Köprü gelirini satmak hesaba-kitaba sığmaz

Tüccar yanlış yaparsa, yatırım yapan yanlış yaparsa, bu yanlışlığın cezasını kendi çeker. Zarar eder... İflas eder.
Devleti yönetenler, hükümetler yanlış yaparsa, cezasını ve maliyetini millet çeker. Bu güne kadar da yapılan yanlışların hesabı sorulmadı. Çünkü bu tür yanlışların topluma yayılması hemen anlaşılmaz. Uzun zaman sonra ekonomide sıkıntılar başlayınca anlaşılır. Şimdi, siyasi iktidar paralı yollar ve köprü gelirlerine göz dikti. Bu gelirleri özelleştirme yoluyla, belli bir yıl örneğin 20 yıl süre ile satacağını ifade ediyor. Bu satış geliri ile de üçüncü köprünün yapılacağını açıklıyor.
Hükümetin niyetinin tam açıkladığı gibi olduğunu düşünmüyorum... Çünkü köprü ve paralı yolların gelirinin satılmasına asıl neden, tırmanan bütçe açıklarını kapatmaktır. Buna rağmen varsayalım ki gerçekten bu satış gelirleri ile Hükümet üçüncü köprüyü yaptı... Yine de yanlıştır. Çünkü, köprü ve otoyollarını satmak yerine hazinenin borçlanarak, üçüncü köprüyü yapması, daha ucuz bir yoldur.
Köprülerden 2008 yılında elde edilen gelir 160 milyon liradır. Bu geliri 20 yıl için satılacağını düşünelim. Bu 20 yılda devlete gelecek gelir, 2008 fiyatları ile 3.2 milyar liradır. Ancak 20 yıllık kârı satın alacak olan elbette ki bu gün için, vereceği paranın faizini hesap edecek... Üstüne de kâr koyacak...
Oysa ki hazine borçlanarak para toplasa, daha ucuza toplayacak, üstelikte kâr da olmayacağı için daha kârlı çıkacaktır. Borçlanma limiti açısından da sorun olmayacaktır. Çünkü yalnızca 3. köprü yapımı için ayrı bir borçlanma yasası çıkarılabilir.
Böylece üçüncü köprünün maliyeti daha düşük olacaktır.
Kaldı ki, köprüyü alan şirket, bakım ve onarımında, devlet kadar titiz davranmaz. Daha ucuz bakım yolları arayacaktır. Bakım ve onarım kalitesi düşecektir. Köprünün ekonomik ömrü azalacaktır. Ayrıca risk ortaya çıkacaktır. Bu nedenle de köprülerin özelleştirilmesi doğru bir yol değildir.
AKP iktidarı yaptığı özelleştirmelerle övünüyor. Aslında ise devletin altyapısını özelleştirmek, her zaman ülkenin aleyhine sonuç vermiştir.
Örneğin Türk Telekom’un özelleştirilmesi, hem yurt dışına kaynak çıkışı yaratmış, hem de istihdamı olumsuz etkilemiştir.
Türk Telekom’un yüzde 55 hissesi 1 Temmuz 2005 yılında Oger ’e 6.7 milyar dolar, o günkü kur ile 8 milyar liraya satılmıştır. Yüzde 45’i hazinede kalmıştır. Yani şirketin yönetimi Oger’e geçmiştir. Bu şartlarda, Oger devletin yüzde 45’lik hissesini de idare etmeye başlamıştır.

Ödemeyi ise şöyle yapmıştır:
2005 yılı............................1.3 milyar dolar,
2006 yılı........................1.4 milyar dolar,
2007 yılı............................4.3 milyar dolar.
TOPLAM........................6.7 milyar dolar.

Türk Telekomun bu güne kadar kârı ise şöyledir:
2006 yılı 6 aylık kâr ....... 1.5 milyar lira,
2007 kârı ..........................3.1 milyar lira,
2008 kârı ...........................2.6 milyar lira,
2009 yılı 9 aylık kârı ........2.1 milyar lira.
TOPLAM ......................9.3 milyar liradır.

Bu kârın yüzde 55’i yani 5.1 milyar lirası Ogerin’dir. Yani Oger 8 milyar liraya karşılık, 4 yıl 3 ayda (51 ayda) getirdiği dövizin yüzde 64’ünü, yaklaşık üçte ikisini geri götürmüştür. Bu demektir ki Oger getirdiği dövizi 6.5 yılda geri götürüyor. Sonra sonsuza kadar Telekom Oger’e çalışıyor. Bu ülkenin kaynak kaybı değil de nedir? Geleceğimizi bu kadar ucuza satmanın bir hesabı olmalıdır.

Yazarın Diğer Yazıları