Korku süreci nereye gidiyor?

İsimleri 1909 sayfalık ikinci iddianamede yer alan akademisyenleri de kapsayan ‘13 Nisan’ tarihli operasyon, zamanlaması, biçimi ve hedefi ile siyasiler ve gazeteciler arasında tartışma yarattı

“Ergenekon” operasyonunun dünkü dalgası, Atatürkçü çevrelerin tamamen kumpas altına alınarak yok edilmek istendiğini bir kez daha gösteriyor! Dün gözaltına alınan kişiler ve hedef alanın kurumlar dikkate alındığında ortaya şöyle bir tablo çıkıyor: Birileri laikliği ve Atatürkçülüğü “fobi” haline getirmek için sinsi bir plan yürütüyor! Peki, bu korku süreci nereye gidiyor?..
Cumhuriyet gazetesi ve yazarları, İşçi Partisi ve lideri, Aydınlık dergisi ve çalışanları, Ulusal ve Avrasya televizyonları, Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) ve yöneticileri, laiklik ve Atatürkçülük çizgisinde, Cumhuriyetin idealleri uğruna mücadele eden kişi ve kurumlardı. Bu kurumların ileri gelenleri dünyada eşi benzeri görülmemiş, ucu açık bırakılmış bir iddianameyle cezaevinde tutuluyor. Onların tamamı AKP’nin ülkeyi dinci bir rejime götürme çabalarına karşı mücadele ediyorlardı. Şimdi korku toplumu yaratma planının kurbanları olarak elleri kolları bağlanmış ve sesleri kısılmıştır. Üstelik tek suçları Cumhuriyeti yaşatmak olan bu insanlara “terörist” damgası da vurulmuştur!
Yapılan operasyon ise Türkiye’deki demokrasi güçlerinin tamamen sindirilmek istendiğini bir kez daha kanıtlamıştır. Hedef alınanların mücadele yöntemlerinin, başta AKP olmak üzere bu operasyondan umutlananları ürküttüğü anlaşılmaktadır!
Atatürkçü çizgide yayın yapan Kanal B televizyonuna tıpkı Avrasya TV’ye olduğu gibi gözdağı verilmek istenmiştir. Kanalın kurucusu olan Başkent Üniversitesi Rektörü Mehmet Haberal ise ülkenin laiklik çizgisinden uzaklaştırılmaması için mücadele eden bir aydındır. Belli ki görüşleri ve uyarıları “laiklik karşıtlarının odağı” nı iyice huzursuz etmiştir!..
Tarikatlar, cemaatler ve dinci örgütler ülkenin dört bir yanındaki okul ve yurt binalarında rejim karşıtı militanlar yetiştirirken, “Ergenekon” adı verilen operasyonun eğitim kurumlarına yönelmesi çok dikkat çekmektedir!
Son operasyonda da Cumhuriyet yandaşlarının hedef alınması, bazı çevrelerin laikliği ve Atatürkçülüğü bir “fobi” haline getirmeye çalıştığını gösteriyor! Toplum Atatürkçü kurumlardan uzaklaştırılmak isteniyor! Unutulmamalı ki, bu operasyonları alkışlayanlar aynı zamanda, Atatürkçü kurumların direncini kırmaya, onları öcü gibi göstermeye, halkın gözünden düşürmeye ve gençliği tarikat ve cemaatlere teslim etmeye çalışıyor! Sanırım şu soru milyonlarca Türk yurttaşının da kafasında dönüp duruyor:
“Bir süre sonra Atatürk rozeti taşımak da suç haline gelecek mi?..”
* Mehmet Faraç / Cumhuriyet

++++++


Soğan halkası gibi
1) Danıştay baskını tersine çevrildi:
“Danıştay’ı radikal dinciler değil Ergenekon bastı” tezi kanıtlanmaya çalışıldı. Genel söylem olarak, “Türkiye’de terör örgütü yoktur, Ergenekon vardır” propagandası işlendi.
2) 27 Nisan ve 367’nin intikamı alındı:
İkinci iddianame ile “Türkiye’de her an darbe riski vardır” korkusu yayıldı. Darbeye karşı her türlü önlemnin alınması, hukuk dışına taşılması makul karşılanır oldu.
3) Cumhuriyet mitinglerine gölge düştü:
Katılanlara “AKP’ye muhalefet Ergenekon işidir” ayarı verildi.
Sırada ne var diye merak edenlere naçiz tahminimi aktarayım:
Dördüncü halkada AKP’yi kapatma davasının intikamı alınacak. Ve bu kez yüksek yargı ile medyanın üzerine gidilecek.
Artık eminim ki, her fani bir gün Ergenekon’u
tadacak!
* Enis Berberoğlu / Hürriyet


++++++


Korkuyla terbiye
Muhalefet iktidarın halkı terörize ettiğini söylüyor, buna rağmen iktidardan en küçük bir ses çıkmıyor.
Hiçbir demokratik yönetim böyle bir ortamda toplumu korku ve merak içinde bırakmaz. Bırakıyorsa korkuların üremesinden çıkar umuyordur.
Nitekim hedef alınan kişi ve kurumların ortak özelliği Atatürkçü olmalarıdır.
Cumhuriyet değerlerini ve çağdaş yaşamı destekliyor olmalarıdır.
Prof. Türkân Saylan hamlesinin geri tepmesi bu hengâmenin getirdiği tek ama çok önemli bir kazançtır:
Çünkü bu insafsız hamle, AKP karşısındaki güçlere birleşmeleri gerektiğini öğretmiştir.
İktidarın yanlışları dağınık muhalefet üstünde tutkal etkisi yapacaktır.
* Güngör Mengi / Vatan


++++++


Ermenistan kapısı ne oldu?
Ergenekon enteresan da...
Deniz Feneri ne oldu?
Hala bitmedi mi tercüme?
Ekrem Tosun ne oldu? Burcu Topbaş ne oldu? Asfatçı Kepenek ne oldu?
Şaban Dişli ne oldu?
“Gökçek’e açılan fahiş fiyatlı doğalgaz sayacı soruşturması ne oldu?” diye sormuyorum. Neticede paradır, ödenir, geçer... Doğalgazdan ölen üniversiteliler öldükleiryle mi kalacak?
İçişleri Bakanlığı, avanta buzdolabı dağıtan Tunceli Valisi’nin “usule uygun” davrandığını belirtip, örtüverdi üstünü...
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının bu konudaki soruşturması ne oldu?
Ermenistan kapısı ne oldu?
Gargaraya getirme...
Açıyor muyuz?
Niye açıyoruz?
* Yılmaz Özdil / Hürriyet


++++++


Heybelİada’yI Ümranİye’ye baĞlayan tarİhİ bir Şİfre mİ var:
“13”ün uğursuzluğu
İşin içyüzünü anlamanız için önce bir soru soruyorum: 13 sayısı neden uğursuz sayılır?
Hıristiyan dünyası için İstanbul; yani Konstantinapolis, Roma kadar önemli bir ruhani şehirdir. Konstantinapolis’in Türkler tarafından fethedilmesi; Batı tarihindeki en büyük düş kırıklığıdır. Bu yüzden de şehrin ellerinden çıkışını gösteren 1453’ün rakamsal toplamı olan 13 sayısı, Batılılar için en uğursuz rakam kabul edilmiştir.
Bu zihniyet, İstanbul’u yeniden Doğu Hristiyanlığı’nın merkezi yapmak peşindedir. Bunun için İstanbul’daki Hristiyanlık kurumlarını canlandırmak gerekmektedir. AB tarafından demokratikleşme adı altında yürütülen projenin aslı da budur. Bu yüzdendir ki AB ve ABD ısrarla Heybeliada’da papaz okulu açılmasını istiyor. İstanbul Fener’deki Rum patrikliğini; yerel olmaktan çıkartıp dünyadaki bütün Ortodoksların merkezi yapmaya uğraşıyorlar. ABD Başkanı Obama; Türkiye gezisinde, Bartholomeos’u diğer din adamlarından bu amaçla ayırıp özel olarak görüştü. Böylece Fener Rum patrikliğinin dokunulmaz ve ayrı bir otorite olduğunu göstermek istedi.
Osmanlı’nın çöküş dönemini incelediğinizde görürüz ki Rumların bağımsızlık hareketlerini, papazlar yürütmüşlerdir. Yani Rum papazlar, önce sıkı Rum milliyetçisidirler.
Aynı süreci Kıbrıs olaylarında da yaşadık. Kıbrıs’ı Rum devleti yapmak için harekete geçen isim de adadaki Rum psikoposu Makarios’tu. Sıra Bartholomeos’ta...
İstanbul’un yeniden Hıristiyanlığın sembol başkenti olması için çalışma yapan Avrupa Birliği’nin; AKP hükümetinden istediği bir iş vardır. O da şudur: Ergenekon örgütünün üstüne kararlı biçimde git...
Bu yüzden; Ergenekon davası; hukuki bir dava değil; Avrupa Birliği’nin istediği siyasi bir davadır... Çünkü Ergenekoncu denilen kesimin çoğunluğu; İstanbul’un yeniden bir Hıristiyan şehri yapılmasına karşı mücadele eden isimlerden oluşmaktadır.
Belli olmuştur ki bu dava uzun süre devam ettirilecektir. Hukuk tarihinde, böyle 12 dalgaya ayrılmış, sonunun ne zaman geleceği belli olmayan bir dava görülmemiştir...
Bu dava ile Türkiye’de toplumun davranış biçimi değiştirilmek isteniyor.
* Rıza Zelyut / Güneş


++++++


‘O ses’ hedefte
Yüreği olanlar...
Sesi çıkanlar...
Laik ve çağdaş cumhuriyete sahip çıkmak isteyen ve sessiz kalmayanlar sorguda...
Hala soracak mısınız hedef kim?
Ya da hala inanacak mısınız darbe yapmak isteyen silahlı bir örgütün peşinde olduklarına?
“İrticai faaliyetleirn merkezi” olduğu mahkeme kararı ile kesinleşmiş bir iktidar Türkiye’nin tepesine oturmuş olsa bile... Atatürk Cumhuriyeti’ne ve devrimlerine sahip çıkmak isteyenler hapishanelere doldurulsalar dahi...
Türkiye’yi
sevenler susmayacaklar...
O ses hiç dinmeyecek...
* Bekir Coşkun Hürriyet


++++++


Türkiye’nin yeni rejimi
Her şey herkesin gözleri önünde TV’lerde seyrediyor...
Olan bitenler ne hukukla ilişkili...
Ne yasalarla...
Ne savcı...
Ne dava...
Ne yargıç...
Ne yargı...
Türkiye’de devleti ve ülkeyi kapsayan bambaşka bir operasyonun yürürlüğe konduğunu görmemek için artık kör olmalı...
Çok iyi düşünülmüş...
Ve tasarlanmış...
Ucu açık soruşturma...
Dalga dalga...
Hiç bitmeyecek bir davanın hukuk şemsiyesi altında aşama aşama sürdürülmesi...
İnsanların yıldırılması, korkutulması, sindirilmesi...
Ve ülkede sürekli geçerli Ergenekon rejimi...
* İlhan Selçuk / Cumhuriyet


++++++


Zamanlama
Gözlemlediğim kadarıyla bu iktidara kim karşı çıkıyorsa “darbeci” sıfatıyla gözaltına alınıyor, kimin yönetim şekilleriyle ilgili bir fikri varsa ve bunu kağıda döktüyse bunlar da kanıt olarak toplanıyor.
Müthiş bir zihin kirletilmesiyle karşı karşıyayız.
Bunun da ötesinde zamanlama ile ilgili bir ilginç durum da var. Bugün(önceki gün) Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ bir konuşma yapacak. Bu konuşmada son zamanlardaki suçlamalarla ilgili bazı açıklamalar yapması da bekleniyor.
Operasyonun tam bugüne denk getirilmesi de manidar geliyor bana.
Dünkü operasyonun en can alıcı noktası 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in tavrıdır. Bu bence çok önemlidir.
* Can Ataklı / Vatan


++++++


Hesaplaşma
CHP Grup Başkanvekili Kemal Anadol, olup biteni “Yargıyı siyasallaştırarak sivil darbe yapma” girişimi olarak niteliyordu.
Ülkenin tepesindeki irade daha demokrat bir düzene değil, daha intikamcı bir yöne dümen kırıyor. Demokrasi ve cumhuriyetle hesaplaşmacı bir yöne...
* Melih Aşık / Milliyet


++++++


MİNİ YORUM
Sınırın “konuşulabilir” olması
Kars’ta geçirdiğimiz iki gün boyunca mümkün olduğu kadar çok insanla görüştük. Mümkün olduğunca çok kurumu ziyaret ettik. Anladık ki sadece egemen bir devletin dışişleri politikasının yürütülüş biçimi değil, ülkemizin en stratejik noktalarından birinde bulunan şehrin insanlarına yönelik dönüştürme faaliyetleri konusunda da endişelenmemiz gerekiyor. Başkonsolos Hasan Sultanoğlu Zeynalov’un “Bunların konuşulabileceğini düşünemezdim” cümlesinin ardında nasıl bir psikolojik savaş var... Gördüğümüz, dinlediğimiz, duyduğumuz bütün ayrıntıları yazacağız.

Yazarın Diğer Yazıları