Korkaklar ve cesurlar
Toplum üzerinde korkuya dayalı bir sosyal sistem kurarsanız ve devlet içinde egemen güç haline gelmişseniz çaresizlik içindeki vatandaşları teslim almak zor değildir.
Mesela İtalyan faşist lider Andrea Mussolini 1. Dünya Savaşı'nın akabinde iç karışıklıklar ile çalkalanan İtalyan'ın başına geçmiş ve 1943 yılına kadar diktatörlüğünü sürdürmüştür.
İktidar olunca ilk işi muhalefeti susturmak olmuş ve demokratik kurumları ortadan kaldırıp kendi egemenliğini tesis etmiştir hatta yeni Osmanlıcılar gibi Roma İmparatorluğu'nu yeniden kurmak gibi deli hayaller içerisine girmiştir.
2. Dünya Savaşı'nda Hitler'in yanında yer almış ve sayısız insanın ölümünden sorumlu olan Mussolini tarih sayfalarında kahraman olarak anılmıyor şimdi...
Bir ülkenin Siyasetini belirleyen en önemli faktör ekonomik ve iktisadi şartlardır Recep Tayyip Erdoğan ve partisi bu vehametin farkında oldukları için zaman zaman süspansiyon tedbirler alınmakta ve acil eylem planları yaparak siyasi ömürlerini uzatmaya çalışmaktadır.
Dış tehdit ve beka masallarına inanan vatandaşlarımız Tayyip Erdoğan giderse devlet yıkılır, eşkıya devleti ele geçirir gibi saçma sapan sözlerin peşine düşerek Cumhuriyet'in kuruluş felsefesine ters düşen söz ve tavırlar içerisine girmişlerdir. Ara sıra ekranlara çıkan MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli ise "Sakın Fransa'daki sarı yeleklilere özenip Tayyip Erdoğan'ı protesto etmek için sokaklara dökülmeyin yoksa bunun bedelini çok ağır ödersiniz" diyerek vatandaşlarımıza aba altından sopa göstermiştir.
Rahmetli Süleyman Demirel'in bir sözü vardır evde tencere kaynamıyorsa orada hükümetin işi bitmiştir. Bu realite henüz geçerliliğini yitirmemiştir. Her ne kadar kara para piyasaya sokulmuş ve taşıma su ile değirmen döndürülse de vatandaşlarımız arasında gelir düzeyi açısından uçurum vardır. Bir kısım insanlar bir eli yağda bir eli balda yaşarken diğer bir kısmı da bugün fiyatı 15 TL olan soğan, domates ve patatesi evine almakta acziyete düşmüştür. Sayın Cumhurbaşkanı bu olumsuz tablonun yükünü hafifletmek için tanzim satışları kurarak göz boyamış olsa da ekonomik tablo her geçen gün bir de vurmaktadır. Aslında bir ülkede iktidar varsa muhalefet de olmalıdır. Demokratik bütün ülkelerde siyasi partiler insanların refah seviyesini yükseltmek ve mutluluğu için vardır. İnsanları bir tek kişinin merhamet ve insafına bırakmak hak ve özgürlükleri askıya almak kanunları ve anayasayı bir siyasi partinin çıkarları doğrultusunda kullanmak devletin kimyasını milletin psikolojisini bozar.
Erdoğan ve partisinin siyasi ömrünü uzatmak için ortaya atılan Türkiye İttifakı hezeyanları ile 17 yılda kurdukları Saltanat düzeninin bozulmasını istemiyorlar. Tek Adam projesinin devlete egemen olduğu takdirde her şeyin düzeleceğini iddia edenler ekonomik tablonun bozulmasından sonra hayal kırıklığına uğramışlardır. Bir tarafta siyasal iktidara teslim olmuş korkaklar silsilesi diğer tarafta Atatürk ve cumhuriyet diyen cesurlar hareketi...
Atatürk'ün "Köylü milletin efendisidir " diyerek başlattığı tarımsal üretim ve hayvancılık IMF'ye göbeğimizin bağlı olduğu dönemlerde bile devam etmiş Recep Tayyip Erdoğan hükümeti ile birlikte fabrikalar kapatılmış, üretimler durmuş, özelleştirme adı altında kurum ve kuruluşlarımız yabancılara peşkeş çekilmiştir.
AKP oligarşisi koskoca bir ilki bir kabile sistemine dönüştürmek için MHP'yi de peşine takarak milli çizgiden uzaklaştırmak istese de 31 Mart seçimlerinde vatandaşlarımız Tek Adam'a karşı bir dur ihtarı vermiştir.
Türkiye ergeç sistemden kurtulacaktır, ancak 20 yılda meydana gelen bu tahribatın telafisi de çok zor olacaktır. Her zaman söylediğimiz gibi; ATATÜRK asla kaybetmedi, kaybetmeyecektir..