Köpek!
Gazetede resmini gördüm içim burkuldu.
Brezilya’daki toprak kaymasında hayatını kaybeden Cristina Maria Cesero’nun köpeği sahibinin mezarı başında günlerdir yemeden içmeden kesilmiş bir şekilde bekliyor. Köpekteki sahibine olan bu sadakat yaratıcı ve yaşatıcısı Allah’a karşı insanda olsa o kişiyi evliya, vatanına karşı olsa o kişiyi tarihe mal olacak bir kahraman yapar.
A Ragıp Akyavaş’ın “Edep Yâhû” isimli sohbet kitabının ikinci cildinde, İsviçre ile Almanya hududunda Saint- Bernard isminde bir manastır vardır, notu düşüldükten sonra anlatılır.
Rahipler burada aynı ismi taşıyan Saint Bernard köpeklerini yetiştirirler.
Bu havyanlar der, Rahmetli Akyavaş, hayvanî değil de en insanî işlerde vazifelendirilmişlerdir. Meselâ, çığ altında kalmış kazazedeleri karları eşeleyerek meydana çıkarmak, onları vücutlarıyla ısıtmak ve boyunlarında taşıdıkları kapların içindeki içkileri içmelerine yardım etmek, sonra kazazedeleri elbiselerinden yakalayarak manastıra kadar taşımak gibi en insanî hareketler bu köpeklere talim ettirilip öğretilir.
İsviçre yüksek ve dağlık bir memleket olduğu için bu çığ hâdiseleri orada sık sık vuku bulur. Sertleşmiş, kayalaşmış koca bir dağ gibi kitle bütün cesamet ve ağırlığı ile dağın tepesinden kopar, yuvarlana yuvarlana ve yuvarlanırken de eklenen karlarla büyüye büyüye aşağı düşer ve önüne gelen evler, insanlar, bu azametli yığının altında kalıp ezilirler. O civarda oturanlar bu çığı ancak kopup inmeye başladığı zaman görürler, fakat garip tarafı zelzeleyi hayvanlar daha önceden sezdikleri gibi köpekler de bunu daha çok evvelden hissederler.
İşte bu çığların yuvarlandığını hisseden Saint-Bernard köpekleri büyük bir hırçınlık göstererek sağa sola koşuşmaya ve havaya bakıp ulumaya başlarlar. Rahipler onların bu telâşını görünce bir hadisenin vuku bulacağını anlar, hayvanları serbest bırakırlar. Onlar da süratle kaza mahalline koşar ve koklaya koklaya kazaya uğrayanların gömülü kaldıkları yeri hissedip yığınlar halindeki karı ayakları ile kazarak yaralıyı kurtarırlar.
Bu köpeklerin Saint-Bernard manastırının bahçesinde mezarları vardır. Mezar taşlarının üzerinde kurtarmış oldukları insanların isimleri yazılıdır.
Bunlar ne güzel, bunlar ne ibret alınası davranışlardır böyle.
Dört ders
Görünen o ki Saint-Bernard köpekleri ve Kilisesi’nden en az dört ders almamız
gerekiyor.
Bir: En azından bir köpek kadar insan sevgisi ve vazife duygusu ile dolu bir hayat sürdüğümüzde iyi insanlar bizi asla unutmuyor ve yaptığımız iyilikleri minnetle hatırlıyorlar.
İki: Şu yalan dünyada köpeklerin bile iyiliklerini unutmayanlarla kendilerine bir vatan emanet eden kahramanların iyiliklerini bile unutanların yarışında Allah’ın himayesi vefalıdan yana oluyor.
Üç : Her zaman ne oldum değil ne olacağım şuuru taşımakta fayda var.
Demek ki sıcacık evimizde, şöminenin başında, yediğimiz önümüzde, yemediğimiz arkamızda bir hayat sürerken, bir anda her şey değişebiliyor ve birkaç saniye içersinde bırakınız başka insanları, sokakta yaşayan bir köpeğe bile muhtaç hale gelebiliyoruz.
Dört : Evet, eşrefi mahlukatız amma sivrisinekten köpeğe, tahtakurusundan kedi, pireden file kadar yaratılmış hiçbir mahlukatı küçük görme hakkımız yok. Yok, çünkü onlar makam olarak küçük ama onları Yaratan büyüktür ve O’nun yaptığı her işte ve yarattığı her varlıkta mutlaka bir “Hikmet” vardır.
Ve son söz:
Bir gün sizlere “Haram yemeyen köpekleri” de tanıtırım inşallah. Evet, haram yemeyen köpekler var. Hem de Ankara’da. Ben gördüm, şaşakaldım...