“Köstebek ağı”na takılanların sonu aynı

Mektup günü... Balyoz davasından hükmen tutuklu olarak Hasdal’da bulunan Deniz Kurmay Albay Bora Serdar, Ümraniye Davası ve Askeri Casusluk Davalarının nasıl sonuçlanacağını merak edenler için bir “klavuz” hazırlamış:
“Yerli “Köstebek Ağı”nı kurdular.
İthal farelerle birlikte sahte dijital verileri kılıfına uydurdular.
Çakma vatanseverler için “Acil İhbar Hattı”nı hizmete açtılar.
Akıl ve mantık dışı senaryolarla iddialarını taçlandırdılar.
Cilt cilt “Darbe Ansiklopedisi” çıkardılar.
Yandaş basında reklamını yaptılar, kesmedi tefrika olarak yayımladılar.
Yaka paça topladıkları karşı takımı Silivri’de seyircisiz maça zorladılar.
“İddianame Saati” programını salonda TRT’den canlı sundular.
Saat 17:30’u gösterdiğinde çocuklarını hatırladılar, celseyi kapattılar.
Söz istedikçe çocuk kandırır gibi “Peki” deyip oyaladılar.
Akşam saat 9’u 5 geçe tutukladılar...
“Silahların Eşitliği” dedik, “Silah mı?” dediler, teröriste bakar gibi baktılar.
“Masumiyet Karinası” dedik, “Hükme az kaldı” dediler, susturdular.
“Suçun Kişiselliği” ilkesi dedik, gördük ki daha önce hiç duymamışlar.
Şüpheden sanık yararlanır dedik, “Hiç şüpheniz olmasın” dediler, umursamadılar.
Bilirkişi heyeti teşkil edilsin dedik, “Biz heyetiz, biliriz.” dediler, aldırmadılar.
Giydiğimiz “Adalet Bilime Karşı” yazılı tişörtleri görünce bu kez azarladılar.
Salonu süsleyen kamera ve mikrofonlarla hafiyeliğe soyundular.
Duruşmadan attıkları savunmanları kamera ile izleyici türbininde aradılar.
“Sanık suçsuzluğunu ispatla yükümlüdür” diyerek hukukta çığır açtılar.
Lehe delilleri toplama kararını imzalayacak kalem bulamadılar.
Yeminsiz rapor tanzim eden bilirkişileri tanrı katında akladılar.
Delilleri tartışacağız dediler, sonra “Siz tartıştınız zaten.” diyerek programdan çıkardılar.
Herkese savunma hakkı vereceğiz dediler, anladık ki sözlerini suya yazmışlar.
“Adalet nerede?” diye bağırdık, Adil ile kaçtığı sonucuna vardılar.
Tanıkları dinledikten sonra, “Niye çağırdık ki biz bunları?” der gibi birbirlerine baktılar.
“Pişmiş ete soğan doğramam”, “Susmak asalettendir.” diyenleri tanıklıktan kurtardılar.
Ağır hasta olan sanıkları Adlı Tıp’ın randevu sistemine soktular.
Tutukluluğun devamını katalog suça, gerekçesini şablona, hükmü peşine bağladılar.
Yasaları evirip çevirip zulmün aracı yaptılar.
Olmayan suça, suçlu ve ceza yarattılar.
Vicdanları çatlatan gerekçesiz kararların ve hükmün altına imzalarını koydular.
Hukuk ihlalleri ile adalete ve devlete olan inancı yıktılar.
Dura dura bayatlayan adalet ile umutları kararttılar.
Yargısız infaz yaparak en kötü hukuk dalında “Nobel Ödülü”ne aday oldular.
Dava klasörlerini “Emniyet Kargo” ile Yargıtay’a postaladılar, rahatladılar.
“Çok Gizli” harekât planları medyada cirit atarken, oralı olmadılar.
Sahte belgeleri ne olur ne olmaz diye kozmik odaya sakladılar.
Yayımladıkları tebliğname ile sınıfta kaldılar.
Güçlünün hukukuna sığınarak vicdanlarını hukuksuzluğa bağımlı kıldılar.
Zulmün karşısında eğilip büküleceğimizi zannettiler ama yanıldılar.
Vatan ve Cumhuriyet uğruna ettiğimiz yemini unuttular.
Tarihin ve toplum vicdanının şaşmaz yargısından asla kaçamayacaklar.
İftira tezgâhında çalışanlar, er ya da geç, adaletli hukukla karşılaşacaklar.
Aynı oyunu Ergenekon ve Askeri Casusluk davalarında da sahneye koyuyorlar.
Karar şimdiden belli, sadece uygun tarihi bekliyorlar.
Görmeyenlere duyurulur...”

TİKA, İKA mı oldu

Bu satırlar da çok genç bir okurumuzdan; henüz lise öğrencisi olan Ümit Çalışkan’dan:
“Türkiye’nin Türk devletlerine yardım etmek oralarda yatırım yapmak ve oraları geliştirmek için kurduğu TİKA görevi dışında çalışmaya başlamış Türk Cumhuriyetlerini bırakarak İslam coğrafyasına yönelmiş ve TİKA İKA olmuştur. Sözde Müslümanlık yaparak Burma’daki, Filistin’deki, Suriye’deki Müslümanların güya haklarını savunmakta olan AKP Müslümanlara yardım etmeyi bu kadar istiyorsa yanı başımızdaki Suriye ve Irak Türkmenlerinin çığlıklarına kulak vermeli, Çin zulmü ve zalimliği altında inleyen Doğu Türkistan Türkleri’nin haykırışlarına kulak vermeli. İKÖ Genel Sekteri Sayın Ekmeleddin İhsanoğlu biraz da olsun Türkmenlere kulak vermeli Sayın Başbakan bir kez olsun çıkıp Esad’a yaptığı gibi Barzani’ye ve Çin’e de tepkisini gösterebilmelidir.”

Penguen basketbolu

Cenk Akyol... Çok genç... Çok başarılı... Basketbol kariyerinin en başarılı zamanı... Ve henüz “çaylak ötesi” tecrübesizken Dünya Şampiyonası’nda formasını giydiği Milli Takım’a alınmadı.
Antrenör Harun Erdenay istediği kadar topu yeniden Türk Milli Takımı’nın başına getirilen Tanyeviç’e atsın, istediği kadar “teknik bir tercih” desin. Öyle bile olsa karpuz iki ayrılan ve “taraf”ların birbirine karşı hiç de insaflı olmadığı bir ülkede;
Cenk’in Gezi olaylarındaki yayın politikasını protesto ederek -Milli Takım’ın sonsoru olan Garanti’yle aynı gruptaki- NTV’nin mikrofonunu itip röportajı reddetmesi gün gibi ortadayken buna kim inanır ki!
(Ki Tanyeviç’in yardımcısı İviç “emir büyük yerden” diye “başteknik direktör(!)” ü işaret ederek ifşa etti aslında Cenk’i çizen “irade”yi...)
“Aslında ne olduğunu” anlatan manidar tepki Cenk’in nişanlısı, Londra Olimpiyatlarında Türk bayrağını taşıyan milli voleybolcumuz Naz Aydemir’den geldi:
“Cenk’i milli takıma almayanlar şutör kısa guard olarak Alaska’dan bir penguen devşirirler artık!”
“Palalısever” kafa bu tweet’ten sonra Naz’ı da kadrodan “keser/kestirir” mi acaba?
Velhasıl;
Sponsor önemli tamam da; Ferit Şahenk’in paracıklarıyla da satın alınmıyor; Avrupa Şampiyonası’nda kupa!

Yazarın Diğer Yazıları