Kültürel soykırımın affı yok!
20. yüzyıl tam bir soykırım çağıydı. Almanya Yahudilere, Fransa Cezayir’e, Rusya Kırım Türkleri’ne, Sırplar ise Boşnaklara soykırım ve tehcirde sınır tanımadı. Avrupa’nın zalim ve Asya’nın vahşi liderleri dünyayıöyle bir mezbahaya çevirdi ki, kan kokusu Anadolu’da kendi halinde yaşayan halkların dahi gözünü döndürdü.
Vicdan yoksunu pozitivist bilimsellik; bencillik ve bir üst türevi olan ırkçılığı besledi. Sonuçta Batı modernleşmesinin ürettiği zihniyet, 1 ve 2. Dünya Savaşları ile ilkel çağlardan günümüze işlenen tüm katliamları birkaç yılda katlamayı başardı! İnsanlığın kalbindeki şefkat ve sevgi hisleri bir kere baskılanınca, beşeriyetin bilinçaltındaki kin, öfke, haset vb.. bütün kötü duyguları bir anda ortalığı kapladı. Tüm dünyayı saran bireysel ve toplumsal egoizm, bırakın farklı etnik kesimlere saldırmayı, Kamboçya’da “Bir Numaralı Kardeş” unvanlı Pol Pot örneğindeki gibi kendi insanını dahi neredeyse yarı yarıya katletmeye kadar vardı.
Özetle insanoğlu okumuş -cahil, dindar- dinsiz fark etmez rahatça çileden çıkarılabilen bir türdür. Din, kültür, tahsil cinnet geçirme noktasına ulaşmasını geciktirir ama tehlikeyi tamamen ortadan kaldırmaz. Örneğin, 11 Eylül atmosferinde ABD’de tüm Müslümanları tel çitler ardında tecrit etme tartışılıyordu. Okur yazarlık oranı yüzde 100 olan Rusya’da ise tüm Kafkas halklarına yönelik ırkçı saldırılar her geçen gün artmaktadır.
Kazma kürekle...
Derin odaklar insan doğasındaki, Kur’an-ı Kerim’in anlatımıyla “çok zalim ve çok cahil” damarı keşfettikleri için toplumları“sürü” olarak görür. Onlara göre kitle psikolojisinin bir toplumu sürüye çevirmesi sadece zaman ve konjonktür konusudur! İngiliz veya İsveçli de eline silahı alıp gelişigüzel tarayabilecek psikolojiye getirilebilir. Bugün Batılıülkeler arasında savaşçıkmamasının tek sebebi yeni bir Dünya Savaşı fitilini ateşleme korkusudur. Einstein’a sormuşlar “3. Dünya Savaşı nasıl olur?” diye “Onu bilmem de 4. Dünya Savaşı kazma kürekle olur” demiş! Bugün savaşların nükleer bombası olmayan ülkeler arasında yaşanmasının daha mantıklı bir izahı var mı?
Günümüzde insanlığı, nefret söylemleri tehdit ediyor. Milli idealleri coşturmak için başkasını karalamaya ihtiyaç olmadığı gibi siyasi partilerin iktidarda kalabilmesi için rakiplere karşı düşmanca kavramlar kullanmasına da hiç gerek yok. Aksine nefret dili eninde sonunda onu kullanana döner. İktidar ve muhalefetin kullanıldığı düşmanca ifadeler, gerçek “büyük felakete” giden duble yollara taş döşemektedir. Birincil sorumluluk ise hükümetindir çünkü sağduyusunu kaybetmesinin mazereti yoktur. Güç elindedir ve bahane üretme konumunda değildir. Kapsayıcı, kuşatıcı, affedici olmak zorundadır. Babalık yapması beklenirken mahallenin haylaz çocuğu gibi davranamaz.
Kamplaştırıcı ve kutuplaştırıcı yönetim tarzı yüzünden toplum öfke sarmalındadır. Eşler, kardeşler, aileler, komşular, mahalleler ve kitleler birbirine düşürülmüştür. Memuriyete atanma, işe girme, ihale almada tek ölçü insanların “paralel olmadığını” ispatlamasına bağlanmıştır. Hatta ayrımcılık camilere kadar yayılmıştır. Ben ve çevremdeki çoğu kimse ruh sağlığını korumak için iktidar partisi ağzıyla vaaz veren imamların camisinden uzak durmaktadır. Bir yandan dindar görünen riyakârlar ortalığı sararken, öte yandan gençler, İslam’ı temsil makamındaki yetkililerin icraatlarına bakarak dinden uzaklaşmaktadır.
Sorun muhafazakâr ve milliyetçi kitlelerin kendi aralarındaki fikir ayrılıklarının ötesine taşmıştır. Aleviler neredeyse kitle halinde küstürülmüş, Kürtler PKK’nın insafına terk edilir hale gelmiştir. Yolsuzluk ve torpil iddiaları ekonomik olmaktan ziyade ahlaki bir krize dönüşmüştür. Üstelik içerideki kavga Türkiye’yi dışarıda yalnızlaştırmaktadır. Ülke içinde başlayacak bir yangın tüm bölgeyi sarabilecek riskler taşımaktadır. Hükümet dünyaya adeta “dediğimi yapmazsanız benzini döker kendimi yakarım” mesajı vermektedir. Ankara, kendisinin vazgeçilmez olmadığını maalesef bugün bir kez daha anlayacaktır! Petrolü, madeni, zenginliği bulunmayan birkaç milyonluk Ermenistan sözde soykırım töreninde büyük ülkelerin devlet başkanlarını ağırlarken ne yazık ki Türkiye, Çanakkale Savaşı’ndaki müttefiklerini dahi yanında göremeyecektir.
Geçmişte tüm dünyanın cinnet geçirdiği savaş zamanında, büyük bir imparatorluğun yıkılış döneminde yaşanan hatalar anlaşılabilir, hatta çoğu Ermeni de bu bakış açısına itiraz etmez. Ancak bugün sadece koltuğu korumak adına milletin yarısına karşı girişilen kültürel soykırımı tüm insanlık utançla hatırlayacaktır!