KÖŞK'TE GÜVENLİK KORKUSU MU VAR?..
Geçtiğimiz günlerin en çok konuşulan konularından biri, AKP’den Cumhurbaşkanı seçilen Abdullah Gül’ün Çankaya Köşkü’nde yapacağı tadilat idi. Tadilat, yani binanın birçok yerinin yıkılıp, yeniden boya badana yapılması, perdelerinin değişmesi vs.. işini, Hayrünnisa Gül’ün istediği yazıldı.
MUHATAPLIK PROPAGANDASI..
Size, önceki iki yazımda gazeteci tahminlerimden(!) söz etmiştim. Tahminlerimde bugüne değin hiç yanılmadım. Yazdıklarımın ortaya çıkması, daha doğrusu kamuoyuna açıklanması doğal olarak zaman içinde oluyor. Ancak, bunlardan biri hemen gerçekleşti.
İç ve dış destekli PKK terör örgütünün “esir alma görüntülü” 8 kişiyi (askeri) götürme operasyonu sonuçlandı. Dediğim “propaganda operasyonu” gerçekleştirildi. Dünkü basında, terörist başı Abdullah Öcalan posterlerinin önünde ve arkasında, sözde “serbest bırakma” töreninin fotoğrafları yayınlandı. Bazı gazeteciler de sordu: “Bu durumu yaşatanlar kim ise hesabını vermeli!..”
Bu yazının amacı, Türk Genelkurmay’ını ve tabii başındaki Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ı suçlamak.. Oysa, “Bu utancın sorumlusu” AKP hükümeti değil mi?..
Bu satırları yazdığımda, Başbakan Erdoğan’ın ABD’de Başkan Bush’la görüşmesine birkaç saat kalmıştı. Bush’a sormadan askeri operasyon yapmayan, TBMM’nin verdiği yetkiyi(tezkereyi) cebinde bekleten ve PKK’nın elindeki kişilerin(askerlerin) kurtarılma operasyonunu yaptırmayan kim?..
Komutanları yıpratma amacıyla yazılan yazıların asıl muhatabı Başbakan Erdoğan değil mi?..
SÖMÜRGECİ JEST YAPMIŞ!..
PKK terörünün gelişmesi konusunda,
1- Türk Ordusu’na saldıran PKK görünümlü terör çetesinin içinde ABD askerlerinin olup olmadığını,
2- 8 kişinin(askerin) gerçekten kaçırılıp kaçırılmadığını sormuştum.
Amaçlarını da şöyle sıralamıştım. Dünkü gelişmeleri bunların ışığında değerlendirmek için hatırlayalım:
İç ve dış destekli “esir alma görüntülü” operasyon ile birçok kuş vurulacak ve şu hedeflere ulaşılacaktı;
- PKK’nın politik uzantısı DTP’liler halka sevdirilecekti, “barış havarisi” görünümünde, arabuluculuk ederek Türk askerini sözde kurtarmış olacaklardı. (Olmadı mı?..)
- PKK muhatap alınmış olacaktı. (Olmadı mı?..)
- Ordu güçsüz duruma düşmüş olacaktı. (Eleştiriler Ordu’ya yönelmedi mi?)
- 8 kişinin ailesi, AKP’nin bir türlü kapattıramadığı, terörist televizyonlarında konuşturulacak, duygu sömürüsü yapılacak ve PKK güçlü gösterilecekti. (8 kişiden birinin internete bile yansıyan açıklamalarını hatırlıyor musunuz?)
- Genelkurmay Başkanı istifaya davet edilecekti. (Yazmıyorlar mı?)
Şimdi bir kez daha soruyorum:
Nasıl oluyor da, ABD’nin Irak’taki generali bu 8 kişinin salıverilmesi operasyonunda yer alıyor? APO posterleri önünde fotoğraf çekilen dağ, bu ABD generalinin denetiminde değil mi?.. Bu durum, gelişmelerin işin başından sonuna ABD’nin yetki sahasında olduğunu kanıtlamıyor mu?.. Tahminlerimizde(!) yanılıyor muyuz?..
Efendim, adam (ABD’nin Irak’taki generali Petraeus) “jest yapmış!”
İşte bu mantıkla gittikçe, işgalci ve teröriste, Türkiye’yi bölmeye çalışana “jest yaptı” gözüyle bakıldığı sürece, bu sahnelerin daha acısını yaşamaya, “celladımıza aşık olmaya” devam ederiz!..
Bu mantık, 1919’da da vardı ve mandacılar, “ABD’nin bizi mandası altına alması ancak bir jest olur” diyordu!..
“ŞU DUVARIN İÇİNE BİR BAKALIM!..”
Yazımın başında değindiğim Köşk’teki tadilata geleyim.
Buradaki tahminimi açıklayayım da, olaya yeni bir boyut kazandırayım... Acaba, bu tadilat görüntüsünün ardında, Köşk’ün yeni konuklarının dinlenme-gözetlenme kuşkusu olabilir mi?..
Dediğim gibi benimkisi sadece bir tahmin(!)..
Ancak, Özal’dan bu yana bildiğim ve tanık olduğum kimi gerçekler, Türk devlet yöneticilerinde bu kuşkunun daima var olduğudur. Bir sonraki kiracı, yeni binaya hâkim olabilmek, emin olabilmek için binayı baştan aşağıya taratır. Artık kimden kuşkulanıyorlarsa?..
Düşünün duvarın içinde gizli bir dinleme cihazı var mı, diye aklınıza takıldı!.. E, bu kuşkudaki biri o duvarın içine nasıl bakacak?.. “Gelin bakalım, bizim ekip. Şu duvarı yıkın da içinde cihaz var mı bir bakalım” diyemeyeceğine göre, bunun yöntemi “tadilat” yapmak oluyor. Yoksa, taşındıkları devlet binalarında “kiracı” olanların eşleri niçin trilyonlarca liralık masraf istesin ki?.. Kendi evi değil, hayat boyu orada oturmayacak. Üstelik, halk adamı olarak tanınırken, bir de “müsrif kadın” damgası yemek var. Bunu kim ister ki?..
Tabii her tadilat için bu söylenmez ama benim gazetecilik deneyimim, bu kuşkunun Türk devlet adamlarında her daim olduğudur.