Kurban zamanı
Bugün bayram. Her günü bayram olanlara ne mutlu. Hoş bir bayram yazısı bekleyenler her bayram olduğu gibi yanılacaklar. Canlarını hak ve bayrağa kurban edenlerin bayramına niyetlendim. İnancı gereği Allah’a verdiği sözü yerine getirmek için canının parçasını, oğlunu kurban etmek isteyen Hz. İbrahim’i yazmayacağım. Kocasının evlatlarını keseceğini bilen, buna karşı çıkması gerektiğini telkin eden şeytanı taşlayan Hz. Hacer’den de bahsetmeyeceğim. Verdiğin sözü yerine getir diye babasına yalvarıp, başını kesilmesi için uzatan Hz. İsmail’i zaten biliyorsunuz.
Bugün 20. Yüzyılın kurban zamanlarında Hak ve bayrak için kendilerini kurban eden İsmailleri evlatlarının gencecik bedenlerini kara toprağa gömen İbrahimleri, Hacerleri yazacağım. Onların bir kısmının kabirlerinin bulunduğu Karşıyaka mezarlığındaki geleneksel bayram öncesi ziyareti anlatacağım. Peşinen söyleyeyim birazcık yüreğinizi burkacağım. Kiminizi alıp siyah beyaz filmin gösterildiği eski bir sinemaya götüreceğim belki. Ne yapalım bu satırların yazarının bayram hediyesi de bu. Kabul edenin de etmeyeninin de bayramı mübarek olsun.
***
Yıllar önce üç beş kişinin gizli ziyaretleri olarak başlamıştı ülkücü şehitleri kabir başında anma girişimi. 8-10 kişiye ulaştığında sayının değil maksadın önemli olduğunu vurgulamıştı Mahir ağabey. Ramazanın üçüncü pazarındaki menemen iftarı sofralara sığmayınca kabir anmalarının günün birinde mitinge dönüşeceği inancımız pekişir oldu. Arifeden bir gün önce öğle namazını müteakip nicelerini yıkadığımız eski gasilhanenin önünde buluştuk. İkinci kapının girişinde şimdi metruk olan idare binasındaki gasilhanede yıkanıp kefenlenen şehitlerin kanları toprağa konurken bile damladığı için çoğumuz başımızı feryatların ayyuka çıktığı gasilhane binasına çeviremedik.
Kurban zamanlarının sırtımıza kadar çıkan çamurları artık yok. Asfalt dökülmüş yolun birinci kapı istikametinden yukarı doğru çıkıp sağ taraftaki Yavuz Turan’ın kabrine vardık. Bir gün önce özlediği şahadetin alnından vurulmasıyla gerçekleşmesi isteğini yeniden söylemiş Mahir başkana. 6 Mart 1980 günü Yenimahalle Çarşı Caddesinde tam alnından vurulup vuslata ermişti. 1978’de Bolu komando kampındaki arkadaşım tam 18 yaşındaydı.
Saçı sakalı ağaran heyetimizin ikinci durağı Murat Oğuz’un kabriydi. Vurulduğunda tam altı saat bir tek doktorun bile gelmediği Murat’ın annesi bu acıya fazla dayanamayıp secde anında vermişti son nefesini. “Mustafa Pehlivanoğlu öldü Vatan sağolsun” yazan mezarın iki ötesinde aynı gün asılan Necdet Adalı için yakınları “Adalılar türkü söyler, susar darağaçları” yazdırmış. Oysa darağaçlarının ağladığının tanıklarını biliyoruz.
Mamak cezaevine girdiğimde okuma yazması bile olmayan Alacalı Fikri Arıkan’ın infaz öncesi tevekkülü anlatıldı. Sonra Ali Bülent Orkan’a vardık. Hani o romanı yazılamayan, filmi çekilemeyen efsanenin yanına. İşkencede “İblisler” diye haykıran “O var ve Tek” diye Allah’a sığınıp baş eğmeyen Ali Bülent’e kader arkadaşı Erol Türkmen’le yaşadıklarından bahsetti yakın dostları. Bundan 8 yıl önce oğlunun hasretine dayanamayan Nabi Orkan, özlemini oğlunun koynuna girerek gideriyor mu diye düşünmeden edemedik.
Ülkücü tutuklular için mahpushane yollarını su yolu yapan Alparslan Bayır’ın babası Necati amcayı yad edip Türk milliyetçiliği hareketinin fikir önderlerinden Dündar Taşer ile Ülkücülerin annesi Muzaffer Şükrüye Türkeş’in kabirleri başında dualar okuyan Lokman Abbasoğlu’nu dinledik.
Kurban bayramının İbrahim’i, İsmail’i ve Hacer’i oradaydı. Kurban zamanlarının şehitleri ile aynı saftaydı.