Krizden çıkış politikası
1929 Ekim’inde başlayan ve İkinci Dünya Savaşı’na kadar süren kriz, “Büyük Depresyon’’veya ” Dünya Ekonomik Buhranı “ gibi isimlerle anılır. Adından da, bu krizin ne kadar büyük bir kriz olduğu zaten anlaşılıyor.
Bugünkü dünya krizine de ” Küresel depresyon “ demek gerekir... Çünkü bu kriz, yanlış kürselleşme sonucunda, küreselleşmeye spekülasyonun hakim olmasıyla ortaya çıkmış bir krizdir.
Depresyon demenin gereği ise, krizin ekonomik boyutu geçtiği, aynı zamanda siyasi ve sosyal bir boyut kazanmasından dolayıdır.
1929 buhranından önce, dünya 55 yıl gibi uzun bir gelişme trendi yaşadı. Buna karşılık 10 yıl süren bir gerileme ve duraklama dönemi yaşadı. Bu dönemde birçok hükümet devrildi... İkinci Dünya Savaşı’na yol açan siyasi sorunlar yaşandı.
1929 buhranında kürselleşme daha sınırlıydı. Bu nedenle Dünyaya bugünkünden daha yavaş yayıldı.
Yine o yıllarda Dünya para sistemi farklıydı... Altın standardı vardı. Para daha sağlam kazığa bağlanmıştı. Bugün ise her şey doların insafına bırakılmıştır. 1970 petrol krizine dolarla altın arasındaki bağ tamamen koptu.
1929 buhranından sonra gelen 10 yıllık gerileme ve duraklama döneminden çıkış için çare olarak keynesgil poltikalar ön plana çıkmıştı.
Keynes’in geliştirdiği denge modelinde, talep ön plandadır. Özellikle devletin daha aktif politikalar uygulayarak, aynı zamanda üretici de olmalıdır. Yine devlet kamu harcamaları yaparak toplam talebi artırmalı ve ekonomiyi tam istihdam düzeyinde tutacak önlemleri almalıdır.
Bugün de aynı politikaların uygulanmasını isteyenler var. Ne var ki bugünkü şartlar farklı olduğu için, keynesgil politikaların etkisi de aynı olmayacaktır.
Bugün öncelikle yapılması gereken, önce küresel düzeyde ortak politikalar oluşturmaktır. Örneğin dünya para sisteminin yeniden kurulması gerekir. IMF ve Dünya Bankası’nı daha gerçekçi olarak yeniden yapılandırmak gerekir.
1929 dönemindeki devletle, bugünkü devlet arasında da fark var... Kürsel süreç devleti adeta kızağa aldı. Devletin ekonomi içindeki yerinin küçülmesi yanında, devletin elindeki araçlar da elinden alındı. Özellikle altyapının özelleşmesi, devletin stratejik alanını daralttı. Devletin fiyat stratejisi için elinde araç kalmadı. Örneğin, dağıtımı özel sektörde olduğu sürece, bir ekonomik krizde devlet sanayide kullanılan elektrik girdi fiyatlarını düşürmekte zorlanıyor.
Türkiye’nin yaşamakta olduğu ekonomik krizin, diğer ülkelere göre benzer yanı, borsanın daha da hızlı düşmesidir... Farklı yanı ise, bankaların daha sağlam olması ve fakat reel sektörün daha zorda olmasıdır.
Finansal krizler tez patlayıp, tez sönüyor... Maliyeti topluma yayılıyor. Reel sektör krizlerinde ise maliyet, işsizlik, üretimde düşme, fakirleşme şeklinde yine topluma yayılıyor. Ancak daha ağır ve daha dipten vuruyor.
Bu nedenle, Türkiye bu krizi daha derin yaşamaktadır.
Türkiye’nin çözümde kararlı olması ise önce hükümetin krizi ciddiye alması ile mümkün olur.