Komutanlara sitem!..
“Stratejik Derinlik” sonunda “Stratejik Barış” a döndü. ABD, Türkiye ile İran arasındaki görüşmelere nokta koydu. Suriye konusunda devre dışı bırakıldı. Her hafta Cuma günleri saat 21.00 de Halk Tv’de birlikte olduğumuz Nihat Genç yine on ikiden vurdu... Oda tv’de yazdığı “Tayyip Erdoğan’da Vahdettin Yalnızlığı” başlıklı yazı, AKP’nin Türkiye’yi her alanda iflasa sürüklemesini sergiliyor. Nihat ağabeyim Falih Rıfkı Atay’ın “Batış Yılları” adlı ölümsüz eserini de hatırlatmış. Uykusuz kalma pahasına yeniden okudum. Altını çizmediğim yer kalmadı.
Dün İzmir’le başlamıştık, dünyanın peşinde olduğu şizofreni ilacını bulan değerli bilim adamı Prof. Alb. Tayfun Uzbay ile devam edelim. Şizofreni ilacının patentini aldığı günden bu yana başı beladan kurtulmuyor. Tasfiye amaçlı operasyonda itibarsızlaştırma infazına kurban edilmek isteniyorlar.
İddianamede “görüntüler” den bahsediliyor ancak ortada görüntü yok. Tutuklu sanıkların hemen hepsi birbirini tanımıyor. Telefon görüşmeleri yok. İşin özeti elde tek delil yok. Tayfun Hoca çok kırgın. İnternette tıklayın yüzlerce makalesi var. Bilim adamlığını, tebliğlerini, buluşlarını bütün dünya kabullenmiş. Başta ABD olmak üzere dünya ilaç devleri “Gel” deyip milyon dolarlık açık çekler teklif etmiş. O, “Elhamdülillah Müslüman’ım, orucumu tutarım, Cuma namazlarını kaçırmam... Ayda yılda özel günlerde bir kadeh içerim. Atatürkçülüğümle ve Türk vatandaşı olmakla gurur duyarım” diyor ve devam ediyor, “Başbakan Erdoğan lafa gelince Milli otomobil , Milli İlaç diyor.. Patentini aldığım ilacın milli olmasını istedim. Tutuklanmadan önce şizofreni ilacı için sıraya girenlerden bir teki ziyaretime bile gelmedi. Ben milli ilacın peşindeyken kurumlarımızın bize sahip çıkmayışı kahrediyor bizi... Ne Genelkurmay karargâhından ne de GATA Komutanlığından küçücük bir “Bu adam değerli bir bilim adamıdır” açıklaması dahi yapılmadı.
Elbette iftiralar kalıcı olmayacak gerçekler ortaya çıkacak. Ama o zaman İsmail Tayfun Uzbay belki de Türkiye’de kalmayacak! Millet utansın demeye dilim varmıyor ama sitem etmekten de kendimi alamıyorum. Bazen Amerika’dan niye döndüm diye pişmanlık hissine kapılmıyor değilim. Benimle ilgili karın ağrısı olanlar çıkıp yiğitçe konuşsun... Bu buluşların yanlış-yalan desin. Ama yok... Ben maaşla çalışan bir bilim adamıyım. Yurtdışında olsam bunların hiç biri başıma gelmezdi. Devlet bilim adamını, gazetecisini, aydınını korumalıdır” diyor bir solukta...
“Peki, bütün bunların başınıza gelmesinin sebebi nedir?” diyorum... “Her şey olabilir... Sonuçta uluslararası bir tezgâh... Kim bilir belki de arkamdan gelenlere yol açmak için olmuştur. Ama iddia edildiği gibi görüntülerden olmaz, özel hayatımdan asla olmaz...” derken, Türkiye’deki mevcut adalet sistemine güvenmediğini vurguluyor.
Tayfun Hoca devam ediyor: “Ben yıllarca doçentlik, profesörlük jürilerinde bulundum. Gelen kişiyi saatlerce dinlerdik... Sorular sorardık. Ama beni buraya atan hakim beş dakika bile dinlemedi... Biz toplama kampındayız... Onların keyfi yerinde...”
Cumhurbaşkanına Duyuru
Kayseri ve civarında 85 bin pancar üreticisinin üye olduğu Kayseri Şeker Davası iki yılı aştı. AKP Grup Başkan Vekili Mustafa Elitaş’ın ses kayıtları ortalığa saçıldı. Şirketin Yönetim Kurulu Başkanı Vedat Ali Özışık ve kardeşi iki yıldan fazladır tutuklu. Pancar kooperatiflerinin ortak ve yöneticileri iki yıldır Başbakan Erdoğan’dan randevu taleplerine cevap alamadı. Son çare Gül deyip, Çankaya’ya da dilekçeler vermişler ama çıt yok.