Korku İmparatorluğu'nda bayram sabahı
Kavuşmak serbest, konuşmak yasaktı. Çalan her zil yürek hoplattı, ahbaplar ’ne olacak bu memleketin hali’ muhabbetine girmedi, çünkü yerin kulağı vardı...
Sabriye Okkır bu bayramın ilk ziyaretini mezarlığa yaptı; ’ölüme tahliye’ edilen kocası Kuddusi Okkır’la bayramlaşmak için...
Mukaddes Eruygur, kızıyla birlikte bu bayramı ’refakatçi’ olarak geçirdi; ’komada tahliye’ edilen Emekli Orgeneral Şener Eruygur’un uyandırılmasını değil, uyanmasını bekleyerek...
Emekli Orgeneral Hurşit Tolon askerleriyle değil koğuş arkadaşlarıyla bayramlaştı ilk defa. Bir yandan ailesini, bir yandan da ’ambulansa gerek duymadan’ tahliye edileceğinin haberini bekledi...
Siroz ve epilepsi olan Ayşe Asuman Özdemir, akciğer kanseri Ferit İlsever, kalan tek böbreği de iflasın eşiğindeki Uçkun Geray’a bayram şekeriyle ’el öpmeye’ değil, çiçek ve kolonya ile ’geçmiş olsun’a geldi ziyaretçileri...
’Ramazan mı, şeker mi’ bilmem ama hiç yaşamadığı gibi bir bayram yaşadı/yaşıyor Türkiye!
Erken çalan zile koşmuyor kimse mesela;g elen evin sürpriz yapan çocuğu mu, yoksa başka bir sürpriz mi bekliyor kapıda bilemiyor kimse çünkü...
Mustafa Mutlu ısarla yazıyor. Tuncay Özkan’ın da aynı nedenle tutuklanmasının ardından yine uyardı:
“Terör örgütü üyeliği ve ”halkı hükümete karşı isyana teşvik!“ suçlamalarında ”silah“ yoksa, bu bütün hükümet karşıtları için tehlike zillerinin çaldığı anlamına gelir!
Çünkü hükümete yöneltilen her eleştiri bu kapsama sokulabilir!
”Ülke kötü yönetiliyor“ demek bile ” halkı isyana teşvik “ olarak yorumlanabilir...”
İki ahbap biraraya geldiğinizde “ne olacak bu memleketin hali” muhabbetine giremiyorsanız bu bayram, potansiyel ’isyan tahrikatörü’ olmama kaygısıyladır biraz.
Borsacı damat, emekli öğretmen kayınpedere dert yanamadıysa... Çiftçi amca doktor kızına yakınamadıysa... Bayram ziyaretlerine manidar tebessümler ama ille de sessizlik hakim olduysa, insanlar ’harikalar ülkesi’nde yaşıyormuş gibi kabullenmişse olup biteni, ’legal paranoyalar’ı yüzündendir...
’Efeler, delikanlılar, vatan uğruna canı feda’lar pısmışsa, kendileri için de pekala korkabilirler ama velevki yiğitliğe dokundurmuyorlar, o zaman geride bırakacakları eşlerini dostlarını “susturcu”nun namlusundan korumak içindir...
Düşen düştüğü yerde kaldı
Herkes çok yalnızdı bu bayram.
Sesin de sedanın da gideremediği bir yalnızlığın esiriydi herkes.
Kapın çalınsa yüreğin ağzında...
Telefonun çalsa konuşmak yasak...
İki insan görsen, dertleşme! Yerin kulağı vardır...
Düşene, belki ilk defa yardım elini uzatan çıkmadı bu bayram günü...
’Zulüm’ görmek istemiyoruz ’bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın’ deyip ’dostluktan istifa’ da edemedi kimse, haksızlığa karşı kalkan da olamadı. Araf’ta başlarını eğdiler!
Nurseli İdiz, diğerleri gibi gurur yapmayıp açıkça sitem edince ’eski dostlar’a Akşam’daki köşesinde şunları sormuştu Oray Eğin: “Cumartesi Anneleri’ne destek vermek için albüm hazırlayan Sezen Aksu neden kamuoyunun önüne çıkıp da Nurseli İdiz’den bahsetmiyor?
Neden Yılmaz Erdoğan oyuncu arkadaşı hakkında konuşmuyor?
Peki ya imza kampanyalarının baş aktörü olan isimler? Lale Mansur, Şanar Yurdatapan, Melike Demirağ, Nur Sürer?
Entelektüellerin ve entel filmlerin vazgeçilmez oyuncusu Zuhal Olcay?
”Muhalif yazarın“ sevgilisi sosyal demokratların poster kızı Pelin Batu?
Can Dündar’la arkadaş olmayı entelektüellik ölçüsü sayan onca şarkıcı?
Mesela neden Leman Sam’ın sesi çıkmıyor?
Büyük solcular Halil Ergün ve Tarık Akan neden sessiz?
Çiçek Bar müdavimleri; Ferhan Şensoy, Yavuz Özkan gibi isimler?
O devrimci ve muhalif tınılarıyla rejim karşıtı Mor ve Ötesi?
Cihangir’in bir tanesi Yasemin Alkaya?
Her konuda lüzumlu-lüzumsuz konuşan o ”Amca“nın neden sesi çıkmıyor?”
Uykudakiler uyansın
Ümraniye sanıklarına destek vermek için Beşiktaş adliyesi önünde bekleyenlerle, başörtülü bir bayanın kavgasını izleyen Yiğit Bulut isyanla karşıladı bayramı:
“600 yıl Çin sınırından Balkanlar’a ” hoşgörü “ dersi veren, dünyanın en mükemmel dünya hayatını sergileyen bir peygambere, doğru algılandığı zaman her yönde yol gösterebilen bir dine, son 100 yılda emperyalizme karşı koyabilmiş tek lidere sahip olan bizler ”bu muyuz?“ Bu bölünmüşlükten, bu kırılmışlıktan ” insan “ olarak utanmıyor muyuz?
Ben kendi adıma çok utanıyorum ve ”daha sert bir vuruşmaya“ doğru ilerleyen ”bölünmüşlüğümüzden“ çok ama çok korkuyorum. Kendi adıma değil, bu ülke adına korkuyorum!
Birileri daha ”bayramın ismi konusunda“ bizi bölmeye çalışırken, bizler, kendimizi nasıl tanımlarsak tanımlayalım, gelin bu gidişe ”dur“ deme yolunda her şeyi baştan sorgulayalım.
Bir düşünürün son bir cümlesi ile veda etmek istiyorum ”Uykudakiler uyansın, belki yanmak vaktidir... Gerçekleri görenler toplansın, şimdi vermek vaktidir.“
++++++
YANDAŞLAR SULTANAHMET MEYDANI’NDA EK İŞE Mİ BAŞLADI?
Köşe başı şalcıları
Almanya’da Deniz Feneri soygunu patladığı zaman herkes şaşkındı.. Din sömürüsü, vicdan, ahlak, iyi niyet, yardımlaşma sömürüsü.. Hepsinin daniskasıyla karşı karşıya kaldık.. Devreye hemen ’şal’cılar girdi.. Yeni Şafak’tan Fehmi Koru, Almanya’nın Türkiye üzerindeki emellerinden söz etti, geçmişteki karanlık faaliyetlere dikkat çekti. Vermek istediği mesaj şuydu: Deniz Feneri bu oyunun bir parçası.. Merkel’in, Erdoğan’ı yıpratmak için kurduğu tuzak!
Tutmadı.. Attığı şal soygunu örtmeye yetmedi..
Yeni Şafak’tan İbrahim Karagül, Koru’yu yalnız bırakmadı. Türkiye Ergenekon’un üstüne gitmişti ya Alman Ergenekon’un anında devreye girmesi kaçınılmazdı.. Deniz Feneri Alman Ergenekon’un tezgâhıydı.. Bu da tutmadı..
Örtmek istediği şal küçük geldi..
Sabah’tan Emre Aköz’ü öne sürdüler.. Soyguna kılıf bulmak görevi ondaydı. Yolsuzluğu AKP kapatma davasıyla ilişkilendirip dört aşamalı plandan bahsetti. AKP kapatılacak, ardından yolsuzluk dosyaları servis edilmeye başlanacaktı. Deniz Feneri bu senaryonun parçasıydı..
Peki ortada soygun yok mu? Hırsızlık yok mu? Var da, Aköz’ün buna da bir kılıfı var..
Diyor ki: Türkiye’de maalesef her zaman yolsuzluk yapıldı.. Bu şal da örtemedi..
Bakıyorum, olayların üstünü örtmek refleks haline geldi..
Cumhurbaşkanı Gül, iftarda Zimbabve Devlet Başkanı Robert Mugabe ile aynı masayı paylaşmış..Koru şöyle yazdı: Gül sıkıntısını belli etmedi, masa düzeni öyle ayarlanmıştı ki, Zimbabve lideriyle iki satır konuşması gerekmedi..
Dikkat ettiniz mi? Koru çifte şal atıyor. Hem iftarı verenleri kurtarmaya çalışıyor. Hem de Mugabe ile aynı masayı paylaşan Gül’ü..
Gül, Mugabe ile bu iftardan üç gün önce baş başa görüştü. Yani Mugabe Gül için sürpriz değildi.. ’Şal’cılara ne oluyor anlamıyorum.. Durumdan vazife çıkarmayı bıraksınlar.
* Mehmet Tezkan / Vatan
++++++
Kemal Abi hakkını helal et bize(!)
Bakan çocukları ticari mucizeler yaratmaya devam ediyor... Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın kızı, oğlu ve eşi yüzlerce milyon dolarlık bir termik santral kurmaya karar vermiş. Hem de dünyanın sayılı dev şirketlerinin birer birer havlu attığı küresel kriz döneminde! Öyle küçük bir şirket de değilmiş kurmayı hedefledikleri... Türkiye’nin yıllık enerji tüketiminin yaklaşık yüzde 3’ünü tek başına üretmeye talipmiş! Çocuklarının ticari başarılarını gördükçe, Kemal Abi’ye acıyorum doğrusu... Oğlu ve kızı bu kadar büyük işler yapabildiğine göre... Eli kolu “bakanlık”la bağlı olmasaydı, kim bilir o ne büyük “mucizeler”e imza atardı? Kendisini vatan için feda ediyor Kemal Abi... Hakkını ödememiz mümkün değil!
* Mustafa Mutlu/Vatan
++++++
GAZETECİLİKTE ETİK TARTIŞMASI BAŞLATAN TALU İÇİN;
Zaman doğru, mekân yanlış!
Sabah’ın ‘hak, hukuk, adalet savunucusu’ kalemi Umur Talu şikayetçi:
“Ergenekon deliniyor, içinden “gazeteci” fışkırıyor. Deniz Feneri yanıyor, “gazeteci” gölgeleri saçılıyor. Çankaya Başkanı, parayla yazı yazmaktan bahsediyor, “gazeteci” kulakları çınlıyor. Başbakan, geldikleri gün onları geri çevirmiyor ama kızdığı zaman büyük medya grubunun kendisine yolladığı elçilerden bahsediyor, “gazeteci” iş takipçileri kızarıyor. Ana muhalefet partisinin usulsüz harcaması gündeme geliyor, “gazeteci”lerin yayın karşılığı aldığı ortaya çıkıyor. Borsa tüyoları, “insider” suçlamaları, şirket reklamları, kulüp başkanının halkla ilişkileri, belediye başkanını kollama, bakana kol kanat... maddi yahut manevi adanmışlıkla “gazeteci” kaynıyor. Eski bir başkanın defterleri açılıyor, maaşlı “gazeteci” listesi kusuyor. Gücünü, ilişkisini, bağlantılarını kullanıp şirket kurmalar, iş almalar, ticari faaliyetlere, rica, tehdit, yavşaklık yoluyla menfaat kovalamaya adamış ve bir yığın sektöre yayılmış patronun mukallidi halinde küçük ve sinsi patronlaşmış “ücretli, bağımsız, bağlantısız” sandığımız “gazeteci” ler... ler... ler.
Ergun Babahan’ın, AKP Genel Başkan Yardımcısı Mir Dengir Fırat’ın ricasıyla Mersin’deki sigara kaçakçılığı haberinin üzerini örttüğü iddialarının mürekkebi kurumamışken, çok şık durdu bu satırlar Sabah’ta...
Umarım Babahan “her koşulda kefil olduğu” Talu’nun satırlarını dikkatle okumayı ve yazarları ile yayın çizgisi arasındaki dengesizliği sorgulamayı ihmal etmemiştir.
Ve umarım Talu da yazdığı ‘cevval satırlar’ı dönüp dönüp okuyunca, gazetesini yöneten Ergun’a, ‘gazetecilik duyarlılığı çerçevesinde’ kefil mi, değil mi? artık cevaplar.
Kendi ağzıyla ne güzel izah ediyor Talu: “Herkes arızayı, tiksindiriciliği, sapmayı, çürümeyi sadece “karşı olduğu taraf”ta buluyor. Aslında, “karşı taraf” dedikleri, farklı surette aynı karakter, aynı kir, aynı pas, aynı ruh sefilliği, aynı vicdan erozyonu, aynı mesleki karartma, aynı tefessüh, aynı kanal, aynı pozisyon, aynı kanalizasyon.”
Talu’ya dönüp dönüp aynı soruyu sormamın sebebi bu yazdıklarından farklı bir şey değil ki! Madem böylesi tiksindirici buluyor, ‘kendi tarafına bakmaya’ kendisi öncülük etsin!
Bir yunus, lağım farelerinin yaşadığı kanalizasyonda çukurunda barınabilir mi? Hamam böceği ile uğur böceği aynı rutubetten beslenir mi?
Yaa Sayın Talu ne güzel bitirmişsiniz yazınızı:
“İnsan insanın umudu aynı zamanda!”
Okur estirdiğiniz “Dönen dönsün ben dönmem doğru bildiğimden” havasının güvenine kaptırmışken kendini, bu ‘ilkeliliğin’, bu ‘doğrucu Davut’luğun, bu ‘onuncu köyü arama’ durumunun bir sayfa sonrasının Ergun Babahan’a çıkması kanına dokunmaz mı?
Sahi Sayın Talu, meslek etiğinin bağlayıcılığıyla kefil misiniz Ergun Babahan’a?
Gazeteciliğin hesabını soracağınız yerde misiniz?
Bir de Hıncal Abi’ye sorsak mı? Ne dersiniz?
++++++
MİNİ YORUM
Kadın dayanışmasının hırsız itirafı
Vakit’ten Sibel Eraslan, AKP’de içten içe kazanı kaynatılan Edibe Sözen’e destek vermeye çalışırken, partisi açısından bir çuval inciri berbat etti! Sözen’i AKP’nin erkeklerine karşı “o da çalıp çırpsa mıydı” sözleriyle savunan Eraslan, iktidardaki hırsız oranının vehametini ortaya koyuverdi. Siyasette kadın dayanışmasına rastlamak, çölde göle rastlama ihtimaliniz kadar zayıftır. Böyle olunca Eraslan da kadının kadına sahip çıkması konusundaki tecrübesizliğinin kurbanı oldu galiba!
* Selcan TAŞÇI