Kötü yönetim ekonomiyi çıkmaza soktu
Ekonomik, sosyal ve siyasi olaylar iç içe olduğu için, birbirini sürükler. Söz gelimi terör ortamında hiç kimse yatırım yapmak istemez. Bu günkü siyasi kavgalar ve vatan satmak benzetmelerinin de ekonomik istikrarı nasıl çıkmaza soktuğunu da anı yaşayarak görüyoruz.
Faiz ve Merkez Bankası konusunda , bakanlar ikiye ayrılmış... Bu şartlarda ekonomide güven olur mu? Önceki günkü yazımda TÜİK’in rakamları ile ekonomide güvenin dibe vurduğunu açıklamıştım.
2001 krizinden beri , uygulanmakta olan iktisat politikaları değişmedi. Krizden bu güne kadar geçen 14 yıllık süreyi hatırlarsak, ekonomi de başarılı mı yoksa başarısız mı olduğumuz kendiliğinden ortaya çıkar.
1. 2000 yılında Türkiye sabit kur sistemi uyguladı. 2000 yılında TÜFE oranı yüzde 39 oldu. Kur artışı yüzde 20’de kaldı. Şubat 2001 de kriz patladı. O zamana kadar sabit kur öneren IMF o gün sabit kurun tam tersi, dalgalı kur sistemi önerdi ve birde ekonominin başına bir temsilci gönderdi. Yetmedi, tüm siyasi partilere yakın temsilcilerini ve ajanlarını yerleştirdi. Oysaki, Türkiye de vadeli döviz işlemleri gelişmediği için, dolarizasyon olduğu için ve piyasada oligopol yapı olduğu için dalgalı kur sistemi çalışmadı ve tersine spekülatif bir piyasa yarattı... Spekülatif sermaye ve sıcak para, yerli ve yabancı yatırımları engelledi.
2. Sıcak para girişi döviz arzını artırdı, kur baskısı yarattı, kurlar düşük kaldı başka bir ifade ile TL aşırı değerlendi. Bir aralar bir Dolar bir TL tartışması vardı. Düşük kur nedeniyle İthalat ucuzladı. İthalat suni olarak ucuzladığı için, İçeride iplik fabrikaları kapandı. Deri fabrikaları kapandı. Bunları ithal etmeye başladık. Pamuk ekimi durdu, pamuk ithal etmeye başladık. Bu günde saman ithal ediyoruz. Sonuçta içeride aramalı ve hammadde üretimi durdu. Üretim yüzde 70 oranında ithal aramalı ve ham maddeye bağımlı bir yapı kazandı.
3. Merkez Bankası, kronik enflasyonu değerli TL ile çözmeye uğraştı. Bunun için sıcak parayla işbirliği yaparak, kur artışını engelledi. Kur artışında piyasaya döviz sürdü.. Kurlar düşerken aynını yapmadı.
4. Dalglı kur sisteminde, sıcak para kontrol edilmedi. Sıcak para ve spekülatif sermaye ekonomiye hakim olunca, yerli ve yabancı ciddi yatırım yapılmadı.
5. Sonuçta, 2003 yılından itibaren cari açık artmaya başladı. Bu güne kadar Türkiye 408 milyar dolar cari açık verdi. Cari açık dış ekonomik ilişkilerden Türkiye’nin ne kadar kaynak kaybettiğini gösterir. Eğer yatırım yapmak için cari açık vermiş olsaydık, bu yatırımlarla ihracatı artırır ve cari açığı telafi ederdik. Oysaki biz aramalı, hammadde ve tüketim malı ithal etmek için cari açık verdik ve kaynak kaybettik. O kadarki, Türkiye düyunu umumiye sırasında bu kadar sömürülmemişti, bu kadar kaynak kaybetmemişti.
6. Plansız, programsız, günübirlik politikalar, sıcak para ve spekülatif sermaye suni bir refah sağladı ve fakat sonunda deniz bitti ..
* Türkiye artık tasarruf yaratamıyor. Toplam tasarruf oranı 2000 ’li yıllarda yüzde 20’nin üstünde idi. Bu gün yüzde 14 dolayındadır.
* Tasarruf açığı ve sonuçta cari açığın finansmanı için dış borç stoku 400 milyar doları geçti. 2003 yılında toplam dış borç stoku 129 milyar dolar idi. Türkiye net dış borç ödeyen ülke olunca, kaynak çıkışı olacak ve ülkede fakirleşme yaşayacak
* 2002 yılında 85.5 milyar dolar olan uluslar arası yatırım pozisyon açığımız varken, 2014 yılında bu açık 431.2 milyar dolara yükseldi. 12 yılda 345.7 milyar dolar arttı. Uluslar arası yatırım pozisyonu açığı MB tarifi ile, Türkiye’nin yabancılardan alacakları ile yabancılara olan borçları arasındaki farktır.
* Son üç yıldır, ekonomi durgunluğa girdi. Fert başına gelir yüzde 2’nin altında kaldı ve işsizlik oranı yüzde 10.5 oldu.
* Tüketici borç- harç içinde kaldı. 2014 Aralık ayında , Tüketici kredileri ve kredi kartları borçları 356 milyar lira oldu.
* Enflasyon oranı 2004 yılında yüzde 9 iken bu günde aynı seviyede devam ediyor. Zira enflasyon kronik yapı kazandı. Faizle falan değil, yapısal önlemlerle çözülebilir.
Bu tabloda olan bir ekonomiyi yönetenler başarılı sayılabilir mi?