KRİZLERDEN KRİZ BEĞEN!..
Bu Hollandalı yetkililer de bizimkilere benzediler.
Ne yeteneksiz imişler.
Bu yazının yazıldığı saatlerde, hâlâ, “ölenlerin kimliklerini belirlemeye çalışıyoruz” diye açıklama yapıyorlardı.
Geçtiğimiz gün Amsterdam’da havaalanına inerken düşen THY uçağımızda 9 kişi hayatını kaybetti. Yüzün üzerinde yolcunun kurtulması, kimilerinin üç parçaya ayrılan uçaktan yürüyerek çıkması tam bir mucize. Aynı zamanda, yaşamları pahasına -ki kendileri öldü- bu beceriyi gösteren pilotlarımızı unutmayalım. Hepsine Allah rahmet eylesin.
KRİZ MERKEZİ KRİZİ
Düşen uçakla birlikte birçok değerin de parçalandığına tanık olduk. Bizimkiler, hemen(!) bir “Kriz Merkezi” kurdular. Ama, ekranlarda gördük ki bir “Kriz Merkezi Krizi” ortaya çıktı. Yetkililer ne söyleyeceğini bilmiyor, Hollanda’dan haber alamıyor, Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’a bile “ölü yok” diye yanlış açıklama yaptırıyorlar.
Oysa bu arada, televizyonlar bile kurtulan yolcuların cep telefonlarını bulmuş, onlarla canlı yayında konuşup, bilgi aktarıyor. Bizim yetkililerse, Hollandalı meslektaşları ya da diplomatlarımızdan bilgi alamıyor. “Ölü yok” dedikleri anda, diğer ekrana bakıyoruz, Hollandalı bir yetkili “9 kişi öldü” diyor, canlı yayında.
Bizim “kriz merkezi” oradan oraya koşturarak, verimsiz bir çalışma sergiliyor. Ekrana çıkan THY yetkililerine bakıyoruz. Hissettiğimiz şu. THY’nin Yönetim Kurulu Başkanı ile Genel Müdürü birbirinden rol çalmaya çalışıyor. Yönetim Kurulu Başkanı’nın ne işi var orada. Genel Müdür belli ki daha bilgili, ama yanında amiri var diye kenarda sıkışıp kalıyor! Neymiş, kriz merkezi kurmuşlar!..
Hollandalılar da tam beceriksiz. Üç günde DNA testi yapamadılar. Onlara sorarsan, “panik yaratmayalım” diyecekler.
Kardeşim, yolcu listesi belli değil mi? Ortada 9 ölü var, kurtulanlara DNA testine gerek olmadığına göre, bunların adını diğerlerinden çıkarırsın, bir de uçağa gerçekten binip binmediklerini kontrol edersin, isimleri açıklarsın. Daha ne bekliyorsun?.. Türkiye’den giden yakınları ile DNA’larını mı karşılaştıracaksın?.. Yoksa, sigorta vs. gibi ticari nedenlerle mi hâlâ isimleri açıklayamıyorsun?..
ADALET KRİZİ!..
Öte yandan, bir adalet(!) krizi daha yaşadık, yaşıyoruz.
Adalet Bakanı M.Ali Şahin başka partiden seçilecek belediyelere gözdağı veriyor, işiniz, projeniz Ankara’dan geçmez, diyor. Efendim aynı zamanda partisi varmış, yerel seçimde adayına destek için konuşuyormuş!
Öyle şey olur mu?.. Zaten, AKP’nin mitingler yapan genel başkanı yok mu? Partinin çok geniş bir örgütü yok mu? Adalet Bakanı’na mı kaldı seçim propagandası yapmak? Herkes sıkıştığında adalete başvurmayacak mı?..
Türkiye’de başbakanlar seçildikten sonra “Ben herkesin başbakanıyım” der; adalet bakanları “Herkes adalet önünde eşittir” der. Ama, hiçbiri bunu uygulamaz.
Bu nasıl bir ülke yönetimidir?..
Üstelik, Anayasa bile “adaletli olsun” diye genel seçimlerden 3 ay önce adalet bakanlarına görevi bıraktırıyor. Bu, yerel seçimlerden önce niçin uygulanmaz ki?..
Bakan, sözünü geri alsa bile artık anlamı yok. Çünkü, zaten seçmenin bilinçaltında olan düşünce, bakanın açıklaması ile iyice pekiştirilmiştir: Aman iktidar bizi cezalandırmasın!..
KÜRTÇE KRİZİ
Krizlerimizden bir diğeri de, DTP adlı partinin genel başkanı Ahmet Türk’ün Meclis Grubu’nda “Kürtçe” konuşma yapması.
İşgüzarız ya, devletin televizyonu TRT 3 kanalı o anda canlı yayını panikle kesiyor!.. Oysa, devletin TRT 6 adlı kanalı, “TRT Şeş” adıyla 24 saat Kürtçe yayın yapıyor!.. (Artık AB emretti diye mi, seçim öncesi Kürt seçmenlerini oyunu almak için mi, bilinmez!..)
Hangi yasa nerede uygulanacak,
belli değil.
Saldım çayıra, Mevlâm kayıra gidiyoruz!..
Başbakan Diyarbakır’da Kürtçe konuşuyor, Kürtçe televizyon kanalı açıyor, “Be Xêr Be” diyor; DTP Kürtçe konuşunca sözde “en büyük tepkiyi” (!) AKP veriyor..
İSRAİL YA DA KATİLSİNİZ KRİZİ!..
Diğer krizimiz ise, “İsrail ya da Davos
Krizi.”
Başbakan Erdoğan, Davos toplantısındaki panelde, İsrail Cumhurbaşkanı Peres’e “one minut” lu bağırmasında, “Siz adam öldürmesini çok iyi bilirsiniz. Sesinizin yüksek çıkması suçluluğunuzdandır!” demişti.
Yerel seçim öncesi bu tavır; miting gibi karşılama töreninde, illerdeki seçim mitinglerinde kendisini gösterdi.
Başbakan, “monşer” dediği büyükelçiyi İsrail’den bir günlüğüne bile çekmedi, ama Milli Eğitim Bakanı okullarda “Filistin’e saygı duruşu” düzenledi. Şimdi aynı bakan “İsrail mallarını boykot etmeyin” genelgesi yayımlamış!.. Ne tutarlılık değil mi?..
Şimdi ise, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül İsrail’e gidiyormuş!.. Başbakan’ın “Katilsiniz” dediği Cumhurbaşkanı Peres ile görüşmeye...
Abdullah Gül kimdi? Tayyip Bey’in eski Dışişleri Bakanı.
Ne yönetim ama..
Türkiye’de her zaman “hükümetler” ortada da, “devlet” nerede acaba?..