Kredi kartlarında yine gözyaşı...
Haziran sonunda, 31 Mayıs 2009 tarihine kadar kredi kartı borcundan dolayı kendisine bildirim yapılmış veya takip başlatılmış olanların bu borçlarının yeniden yapılandırılması için yasa çıkmıştı. Toplam 1 milyon 100 bin kişi ve 3.3 milyar lira olan bu yapılandırmadan, son bir ayda yalnızca 330 milyonu, yani toplam borcun onda biri kadarı için başvuru olmuş.
Aslında bizim millet her işi son güne bırakır. Yine borçlunun peşin parayı tedarik etmesi de zaman alıyor. Bu nedenle 4 Eylül 2009’da yani son güne kadar başvurunun artacağını tahmin ediyorum.
Öte yandan, 2006 başında da kredi kartı borçları yeniden yapılandırıldı. O zaman daha fazla başvuru olmuştu. Bu gün başvuruların daha ağır gitmesinin temel nedeni, bu piyasanın bankaların tekelinde olması ve yaşamakta olduğumuz ekonomik krizdir.
Her şeyden önce banka kartları kontrolsüz dağıtıldı. İnsanların ödeme gücü dikkate alınmadı. Bu şartlarda, bazıları hiç ödememe niyetiyle kart aldı.
Maalesef bu piyasa, arz- talebin, faizin ve fiyatın düzenlediği bir piyasa değil. Örneğin kredi kartlarında akdi faizi ve gecikme faizini, azami faiz olarak Merkez Bankası tayin ediyor. MB’nin son olarak tayin ettiği azami faiz oranları, akdi faizde aylık 3.49 yıllık yüzde 42 ve gecikme faizinde aylık yüzde 4.24, yıllık yüzde 51’dir.
Ne var ki bütün bankalar aynı faizi uyguluyor. Eğer piyasada rekabet şartları çalışsaydı, bazı bankalar müşteri çekmek için daha düşük faiz uygulardı.
Yine, Bankalar mevduata yüzde 10 faiz veriyor. Buna karşılık kart sahibi sıkışıp da avans çekerse, kullandığı bu kredi için yüzde 42 faiz veriyor. Yani bankalar vatandaşın parasına yüzde 10 faiz veriyor... Buna karşılık vatandaşın kullandığı paradan yüzde 42 faiz alıyor. Bu nasıl bir piyasa? Yüzde 400 kârla çalışan bir bankacılık sistemi hangi piyasa düzeninde var?
Öte yandan, Bankalar tahsil edemedikleri alacakları için, karşılık ayırıyor. Ancak sonradan bunları çürük alacak olarak vergi matrahından düşüyorlar. Bu hesabı yapan bankalar, gereği kadar işin üstüne gitmiyorlar.
Biz bunları bir televizyonda, Zafer Arapkirli’nin sorusu üstüne, telefon bağlantısı ile konuşurken, bizden sonra konuşan bir gazeteci, bu söylediklerimizi “abesle iştigal” diye tarif etti . Ayrıca benim bu görüşümü devletçiliğe bağladı.
Elbette kötü söz sahibinindir... Ancak gazetecinin söylediği bu sözler, aynı zamanda insanların, önyargıları ve piyasa takıntıları nedeniyle gerçekleri göremediklerini de ortaya koydu. Tartışma veya karşı fikri abes saymak kolaylıktır. Doğru olan kredi kartlarında bir piyasanın olduğu, bu piyasayı faiz-fiyat yoluyla arz- talebin yönlendirdiğini ispat etmektir.
Kaldı ki, eğer iş tamamıyla piyasaya bırakılsaydı, banka ve kredi kartları kanunu olmazdı.
Kart borçlarında başvuruların az olmasının bir nedeni de, icralık olmuş, avukata verilmiş dosyaların, icra masrafları, harçları ve avukatlık ücretlerinin bir kısmının yekün tutmasıdır. Kart borçluları bu peşin parayı tedarik etmekte zorluk çekiyor.
Ekonomik krizin, satın alma gücünü düşürmesi de gecikmede önemli bir etkendir. Zira, eğer iş aramayıp iş başı yapmaya hazır olanları da katarsak, işsiz sayısı 6 milyonu geçiyor. Son bir yılda kepenk kapatan esnaf yüzde 100 arttı. Çiftçinin de durumu iç açıcı değil. Tarımsal destekler artmadı. Dahası da kriz nedeniyle satın alma gücünü artırmak için, tüketicinin cebine para konulmadı. Özetle kriz ve uygulanan politikalar vatandaşın satın alma gücünü düşürdü.
Nihayet, kredi kartı borçlarının yeniden yapılandırılmasını öngören bu yasa geçici bir yasa olarak çıkarıldı. Banka ve kredi kartlarında yaşanan sorunları, fahiş faizleri çözmek için yeterli değil.
Banka ve kredi kartlarında sık sık mağdurların ortaya çıkması da sistemin eksik olduğunu ortaya koymuştur. Sistemi Türkiye şartlarına ve piyasa şartlarına daha uygun yeniden düzenlemek gerekir.