunu önermiş oluyor.
Sürecin diğer bir boyutunu da Makyevelli temsil eder: Ona göre insan, siyaset için bir araçtır. Siyasi liderler, gerçekte öyle olmasalar bile yönettikleri kitlelere kendilerini dini bütün, dürüst, güvenilir, iyi yürekli, adil ve yansız olduğuna inandırmalıdır. Siyasi liderin amacına ulaşması için uygulayabileceği her yöntem ve her türlü davranış yasaldır. Asıl olan başarıdır. Başarı yöntemlerin ve eylemlerin meşru ve ahlaki olup olmadığını tartışılır olmaktan çıkarır. Başarıya ulaştığında kralın ya da liderin uyguladığı yöntem ve eylemler tartışılamaz, onlar yasa sayılır.
Pavlos, Sun Tzu, Makyavelli yüzyıllardır insanlığın imanî ve zihnî iklimini şekillendirmeye katkı yapmıştır. Hitler, Stalin ve Napolyon gibilerse onların yolunu izleyerek cesetler üzerinden dünyalar kurmuştur. Dün Nazi kamplarında insanlığı gazla sınavdan geçirenler de, Filistin’den bir halkı diz üstü çöktürmeye çalışan şiddet de aynı zihnî ve ahlakî iklimin ürünüdür. Kamboçya’da, Vietnam’da son olarak da Irak’ta milyonlarca insan katleden saldırılar da aynı değer yargısına sahip olanların ürünüdür.
Küresel saldırganlar, düzenlerini bu sahte düşünsel yapının üzerine bina ederek her türlü yanıltıcı görüntüyü hâkimiyet için kullanmaktadır. Bu zihniyet her zaman şiddeti kutsal amaçları için meşru görmüşlerdir. Bu bağlamda emperyalizm gerçekte maddenin zalimleşmesiyle üreyen bir olgudur. Maddenin, yani gücün amaç dışı kullanılması, maddenin zalimleştiğinin resmidir. Zalim güç ardında -sanal da olsa- dinî, siyasî ve ahlakî bir destek bulduğunda, dünyayı cehenneme çevirmekte hiçbir sakınca görmemektedir.