Köpekleri değil Türkleri yiyin!
Çin’in Yuan kentinde düzenlenen “Köpek Yeme Festivaline” hayvan hakları savunucuları, Birleşmiş Milletler ve Batı dünyası öyle bir tepki verdi ki, Uygurlara, “Doğu Türkistan’da Türk olacağıma Yuan kenti dışında, Çin’in herhangi bir kentinde köpek olsaydım” dedirtti.
Evet, Çin köpekleri yiyince Batı’nın ayağa kalkması, amma sıra Türkleri imha etmeye gelince küçük harflerle konuşması, “Köpekleri değil, Türkleri yiyin” demek oluyor ki, Türklere yapılan Çin zulmü katlanarak artıyor. Doğu Türkistan’daki camilere ahır muamelesi yapılıyor, Uygur Türklerinin bakkallarında, marketlerinde en az altı çeşit alkollü içki satılması mecburiyeti konuyor. Yetmiyor, içki içme festivalleri düzenleniyor ve Türk evlatları bu festivallere zorla iştirak ettirilerek kendilerine içki içirtiliyor.
Halkın itibar ettiği, sözlerine değer verdiği imamlar, dini önderler, Tasavvuf büyükleri dipçikle, süngü ile sokaklara sürülüyor, yüksek sesle, “Bizi Allah değil, Çin Komünist Partisi besliyor” diye bağırtılıyor.
Daha neler neler...
Köpek için ayağa kalkanlar Türklere yapılan bu insanlık dışı muameleler ve planlı katliamlar için parmağını kımıldatmıyor. Ne BM ciddi ve sert bir tavır takınıyor. Ne, kendilerini insan hakları ve demokrasi savunucusu olarak pazarlayan ABD ve Avrupalılar, “Ayağını denk al” uyarısında bulunuyor! Benzer sebepler için Rusya’ya ambargo uygulayan Batılılar, Çin’in Türk cellatlığına ses çıkarmamakta.
Çünkü Çin’e Rusya’dan daha muhtaçlar. Çin’in elinde trilyonlarca dolarlık ABD tahvili var, Çin’de işçilik ucuz, mallarını orada üretip ucuza mal ediyor, pahalıya pazarlıyorlar. Yani “para” , Batı için “Türk” ten çok daha değerli. Tamam, Churchill’in, Çanakkale Savaşlarında Türklere kimyasal silah kullanma talebine itiraz edenlere, “İyi ama Türkler insan değil” dediğini unutmadık. Sadece İngilizler için değil, bütün Batı için “Türkler insan değil” bunu biz biliyoruz. Nereden biliyoruz? Kendi filozoflarından bunu söyleyenler var, oradan biliyoruz. En elle tutulur örneği ise, Ermenilerin Türklere yaptığı katliamı görmezlikten gelip, Osmanlı’nın ülke güvenliği için yaptığı tehciri, BM kriterlerini aykırı bir şekilde “Soykırım” olarak tanımlamasından ve “Türkler soykırım yapmamıştır” diyen tarihçileri, bilim adamlarını meslekten etmelerinden, hapislere atmalarından biliyoruz.
Bizi şaşırtan, Batı’nın köpeği Türk’e tercih edişi değil, Türkiye’yi yönetenlerin Doğu Türkistan’daki bu zulme, Mısır’daki Sisi zulmünün yüzde biri kadar ilgi göstermeyişleri. Uygur Türklerine uygulanan sistemli soykırımı hiç ağızlarına almayışları. İdama mahkûm edilen Mursi için, “Ey Batı, Ey Batı!” diye dünyayı inletenler, Mursi’den yüzlerce üstün Uygur âlimleri onar onar katledilirken ne Batı’ya neredesiniz diye sesleniyorlar, ne Çin’e “Bu yaptığın yanına kalmaz” diyebiliyorlar...
Şu mübarek Ramazan ayında Çin’den ve maddi imkânların kaybından korkmak yerine, Allah’tan korkmayı ikame edemediğimiz sürece dünyamızın ahiretimizin felâket olacağına dair beyanlar Yüce Kitabımız Kur’an-ı Kerim ve Hadisi şeriflerde defalarca işaret edilmiyor mu?
Fert olarak bizler Uygur Türkleri ve dünyanın her yerinde zalim kâfirler eliyle inim inim inletilen mazlum Müslüman kardeşlerimiz için iftar vakitlerinde duamızı, zalimler için de bedduamızı yapalım. Belki böylelikle Türklerden çok, köpekleri tercih eden Batılılar durumuna düşmekten ve mizan terazisinde tartılırken bu bahiste ferdî mesuliyetten kurtuluruz inşallah...