Kurban…
Gebze''ye bağlı Pelitli''de, evinin yolunda yürürken Afgan uyruklu bir kişinin saldırısına uğrayan ve kaldırıldığı hastanede yaşam mücadelesi veren 17 yaşındaki Ayşegül Aydın''ın babası Metin Aydın, "kulakları var duymazlar" tayfasının bile duyabileceği şekilde, megafonla şöyle haykırıyordu:
- 15 yıldır bizim de bizatihi destek verdiğimiz oy verdiğimiz Sayın Cumhurbaşkanımız… Ayşegül''ün fotoğrafına bak Sayın Cumhurbaşkanım! Siz çok özel korunuyorsunuz. Sizin çocuklarınız çok özel korunuyor… Biz çocuğumuzu bakkala gönderemiyoruz. Okula gönderemiyoruz… Herkes de böyle; sade ben değil. Herkes aynı durumda. Ama işte bir gün unuttuk, bize bedelini çok ağır ödettiler. Cumhurbaşkanım, Sayın Cumhurbaşkanım, bu mülteci olayına lütfen el atın. Hükümet olarak, devlet olarak, bu mülteci olayını bir süzgeçten geçirin. Burası yol geçen hanı değil. Bizim dedelerimiz, atalarımız, namusu için, şerefi için, bu topraklar için can verdi, kan verdi. Onlar namusunu çiğnetmemek için 250 milyondan 15 milyona kadar düştü. 15 milyonla cumhuriyeti kurduk. Cumhuriyetin 100. yılına yaklaştık; bu ülkede böyle bir olay yoktu. Bu kadar başı boşluk yoktu Sayın Cumhurbaşkanım. Ona acı, buna acı, şuna acı; bize kim acıyacak Sayın Cumhurbaşkanım! Acıya acıya biz acınacak hale geldik bak görüyorsun!..
***
Bugün bayram;
"Bayram tatili" için sınırı geçen 200 binden fazla Suriyeli mülteci, ülkelerinde bıraktıkları eşleri, dostlarıyla hasret giderip Şam tatlısı yerken; Metin Aydın, yoğun bakımda yatan kızını izliyor olacak muhtemelen, hastane odasının penceresinden…
Şam''da Cuma namazı kılma sevdasıyla girilen yolun sonunda, Ayşegül''ün cenaze namazını kılmıyor olduğuna şükrederek belki…
***
Davulun sesi misali;
"Ne alakası var" diyecektir şimdi yine birileri.
Tarafı olduğunuz bir kaosun, kargaşanın, etnik çatışmanın, iç savaş maskeli bir emperyalist işgalin yaşandığı topraklarla olan sınırımızın kevgire dönmüş olmasının, hırlı mı, hırsız mı, katil mi, cani mi, sapık mı, terörist mi, kaçıyor mu yoksa bir plan dahilinde sızdırılıyor mu; hakkında hiçbir şey bilmediğimiz, tek Suriyeli de değil, Akif''in ifadesiyle "Kimi Hindu, kimi yamyam, kimi bilmem ne bela" milyonlarca kişinin ülkeye giriş yapmış, yerleştikleri şehirlerde gettolar oluşturmuş bazı iş kollarına "çökmüş", Türkiye''nin, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarından esirgenen birçok imkanı kendine "hak" görmüş; ve kural, kanun, nizam tanımaksızın sonuna kadar kullanmaya başlamış olmasının konuyla zerrece ilgili yok tabii; ne ilgisi olabilir ki! Mübalağa benim ki! Muhaliflik belasına abesle iştigal!
***
Kontrolsüz mülteci akını, politikası üretilmemiş göç dalgası veya her nasıl tanımlıyorsanız bu hızlı demografik değişim sürecini; vakıanın;
Yol açtığı sınır güvenliği tehdidi var…
Terör örgütü yapılanması, terörist sızma tehdidi var…
Bir provokasyonluk canı olan "millî sabrın taşma noktası" tehlikesi var…
Yol açtığı ekonomik darbe var…
Suç patlaması var…
Türkiye''nin çoğu şehrini Ortadoğululaştırmış olmaları var…
Bir de, Ayşegül''e borç kavlinden gözden kaçırmamamız gereken ne var biliyor musunuz?
TIR''larla taşınan bu "erkek"lerin çoğu;
Kadınların çalıştıkları için gözlerinden bıçaklandıkları…
İlk "hata(!)"larında kezzapla yakıldıkları…
Oje sürdüklerinde parmaklarının kesildiği…
12 yaşından sonra şarkı söyleyemedikleri…
Okula gönderilmedikleri, çocuk yaşta evlendirildikleri, koca zulmünden kurtulmak istediklerinde burunlarının, kulaklarının kesildiği…
Düne kadar nikah davetiyelerinde, onu bırakın mezarlarında, isimlerini dahi kullanamadıkları…
"Kadın"ın, "kız çocukları"nın böcek kadar değer görmediği coğrafyalardan geliyorlar.
Kendi anasına, karısına, kardeşine, kızına "insan" olamamışlar…
***
Tablo bu olunca, ister istemez düşünmeden edemiyor insan;
Hemen her şey gibi yönetenlerimiz acaba "kurban" meselesini de yanlış mı anladılar?
Bunun için mi kurban pazarında bekleyen koçlar kadar yakın boynumuza o kör bıçaklar?
Bugün, Hz. İbrahim''in "Allah korkusu"na delaletti…
Bunca "Allah''tan korkmaz" nereden, nasıl türedi?
KALABALIK
Hınca hınç dolu Bodrum, Marmaris, Alaçatı, Datça sokaklarından bildiren meslektaşlarımız mikrofon uzatıyor vatandaşa;
Herkes "kalabalık"tan yakınıyor.
Ama kimse o "kalabalığı" oluşturan insanlardan birinin de kendisi olduğu gerçeğiyle yüzleşmeye yanaşmıyor.
*
Keza, sadece sayfiye yerleri değil; ama tam, ama yarım, ama çeyrek, öyle böyle uzuuuuuuuun bir kapanma sürecinden sonra halkın kendini dışarı attığı hemen her yerde durum aynı. Kimle konuşsan "trafik"ten yakınıyor. "Mesafesizlik"ten şikayet ediyor. "Sokağa akın" halini gereksiz ve tehlikeli buluyor.
Kendisi hariç!
*
Sen çıkarsan, ben çıkarsam, o çıkarsa; nasıl tenhalaşsın sokaklar Allah aşkına!