“Kullanışlı gazeteciler”i Şahin Alpay’a sorun
Efendiiiiiiim... Bu zaman kazanma “es” inin normalde yazının ortalarına doğru, “yorulma” emareleri baş gösterdiğinde verilmesi gerekir. Ama bitiş çizgisini çıplak gözle görebildiğimiz, “teknik” bir arıza olmadığı yahut hız dolayısıyla “kontrolü kaybetmediğimiz” sürece “sürpriz”e gebe olmayan bir pist yarışında değiliz. Gazeteciliği fırlattıkları zemin hayli engebeli... Sonra dikkat ayı çıkabülüüü, taş düşebilüüü, kaya yuvarlanabilüüü, batağa düşülebilüüü!.. Sektör olarak içine kıstırıldığımız süreçten sağ salim kurtulabilmek için bildiğiniz enduro sürüşü gerekli. Bu devirde öyle bir çakıl taşıyla tepe taklak olan cinsinden olmaz; recme maruz kalsa “bana mısın” demeyip yoluna devam edebilecek arazi motoru gibi kalemle yazıp çizmeli.
Velhasıl konu zahmetli, efkarlı bir iç çekişle ciğerlerimizi şişirdiğimiz “es”i peşin peşin vermeli ki; katakulli dolu parkur yarı yolda kesmesin nefesimizi...
***
Dün, bazı gazete ve internet sitelerinin ifadesiyle, “Ergenekon Davası’nın görüldüğü 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 12 Ocak 2011 tarihli oturumunda aldığı ara karar uyarınca Genelkurmay Başkanlığı’na gönderilen harddisklerin incelenmesinin tamamlanması sonucu” nurtopu gibi bir “kullanışlı gazeteciler” listemiz daha oldu.
Zaman’ın “Gazetecilerin köşe yazısı Genelkurmay’dan” başlığıyla birinci sayfadan duyurduğu habere göre aralarında Yeniçağ’ın da bulunduğu “kimi” gazetelerin Genel Yayın Yönetmenleri ve bazı yazarları “bütün kötülüklerin anası”, Maya’ları yalancı çıkaracak biçimde bir nevi “erken kıyamet” ilan edilen 2007 yılında, mesela AKP Kapatma Davası, mesela Cumhurbaşkanlığı seçimi gibi süreçlerde haberlerini, manşetlerini, yorumlarını askerin ağzına bakarak tanzim etmişlerdi.
***
Haberin dayandırıldığı ve tam yetkili hakim Hüsnü Çalmuk imzasıyla mahkemeye sunulan raporu taradım.
Siz “toplum mühendisliği” ne farklı bir yorum getiriyor ve gazeteciliği böyle bir şey sanıyor olabilirsiniz ama karşınızdaki “gazeteci”ler sığır çobanı değil; dolayısıyla kendileri hakkında “belge”ye dayalı olduğu iddiasıyla yapılan “kara propaganda”ya karşı sanıyorum onlar da ilk iş bu “belge”yi incelemiş, sonrasında da acı acı gülüp geçmişlerdir.
Bir kere;
Eğer bir haberi “gidinin gazetecilerine de bak” kınaması, ayıplamasıyla yazıyorsanız en azından o haberde asgari ölçülerde “gazetecilik etiğine, ilkelerine” sadık kalırsınız ki ava giderken avlanıp ele güne rezil olmayasınız.
Dedim ya taradım;
Sen Hürriyet’in, Milliyet’in, Vatan’ın, Yeniçağ’ın, Cumhuriyet’in, Akşam’ın yayın yönetmenleri sırala Türkiye Gazetesi’ni es geç!
Birileri sahte isimle Yeniçağ’ın e-posta adresine mesaj gönderdi diye Yeniçağ “kullanışlı” ilan edilecek ama aynı rapora göre, aynı birilerinin, aynı mesajı Türkiye gazetesine de gönderdiği bilgisi gizlenecek; bunun da adı “vesayet medyası”na karşı “özgürlük-demokrasi mücadelesi” olacak öyle mi!
Özgürlükten bahsediyorsanız, önce ucu sizin mahalleye dokunan satırların üzerini perdeleyen boyunduruklarınızdan kurtulun!
Raporda “adı geçen” gazeteciler ne Zaman’ın “cımbızladığı” bir kaç isimle sınırlı ne de bazı internet sitelerinin iddia ettiği gibi “14 kişi”yle.
Tetikçilik değirmenine su taşımamak için ad ad saymak istemiyorum ama “yelpaze”nin genişliğini anlamanız için Hürriyet’in Ayşe Arman’ından Türkiye’nin Nuri Elibol’una, Radikal’den Ortadoğu’ya kadar kimi ararsanız var! Arkadaşlar bu ara kimler canlarını sıkıyorsa veya kimleri kendileri için “tehdit” sayıyorsa onları arenada bekleyen sırtlanların önüne atmışlar.
(Konuyu sulandırmak gibi olmasın ama eğer Genelkurmay 2007 yılında yahut öncesinde bu kadar zıt kutuplardaki kişi ve kurumları “uzlaştırıcı” etkiye sahip olsaydı, Türkiye bugün böyle birbirinin gözünü oymaya hazır kesimlerin “mozaiğinden” oluşan toplumsal yapısı yüzünden parçalanmanın eşiğine gelmiş olur muydu?)
“Kullanışlı” olmayan, “ilkeli, doğru, dürüst” habercilik yapan bu arkadaşlar “cımbızcılık” la yetinmemiş bir de Nasreddin Hoca’nın kazanı misali “doğurtmuşlar” raporu!
Gazeteciler “Genelkurmay’ın yönlendirmesiyle yazıyor”muş!
Görebildiğim kadarıyla raporda “Biz bu gazetecileri kullandık, kullanıyoruz, bunlar da pek kullanışlı arkadaşlar sözümüzden çıkmazlar” gibi bir ifade yok.
Ha şu var:
Genelkurmay Bilgi Destek Şubesi içinde bir kısmı akademisyenler ve hukukçular tarafından yazılan bilgi notları e-posta yoluyla bazı gazetecilere yollanmış.
O kadar.
Gündeme dair konularda kaleme alınan yazılar, sahte isim ve adreslerden, gazetecilerin -zaten okur gündeme dair duygu ve düşüncelerini paylaşsın diye- gazetelerde ilan ettikleri e-posta adreslerine gönderilmiş.
Eeee bundan gazeteciye ne?
Özel bir haberleşme yok, diyalog yok, her gazetecinin e-postasına her gün yüzler hatta binlerce not yollanıyor. Kiminde övgü, kiminde sövgü var. Kimi adı sanıyla yolluyor, kimi rumuzla, kimi gerçekmiş gibi yansıttığı sahte adla...
Gazetelerin “Bilişim Suçlarıyla Mücadele Şubeleri” yok ki, köşe yazarı, yayın yönetmeni ne bilsin, kim, neyi, ne maksatla gönderdi. Okur, değerlendirir, araştırır, soruşturur, doğruluğundan emin olduğunu, aklına, vicdanına yatanı yayınlar, yatmayanı yayınlamaz.
Peki bu “kullanışlı” ilan edilen gazeteciler, kendilerine gönderilen “bilgi notları” nın üzerine atlayıp bunları manşete, yazıya, yoruma dönüştürmüşler mi?
Raporda “Evet bu bilgi notu, bu gazete manşet olmuş, şu, şu haberler bu “oragnizayon”un eseri, bakın, görün” diye bir kanıt var mı?
Yok!
Pardon, bir tane var;
Yalçın Bayer’in “okurdan gelen mektupları yayınladığı” köşesindeki “okur mektubu”!
***
Hadi ben delillerin nasıl değerlendirilmesi gerektiğinden bihaberim diyelim. Dava avukatlarından Hüseyin Ersöz, hedef gösterici habere dayanak edilen raporu satır satır incelemiş. İşte yorumu:
“Haber içeriğinde söz konusu raporda bazı gazetecilerin isimleri verilmek suretiyle Genelkurmay’ın yönlendirmesi ile haberler kaleme aldıkları ifade edilmiştir. Ancak haberin aksine Rapor içeriğinde bu yönde bir bilgi bulunmamaktadır. (...) Yazıların köşe yazarlarına e-mail yoluyla sahte isimler ve e-mail adresleri kullanılarak gönderildiği belirtilmiştir... Bu e-maillerin sıradan bir vatandaştan geliyormuş algısı yaratılmıştır. Rapor içeriğinde ” ELMAK “ adı verilen söz konusu yazıların, gazeteciler tarafından haberleştirilmesi yönünde bir talimat ise bulunmamaktadır.
(...)
Kendilerinin hazırlamadığı dokümanlarda sadece kurumsal e-mail adresleri yazıyor diye bazı gazeteciler hakkında soruşturma başlatılabileceği şeklindeki değerlendirme Basın Özgürlüğü yanında Hukuk Güvenliği’ne de aykırı bir yorumdur. Herhangi bir soruşturmanın tarafı olmayan gazeteciler hakkında bu tarz yayınların, isimleri de verilmek suretiyle yayınlanması en basit ifadesiyle etik değildir” diyor.
Bence de etik değildir.
Bilakis tetiktir!
Adliye koridorlarında yetişen “gazetecilik heveskârı” bazı muhabir arkadaşlara naçizane tavsiyem;
Eğer “kullanışlı” birilerini arıyorsanız milyonlarca sayfalık “Ergenekon klasörleri” ne dalıp bu örnekteki gibi kendi sıçrattığınız çamurda boğulmayın. “Talimatlı gazeteciliği” eşeleyebileceğiniz daha “sığ” sular var. Üstelik hayli yakınınızdalar.
Anlamadınız mı?
Eee her şeyi de bizden beklemeyin canım. Şahin Alpay’a sorun, anlatsın. Parolayı sorarsa “Karen Fogg” dersiniz!