Kötü gidişe hayır!
Tarih tekerrürden ibarettir sözü bir kez daha kanıtlanacak. Elbette ders almayanların işine gelmediği için Türkiye Cumhuriyeti'nin tarihinde yapılan 6 referandumun biri görmezlikten geliniyor. Önce tarihleri ile referandumları hatırlayalım. İlki 1961 anayasasıdır ki o anayasadaki özgürlükler aradan 56 yıl geçmesine rağmen bugün bile yoktur. Evet oranı yüzde 60.4, hayır diyenler ise yüzde 39.6 idi. Aradan 19 yıl geçmiş, 12 Eylül darbesinin ardından 1982 anayasasına milletin yüzde 91.37'si evet, yüzde 8.63'ü hayır demişti. 1961'de henüz doğmamıştım. Ayrıntılarını kaynakları araştırarak öğrendim. 1982 yılında askeri öğrenci olduğum için oy vermemiz yasaktı. 1987'de siyasi yasakların kalkmasında evet diyen yüzde 50.2'nin arasındaydım. Özal'ın ilk mağlubiyeti tattığı oylamada hayır diyenler yüzde 49.8'de kalmıştı. Referandum tarihimizin ilk "Hayır"ının yaşandığı 25 Eylül 1988'deki oylama ısrarla kamuoyundan saklanır. O günleri yaşayanların bir bölümü bugün hatırlamak bile istemiyor olabilir. 1987'de siyasi yasaklar kalkıp, merhum; Süleyman Demirel, Alparslan Türkeş, Bülent Ecevit, Necmettin Erbakan gibi liderlerin dönüşü tek başına iktidar keyfini sürdürmekte olan Turgut Özal'ı korkutmuştu. Belediyelerin büyük bir bölümü Anavatan Partisi'ndeydi. 1989 yılında yerel seçimleri kaybetme korkusuyla seçimi bir yıldan bile az, altı ay öncesine çekmeye çalıştılar. Doğruyol Partisi ile uzlaşmaya tenezzül etmediler ve anayasaya aykırı olduğu için referanduma gidildi. Çoğunluk hatırlamıyor olabilir 25 Eylül 1988 referandumunda Özal'a ikinci sarı kart gösterilirken "Evet" diyenler sadece yüzde 35, "Hayır" diyenler ise net yüzde 65 idi.. Nitekim 1989 yerel seçimlerinde "Limon gibi sıkılma ve süpür" sloganları ile ANAP'a kırmızı kart gösterildi ve belediyeler birkaç il dışında el değiştirdi. Ardından 1991 seçimleri ile Demirel ile İnönü DYP-SHP kolaisyonu kurup ANAP iktidarına son verdi.
1989 seçimleri dönüm noktası sayılır. Ancak işaret fişeğinin 1987 ve 1988 referandumları olduğu unutulmamalıdır.
***
Gelelim 2007'deki Cumhurbaşkanını halk seçsin referandumuna. EVET oyu verenlerin oranı yüzde 68.95 iken HAYIR oyu verenler yüzde 31.05 de kalmıştı. Sebep ve sonuçları tartışılır ancak bu yazının konusu değil. 12 Eylül 2010'daki anayasa değişikliğinde "ölüler bile mezardan kalkıp evet desin" sözlerini unutmak mümkün değil. Hafifçe bir uyanış sandığa yansıyor ve HAYIR oyları 10 puan artarak yüzde 42.1 çıkıyor. Evetçiler,12 Eylül'den hesap sorulacağını zanneden kesimler ile vatansız solcular, yetmez ama evetçiler ile ancak yüzde 57.9'da kaldı. 1987'de siyasi yasakların kalkmasını isteyen yüzde 50.2 nasıl oldu da bir yıl sonra net yüzde 65'e çıkarken, evetçiler 35'e geriledi? Bu sorunun birden fazla cevabı var. O günleri yaşayanlar bilir. Bu millet dayatmaya gelmez. Bu millet ile inatlaşılmaz. Dayatmayı kabul etmeyenlerin 16 Nisan'daki oranı tıpkı 1988'de olduğu gibi yüzde 65'i bulursa kimse şaşırmasın. O günden bu yana 29 yıl geçmiş. Değişen bir şey yok. O gün de HAYIR oyları için "Kahverengi" belirlenmişti. Bizim milletimiz bir fincan kahvenin 40 yıl hatırı olduğunu bilir.
***
Merhum Süleyman Demirel yasaklardan indiği meydanlarda Turgut Özal'a dünyayı dar etmişti. Olağanüstü nüktedanlığını unutmak mümkün değil. "Hayırsıza Hayır!" sloganı bütün Türkiye'ye yayılmıştı.
Merhum Alparslan Türkeş beş yıllık hapisten sonra adı MÇP olan Milliyetçi Çalışma Partisi'nin başına geçtiğinde bir kısmı hapiste olan ülkücülerin büyük bölümü ayağa kalktı. Hiç unutmuyorum MÇP'nin Kastamonu il kongresinde; "Memleketin teslim edildiği ithal malı prenslere tepkisini göstermek için, mahalli idarelerde bir avuç müteahhidin zengin edilmesine tepkisini koymak için, memleketin götürüldüğü nemelazımcı, başıboş, vurdum duymaz karanlığa isyan ettiği için bu referandumda kahverengi hayır oyu vereceğiz" demişti, 25 Eylül 1988 referandumunda yüzde 65 hayır oyu çıkınca, Turgut Özal'ın inatlaşmayı bırakarak millî iradeye saygı göstermesi gerektiğini vurgulayan Türkeş, yaptığı basın toplantısında;
"Sayın Özal, önemsiz ve tamamiyle keyfi davranışlarla iki de bir anayasa ile oynamasına millet karşı çıkmıştır. Halka baskı yaparak, serbestçe millî iradenin tecellisine imkan vermeyecek, antidemokratik, hukuk ve ahlak dışı uygulamalara başvurmuştur.
...
İktidar koltukları gelip geçicidir. Halkımızın dilinde sık sık söylenen "bu dünya Sultan Süleyman'a kalmadı" atasözü hatırlanmalıdır. Hiç kimse tiranlık ve despotluk usulüyle "memlekette iki parti olacak,diğer partilere hayat hakkı verilmeyecek" gibi tutumlara sapmamalıdır. Ancak kendisini tarih önünde lekelemiş olur.
...
Radyo ve TV kanalları ve her türlü devlet imkanları adalet, eşitlik ve hukuk esaslarına uygun şekilde bütün siyasi partilerin faydalanmasına sunulmalıdır." demişti Türkeş... Aslında bugünü hatırlatmış. 25 Eylül 1988 referandumunda "Kötü gidişe Hayır!" diyen Türkeş'in partisinin başına çökenler bakalım Türkeş'in bu belgeli sözlerine karşı ne diyecek? Tabii yüzleri var ise?