Koray Aydın'ın beraatine dair

2003 seçimlerinin birkaç ay sonrası. Kocaeli-Yarımca’da bir camide Cuma namazındayım. Vaiz, deprem konutlarının bulunduğu mahallelerde yapılacak camiler için yardım toplanacağını açıklıyor ve elinden gelen katkıyı yapması için cemaati teşvik ediyor.
Bahçede yardım toplanan yere doğru yaklaşıyorum. Tam elime cebime atacakken, kalabalıktan birisi, birkaç kez üstüste, “Koray Aydın’dan alın!..” diyor.
Yarımca, Körfez İlçe’ye bağlı bir yerleşim yeri. Körfez Belediyesi de o yıllarda MHP’de, yani MHP güçlü o ilçede. Beş yüz metre ileride de Yarımca Ülkü Ocağı var. Kendi kendime “Bunca cemaatin içinde mutlaka bizimkilerden vardır, dur hele, bu yaşta, üstelik oturmadığın bir ilçede caminin önünde olay çıkarma, bekle, elbet biri çıkar da haddini bildirir bu herif-i nâşerife” diyorum. Ama yok, kimseden çıt yok. Bayburt deyimiyle; parayı veren, “yüzünü alıp savuşuyor.”
-Neden Koray Aydın’dan alacaklarmış?!
Diyorum.
-O yedi. Diyor.
-Deprem Bölgesi’nde 40 bin geçici konut, 47 bin dolayında da kalıcı konut yapılıp hak sahiplerine teslim edildi. O konutları senin baban mı yaptırdı ulan?!
Hazırım, bir şey dese, vallahi dövüşeceğim. Demiyor, o tükürülesi yüzünü alıp savuşuyor o da. Ama en acısı ne biliyor musunuz, cemaatte, ona olmadığı gibi bana da olumlu-olumsuz bir tepki yok. O gün bir dostuma bu olayı anlatıp diyorum ki: “Bak bu AKP’liler cami cemaatini işte böyle yönlendiriyorlar. Bizimkiler camilere ya gitmiyorlar ya da böyle sessizce ve en hayati konularda tepkisiz kalıyorlar. Bu adamı oraya gönderenler ve söyletenler, Koray Bey’i de Yüce Divan’a gönderecekler, gör bak, işte şuraya yazıyorum.”
Beş altı ay sonra gelip teklif ediyorlar, 30 yıl aradan sonra, yeniden parti il yönetim kurulu üyesi, ardından da Kocaeli İl Başkan Yardımcısı oluyorum. Bu Yarımca olayını, görev yaptığım 1 yıl boyunca, arkadaşlarıma defalarca aktarıyor, propagandanın bir bilim dalı ve bir eğitilmişlik meselesi olduğunu vurgulamaya çalışıyorum. Hak veriyorlar o kadar, gerisi yok...
Geçtiğimiz Cuma günü bendeniz de Yeniçağ ekibi ile birlikte Ankara’da Anayasa Mahkemesi’nde Koray Bey’in son duruşmasında idim. Duruşma sırasında yukarıya yazdığım cami olayı geldi önce aklıma; sonra, Koray Bey’in yargılandığı maddelerden birinin de TCK 240. maddesi olduğunu görünce, belleğim 1979 yılına götürdü beni. Rahmetli Gün Sazak giderayak beni Erzurum Tekel Başmüdürlüğü’ne atamış, Mataracı döneminde binbir zorlukla 2 ay görev yapmış, sonra da muhasebe memuru olarak Diyarbakır’a sürgün edilmiştim. Adamların kini bununla da bitmemiş, geçici olarak işle başlattığım 5 yükleme-boşaltma işçisi ile 2 şoförün alımında ideolojik yakınlığı göz önünde tuttuğum ve Tekelin kamyonlarına genel müdürlük olurunu aşan tutarlarda onarım parası ödediğim gerekçeleriyle mahkemeye göndermişlerdi beni. TCK 240’a göre yargılanmış ve beraat edene kadar da “bilmeyen de, bir şey mi yedi diyecek” diye cehennem azabı çekmiştim mahkeme salonlarında. (Allah, Av.Necati Bölükbaşı dostumdan razı olsun).
Bundan dolayı ben, Koray Bey’in neler çektiğini tahmin edebiliyorum. Hem bunu ifade etmek, hem de Ülkücü Camianın ilgisizliğini ve mücadele etmedeki bilgisizlik ve yöntemsizliğini belirtmek istedim. Geçmiş olsun efendim, “Felek her türlü esbab-ı cefasın toplasın gelsin/Dönersem kahpeyim millet yolunda bir azimetten” diyeceğinizi biliyorum, yolunuz ve bahtınız açık olsun!

Yazarın Diğer Yazıları