Kör Agop çetesi buluştu

“Haso”nun, arkadaşlarının cinayetlerini ülkücülerin üstüne atarak, darbeyi kışkırtarak, orduevine
bomba attırarak, dolu dolu geçirdiği 40 yılın şerefine meslektaşları “41 kere maşallah” partisi düzenledi.

Başbakan dahil cümle alemin “Hasan Abi” si, eh kiminin de yaş haddinden “Haso” su, Türk basınının en provokatör ve itiraf mekanizmasını işletmeye(dönmeye) en meyilli kalemi Hasan Cemal; Sen ki bu sayfanın hep “baş köşede” ağırlanmış konuğusun, yer kıtlığının baş gösterdiği en dar zamanlarımızda bile, maharetlerini dört bir yana çarşaf çarşaf yaydığımızsın... Sen işlenmeyi bekleyen bir “yeraltı” madeni; haliyle hammaddemiz; gözümüzden sakındığımız bereketli kaynaksın... 41 kere maşallah deme vaktinin geldiğini, Primat’tan mı? Karen Fogg ile Türk tarihinin hakkından gelme planlarını kutladığınız Kör Agop’un Meyhanesinde miydiniz?
Ah bir resim sızdıran olsa
Geldi mi hep peş peşe gelir; aynı gece Baransu da Cemiyet’in ödül törenindeydi. Nasıl, kime sızdırılacak şimdi “meyhane partisi”nin “çok gizli” kareleri?
Yok mu şöyle hatıra fotoğrafı çektiren bir garson arkadaş, otopark görevlisi, fasıl ekibin gırnatacısı filan?.. Sınır tanımayan aşk adamı Ahmet Altan, ortağı Yasemin’e jest yapar diye masaya yanaşan çiçekçi teyze!.. Sen de mi çekmedin yahu? Çektiysen söyle; bak Roman açılımının çeribaşı olmazsam neyim...
“Gazeteci” kılığında “profesyonel devrimcilik” yaptıkları günlerden kimbilir üstü açılmadık daha ne sırlar saçıldı masaya?
Mustafa Kuseyri’nin etrafa saçılan kanlarını temizleyen Cengiz Çandar’la kimbilir ne makara yaptılar; “Cinayeti nasıl faşistlerin üstüne yıkmıştık ama?..” diye... Hatta Hasan Abi’si sırtını sıvazlayıp, “koçum benim, onca ülkücünün alnına katil damgası yapıştırabilmemizi senin iz bırakmamana borçluyuz” diye gecikmiş bir onore ediş ritüeli bile yapmıştır belki...
Uluç Gürkan şöyle bir hışımla girip Cemal’in yakasına yapışmış ve “Üstüme ateşlediğin o silahtan çıkan kurşun milim kaysaydı zor kutlardın sen burda 40. yılı” biçiminde bir öfke nöbeti geçirmiş olabilir mi?
Hele bir de, askerle iş tutarken, darbe kışkırtıcılığı yapmak için patlattıkları bombalar şerefine “mısır gibi” şampanya patlatmışlarsa, vay o hesabı ödeyenin haline...
Kimse kızmasın; hepsini kendisi yazdı!
Ama iş işten geçtikten, “profesyonel devrimci” duyguları, kapitalizmin çarkında zaman aşımına uğradıktan sonra...
40. yılında “dilini güncellemesini” bekliyoruz Hasan Cemal’den... Ömür kısa; bir “otuz yıl”ın daha garantisi yok. İyisi mi, sen “profesyonel liberallik” dönemi itiraflarını biraz öne al. İşe şu “karanlıkta debelendikçe üzerinize daha büyük yük bindiren” fotoğraftan başla! ABD’li ajanlarla, istihbaratçılarla, Soros temsilcileriyle burada hangi darbeyi planlıyordunuz? Bugün ülkeyi sürüklediğiniz “kaos”o planın parçası mı?

+++

Türk medyasının Başeditörü
Aynı zamanda Türk medyasının Başeditörü olan Başbakan medyaya “Terör haberlerini fazla göstermeyin, küçültün” dediğine göre küçültürsünüz...
Hep aynısı oldu
Diyelim ki hızlı tren:
Hızlı giderken; büyüt... Virajı dönemedi devrildi; küçült...
Misal; ekonomi iyi, bir milyon aileye gıda yardımı yapıldı, büyüt... Ama Türkiye’de ekonomi iyi ise, niye bir milyon aile bir paket makarnaya muhtaç; küçült...
Ya da henüz iddianamesi bile tamamlanmamış Ergenekon’u büyüt... Ama hakkında Alman Mahkemesi’nin kesin kararı olan Deniz Feneri’ni küçült...
Hoca’nın karısı ile konuşması dinlemeye takıldı; büyüt... Ancak Başbakan, yandaşı işadamıyla konuşup “Çocuklara 20-25 göndermen lazım” diyorsa; küçült...
Küçülmek serbest
AKP’nin adı uzundu; Adalet ve Kalkınma Partisi...
Küçült: AKP...
Baktılar fazla küçüldü, Başbakan “Biraz büyüt” dedi. Oldu; “AKP Parti...”
Böyle sürüp gider...
7 asleri vuranlar için iktidar ve yandaşları “Ergenekon’dur” diyorlardı ilk başta; büyüt... Ama PKK’nın yaptığı ortaya çıktı; küçült...
Baş editör ne derse o.. O isteyince büyütürsünüz, tersini isterse küçültürsünüz...
Kim ne diyebilir büyümüze... Ya da küçülmenize...
Bekir Coşkun / HaberTurk

+++

İstihbaratın kırıntısı bile yok
Vahim olan nedir biliyor musunuz?
Vahim olan, devleti yönetenlerin üç gün boyunca bu katliamı kimin düzenlediğini bulamamalarıdır...
Doğru tahmin yapabilecek bir “istihbarat kırıntısı” alamamalarıdır.
Bu ülkeyi yönetenlerin işletmekten sorumlu oldukları devlet aygıtı felç durumdadır.
Bu devlet aygıtını 7 yıldır envai
çeşit kadrolaşma taktiğiyle kendileri oluşturdular.
O aygıt şimdi çalışmıyor.
Bırakın katliamı önlemeyi, olay sonrası faili tahmin etmeyi bile beceremiyorlar.
Kanıtsız konuşmaya da sıkılmıyorlar...
O yüzden ağızlarından çıkanların değeri kıraathane sohbeti düzeyini aşmıyor.
Özetle...
Bu iktidar kadrosu ülkeyi yönetme kabiliyetini yitirmiş durumdadır.
Koskoca ülke, onların sayesinde, her türlü mikrobun tahribatına açık zayıf bir beden durumuna düşmüştür.
Melih Aşık / Milliyet

+++

Utanmaları da
kalmamış

“Bu işin zamanlamasına bakınca Ergenekon izleri görünüyor”
anlamına gelen ifadelerle
propagandaya başlamışlardı.
Üçüncü gün gerçek ortaya çıktı.
Kimsenin karşı çıkamayacağı bir kaynak hain saldırıyı PKK’nın yaptığını ilan etti.
Haberi ilk duyduğumda
“Türkiye sevgisizleri herhalde utanırlar” diye düşünmüştüm.
Ama belli ki hiçbirinde utanma duygusu yok, tam tersine zeytinyağı gibi üste
çıkarak bugüne kadar
“Türkiye’nin muhatabı PKK’dır, Apo’dur”diyenler şimdi “Hain PKK” naraları atmaya başladılar.
Can Ataklı / Vatan

+++

PKK’yı hedef
gösteriyorlar(!)

Habur...
(İnfazsız yargı.)
- Niye geldiniz?
- Sayın Öcalan emretti.
- Kendi isteğinizle geldiniz yani...
- Hayır, liderimiz istedi.
- Demek örgütten ayrıldınız...
- Ayrılmadık, PKK’lıyız.
- Pişmansınız o halde...
- Yo-oo, değiliz.
- Yaz kızım, örgüt üyesi olmadıklarına, etkin pişman olduklarına, beraatlerine...
Tokat...
(Yargısız infaz.)
“Ne malum PKK’nın yaptığı?”
“Üstlenmediler ki...”
“Derin güçlerin işi...”
“Provokasyon.”
“Baykal hıyanet içinde.”
“Yeri çok düşündürücü...”
“Bahçeli’nin kalesi orası.”
Ama en çok şunu beğendim: “PKK’yı hedef gösteriyorlar!”
Bu arkadaşlar aklını o kadar yitirdi ki, inanmak için PKK’dan “resmi açıklama” bekliyorlar artık. Vurması yetmiyor çünkü... Üstüne “şahitlik” yapması gerekiyor PKK’nın.
Ve, bu ülkenin yurtsever insanları üzerinde öylesine “yalan, iftira ve karalama baskısı” kurulmuş ki... Bir taraftan şehitlere kahrolurken, bir taraftan PKK’nın üstlenmesine sevinileceği, 40 yıl düşünsem aklıma gelmezdi.
Yılmaz Özdil / Hürriyet

+++

Gazeteciliğin utanç hatırası
Provokatif, şaibeli, saldırgan, hakaretamiz... Karalayan, hedef gösteren, yaralayan... “Türkiye” nin ve “Gazeteciler”in yaka silktiği “muhabir”, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nce resmen ödüllendirildi. Ödülünü alırken “Keşke öyle bir olay yaşanmasaydı ve o askerler şu an yaşıyor olsaydı da ben bu ödülü almasaydım” dedi. Ne yalan söyleyeyim, ben de “Keşke Simavi hayatta olsaydı da böyle bir ödül konmamış, gazeteciler mesleklerinden utanç duymamış olsaydı” dedim. Bir kişilik ölümsüz iksirim olsa, eşten, dosttan, en sevdiceklerimden geçip, soluğu Simavi’nin kabri başında alacağım; o kadar oturdu içime.
Bu ödülle, dolaylı yoldan süzme istihdamına katkısı takdir edilmiş olan Taraf, DTP kararını “Kürtlerin siyasetten atılması” olarak sunan manşeti ve kararı alan “Türk yargıçlar”ı hedef gösteren, halkı kin, nefret ve düşmanlığa sevk eden bölücü duruşu ile teşekkür etti Cemiyet’e.
Leman’dan Gürkan Haydar Kılıçaslan koymuş son noktayı: “Baransu durmuş saatlerin günde 2 kez doğruyu göstermesi gibi durduğu yerde doğru bir haber yaptı diye ödüllendiriliyorsa ödül verenlerin saatin kaç olduğundan haberleri yok demektir...”

+++

Sakız gibi çiğnemekle olmuyor
Gösterinin ismi, “Barış ve Demokrasi Yürüyüşü”ydü...
Bir kez daha anladım ki; bu ülkede kim ağzına hangi kavramı sakız ediyorsa, onu pisletmek için elinden geleni ardına koymuyor. “Laikiz” diyorlar, laikliğin içini boşaltıp, yozlaştırıp, şeriatı diriltmeye çalışıyorlar... “Demokratız” diyorlar, faşistlere taş çıkartıyorlar... “Özgürlükçüyüz” diyorlar; ülkeyi tarihte görülmemiş bir baskı ortamıyla tanıştırıyorlar... “Barış” ı dillerinden düşürmeyip, ülkeşi savaş alanına çeviriyorlar... Ve hâlâ “Partimiz neden kapatıldı” diye şaşırıyor musunuz?
Mustafa Mutlu / Vatan

+++

MİNİ YORUM
Atsız’dan açılımcılara...

“Siyasette muhabbet... Hepsi yalan, palavra.../ Doğru sözü ’Kül Tegin’kitabesinde ara...” Önceki gün ölümünün 34. yılında anılan H. Nihal Atsız’ın “en açılım karşıtı” mısraları düşmüyor bugün dilimden: “Gün olur ki mertliğin uğrar kahpe bir hınca / Namert bir el arkandan seni vurur kadınca / Bir gün sabrın tükenir... Silahını kapınca /Haykırarak çıkarsın yurdunun dağlarına...”

Yazarın Diğer Yazıları