Köşke çıkarken geçmişini temizlemek istiyor!

Üçüncü yargı paketine eklenen son dakika önergesiyle, “ÖYM’leri kaldırıyoruz” adı altında yapılan değişikliklerin, “aslında” iktidara özellikle yolsuzluk suçlamalarına karşı “zırh” yaratmaya dönük olduğu yazılıp çizilirken Sincan Ağır Ceza Mahkemesi’nin eski reisi Osman Kaçmaz’ın yazdığı “Linç” kitabı vardı elimde.
Aynı zamanda Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının “Kayıp Trilyon Davası”nda Abdullah Gül hakkında verdiği takipsizlik kararını kaldıran hakim olan Kaçmaz bu olayın yankılarını değerlendirirken bakın neler yazıyor kitabında:
“Daha önce yargılanmak istediğini söyleyen Sayın Cumhurbaşkanı’nın, daha sonra tavır değiştirerek beni ve kararımı eleştirmesini, kendisinin bazı odaklar tarafından yanlış yönlendirilmesine bağlıyorum. Özellikle yandaş medya bu yanlış yönlendirmeyi yapmıştır. Bunun nedeni de bana göre Gül’ün yargılanarak mahkum olacağı ihtimaline değil, Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olması halinde yargılanma ihtimaline dayanmaktadır. Yani Gül’ü değil Erdoğan’ı korumuşlar, korumaya çalışmışlardır.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasaları, suç işleyen kişilerin de Cumhurbaşkanı olabileceği imajı oluşmaması için, Cumhurbaşkanı’nın görevden önceki suçlardan dolayı yargılama konusunu görmezden gelmiştir. Bana kalırsa bu konuda bilinçli olarak boşluk oluşturulmuştur.
AKP, büyük tartışmalara neden olduğu halde 2010 yılında referanduma sunduğu Anayasa değişikliklerinde bu boşluğu doldurmamıştır. Genelkurmay Başkanı’nın yargılanması konusunda boşluk doldurulduğu halde, Cumhurbaşkanı’nın görevden önceki eylemlerinden dolayı nasıl yargılanacağı veya yargılanıp yargılanamayacağı konusu özellikle boş bırakılmıştır.
Bana kalırsa bunun bir tek nedeni vardır: Recep Tayyip Erdoğan’ı kurtarmak... Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olması halinde, aynı hukuki boşluğun devam etmesi ve bundan yararlanılarak, Erdoğan hakkında Meclis’te bekleyen fezlekelerin, Abdullah Gül’ün yargılanması olayındaki yöntem izlenerek yargıya temizletilmesi hedeflenmektedir.
Anımsanacağı üzere, Erdoğan hakkında Meclis’te bekleyen fezlekelerden biri, Abdullah Öcalan’a ”Sayın”, şehitlere “kelle” demesiyle ilgilidir. Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı’yken bu konudaki takipsizlik kararını kaldırdıktan sonra, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Başbakan Erdoğan’ın dokunulmazlığının kaldırılmasına ilişkin fezlekeyi 2007 yılının Eylül ayında TBMM’ye göndermişti.
Bu süreçte Yargıtay Ceza Dairesi, bir başka dosyada “Sayın Öcalan” ifadesinin suç olmadığına ilişkin bir karar verdi. Bu karar kesinleşirse, Tayyip Erdoğan da cezadan kurtulacaktır. (Ki bu kitabın basımından sonra Kaçmaz’ın dediği oldu... S.T.)
Ancak Erdoğan, bununla da yetinmiyor. Köşk’e çıkarken geçmişini tamamen temizlemek istiyor. Daha önce çıkarılan torba yasada “Görevi kötüye kullanma” suçunun cezasının üst sınırı 2 yılın altına indirilerek erteleme kapsamına sokulmuştu. Böylelikle kendine özel af çıkaran Erdoğan, İstanbul Belediye Başkanlığı dönemine ilişkin hâlâ TBMM’de fezleke ile bekleyen iddialardan kurtulmanın yolunu açtı.”
Bu hatırlatmalar ışığında, darbe ve terör suçlamalarıyla hapse atılan, tutuklulukları cezaya dönen kişilerin mağduriyetleri bahane edilerek yapılan değişikliğin “aslında” Köşk yolunu temizleme operasyonu olduğu iddiasına kim “yok artık”
diyebilir ki!

+++

Lozan’ı doğurttu
İlahi Nazlı Hanım!
Daha yeni uyarmadık mı biz sizi “bilmediğiniz konuda yazı yazmanın mahsurları” hakkında!
Yine aynı şeyi yapmışsınız; tutmuş Lozan’a atıfla, “Sadece Müslüman olmayan azınlıklara mı, (Rumlara, Musevilere, Ermenilere mi) uygulanacaktı? Yoksa, Lozan Antlaşması, Kürt kökenli Türk uyruklarına da bu hakları tanıyordu muydu” diye sormuşsunuz!
Gazete köşesi yap-boz tahtası mı?
Ya bugün de bir hukukçu arar da, “Hanımefendi Lozan’ı temel alan Türkiye Cumhuriyeti yasalarına göre ülkemizde “azınlık” statüsü sadece “Müslüman olmayan üç topluluğa” verilmiştir, bu statüyü etnik kökenleri baz alarak işletmenin mümkün olabileceğini nasıl iddia edebilirsiniz” diye sorarsa ne yapacaksınız?
Yine bir sonraki gün hiç sıkılmadan “tam anlayamamışım, benim yazdıklarım doğru değilmiş” mi diyeceksiniz? Nasreddin Hoca’nın kazanı değil ki Lozan durduğu yerde yeni azınlıklar doğursun!
Üstelik yazının sonunda kendiniz de Kürt kökenli vatandaşların “asli unsur” olduğunu kabul etmişsiniz!
“Eşitlik” ve “sosyal denge”yi esas alan Lozan’ın “asli unsura azınlık muamelesi” içerikli kendiyle çelişen “dengesiz” bir “gizli mesajı” olduğunu savunabildiğinize göre, pardon ama bu neyin kafası?
Güneş mi çarptı!

+++

Milletvekillerinin “başarı” kriteri
Birkaç gün önce bölge gazetelerinden biri manşet atmış:
Trakya sıfır çekti!
Belli ki bir hüsran, hayal kırıklığı var oralarda. Merak ettim, acaba ne ola!
Mevzu bir araştırma şirketinin yayınladığı “En Başarılı Milletvekilleri” listesi. 50 kişilik listeye numunelik niyetine bir milletvekili bile giremeyince pek içerlemiş Trakya ahalisi!
Liste ilginç gerçekten de.
81 ilde 18 bine yakın seçmene (17.955) illerini temsil eden milletvekillerinin isimlerinden oluşan bir liste verip sormuşlar:
En başarılı bulduğunuz isim hangisi!
Sonuçlar anket şirketlerinin huyundan suyundan olan “olağan çarpıtma-yönlendirme sapmaları”nı hesaba kattığınızda dahi şöyle bir kanaat oluşturdu bende:
Sokaktaki insanın “başarı” kriteri ne medyada görünür olmakla ilgili, ne Ankara’da sevilir olmakla!
İlk 5’e bakın:
Gürsel Tekin, yüzde 67.1
Şamil Tayyar, yüzde 66.7
Ömer Çelik, yüzde 66
Lütfü Türkkan, yüzde 65.6
İsa Gök, yüzde 65.2
(Tayyar’ı ikinci sırada görünce kafadan hükümsüz ilan etmiştim listeyi. Ama gazeteci önyargılı olmaz. Araştırdım. Çoğu hafta sonunu seçim bölgesinde geçirdiğini öğrendim.)
Tek başına iktidarda olan bir partinin milletvekillerinin, muhtemelen her türlü imkandan yararlandırdıkları illerinde başarılı bulunmasında tuhaflık yok ama aradan sıyrılmayı başaran muhalefet milletvekillerinin durumu önemli. İlk 5’in üçü muhalefetten. İlk 50 içinde de CHP’den Muharrem İnce, Deniz Baykal, Emine Ülker Tarhan, Malik Ecder Özdemir, Sena Kaleli ile MHP’den Oktay Vural, Bahattin Şeker, Sinan Oğan, Ali Uzunırmak, Koray Aydın gibi isimler var. Bir de BDP’lileri sollayan “bağımsız”lar.
Ortak özellikleri isimlerinin daha ilk telaffuzunda seçildikleri şehirleri anımsatıyor olması. Bu kişilerin adları anıldığında “O nerenin milletvekiliydi” diyen yok gibi. “Temsil” de başarı farklı bir şey demek ki!
Bir örnek vermek gerekirse, AKP’nin yüzde 52 ile 7 milletvekili, CHP’nin yüzde 24 ile 3 milletvekili çıkardığı Kocaeli’de, yüzde 11 oy alan MHP’nin milletvekili Lütfü Türkkan’ın yüzde 65’in üzerinde bir destekle “en başarılı” seçilmesi üzerinde biraz düşünmek
gerekmez mi!

+++

SİZDEN GELENLER

Türkiye bu
günleri aşacak...

Çevrenizde yazan, çizen, konuşan millilik vasfı taşıyan Türk Aydınlarının varlığına bir bakın... Kimse pes etmedi. Bazen onları okumaya ve dinlemeye yetişemiyorum.
Onca baskı, yıldırma, korkutma, mahkeme, hapis, işten atma kafi gelmedi. Bu insanlar karınca misali, Türk Milletinin etrafındaki ağır saldırıyı püskürtmeye çalışıyor. Dünyanın hiç bir yerinde, içerden ve dışarıdan; ekonomik, kültürel, siyasal, sosyal, psikolojik ve askeri özellik taşıyan, bu kadar yoğun saldırıya maruz kalıp ta, ayakta durabilen bir millet ve devlet daha göremezsiniz.
(...)
Yeter ki; kulaklarımızı ve gözlerimizi, Türkiyemizin dört bir tarafında Türk Milleti ve Türk Devleti için yazan, konuşan ve söylediklerini yapan vede her geçen gün bir çığ haline gelen Türk Aydınlarına çevirelim. Onlar bize yutturulmak istenen kazıkları, dilleri döndükçe ve kalemleri elverdiğince ama samimiyetle anlatmaya çalışıyor. Bu da Türk Milleti için sonsuz bir ümit ışığıdır.
Ben bu günlerin aşılacağından ümitli falan değilim. Bu günlerin aşılacağını bal gibi biliyorum. Çünkü bu hep böyle oldu... Siz de bunu bilin ve buna inanın...
Özcan Pehlivanoğlu

+++

Ben Leyla’yı tanırım!
Tanırım ben Leylayı, gayetten gözü toktur,
Malda mülkte servette, katiyyen gözü yoktur!!

Eğitim görmek için, yeni dil istemiştir,
Kürt Devleti kurmaya, birkaç il istemiştir!!

Demiştir ki, askeri, hemen çekin Kato’dan,
“Sayın” Apo bizleri, yönetmeli şatodan!!!

Bu istekler TÜRK için, yenilmez ve yutulmaz,
Ağam kabul etmiştir, onun eli tutulmaz!!!

Demiştir merak etme, görüşmeler sürüyor,
Obama’nın emriyle, bütün işler yürüyor!!

Meclise gelecektir, yakında Anayasa,
Beşir emmi var iken, sakın çekmeyin tasa!!

Biz sizi seviyoruz, yakın dost bileceğiz,
Beraberce Türklüğü, buradan sileceğiz!!
Av. Mehmet Sevim

+++

Ticaret Kanunu’ndaki değişiklikle şirketler artık, diledikleri siyasi partilere para aktarabilecekler! İyi güzel de siz bu devirde, cesaret edip de CHP
ya da MHP’ye bağış yapabilecek babayiğit işadamı çıkacağını
düşünebiliyor musunuz?!
Engin Balım

+++

Ağla Paşa!.. Ağla!..

Ağla Paşa... Ağla!...
(...)
Üstelik; ağlamak için çok nedenin var... Ağla paşa!..
(...)
Şehit getirtmemek senin görevin!.. Bağlıysa elin kolun; ona ağla!..
Kan ve can pahasına kazanılmış; ulusal varlık nedenlerinin kaybına ağla!
80 yıl öncesinden, kursaklarda kalan Sevr heveslerinin hortlatılması için, senin zaafa uğratılma şartının gerçekleşme noktasına getirilmişliğine ağla!...
Mehmetçiğin başına geçirilen çuvalın asıl nedeninin bu olduğunu düşün de
ağla!...
“AKP ile anlaşıp Türk Ordusu’nu kafese koyduk!” diyen CIA Şefi Henri Barkey’in sözlerinin, neyin karşılığı, kimlerden alınan cesaretle söylendiğine kahrol da ağla!.
Duymadım, deme!..Medyalarda çarşaf çarşaf!.. Sultanların en sağırı haberdarken; duymadım deme!..
Sömürgeler için bile bin kere düşünülüp, bir kez ağza alınmayacak, bu aşağılık, bu onursuz söylemi düşün de
ağla!...
(...)
Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi’ndeki öngörüleri... düşün de ağla!..
Mehmet Halil Arık Denizli

+++

ABD’den özgürmüşler...
Beşar Esad’la Türk gazetecileri görüşme talebinde bulunmuşlar.
Esad görüşmeyi, kabul etmiş.
Görüşmek isteyen gazeteciler, Ertuğrul Özkök, Mehmet Ali Birand, Amberin Zaman ve Cumhuriyet Gazetesi Ankara temsilcisi Utku Çakırözer...
Özkök, Birand ve Zaman iktidarın ’Esad’ın propagandası olur’düşüncesi ile vazgeçiyorlar.
Tabi, Türkiye de, ABD’den daha çok olan basın özgürlüğünün’payı büyük oluyor böylesi neticede.
Kandil’e adam gönderip ya da gidip, gerillalar gitar çalıyorlar, diyerek, Hürriyet’te manşet attırmak, PKK’nın propagandası olmuyor muydu?
(...)
Bu da, Türkiye de basın özgürlüğü var diyenlere “kapak” olsun...
Mehmet Salih Özbey

+++

Biz bunu neden yaptık?
30 bin kişinin katili terör örgütü liderine sayın denebiliyor ve bu hukuk sisteminde suç sayılmıyorsa,
Habur’da kırmızı halı ile karşılama törenleri düzenlenen teröristler çadır mahkemesinden elini kolunu sallayarak çıkıp gidebiliyorsa,
Dün Terör örgütü bağlantıları nedeni ile ceza verilip yıllarca cezaevinde yatırılan Leyla Zana’ya bugün sözde Kürt sorununa çözüm için fikir danışılıyorsa,
Olmamış bir darbenin zanlısı olarak eski bir genelkurmay başkanı İlker Başbuğ’un cezaevine tıkılmasını kimse izah edemez.
Nazan Yavuz kocaeligazete.com

Yazarın Diğer Yazıları