Komşu ülkeler ile sıfır problem mümkün mü?
Dışişleri Bakanlığı’na atanan Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu, önce Babacan’dan görevi devraldı, ardından Dışişleri Bakanlığı Fatin Rüştü Zorlu Salonu’nda basın mensuplarının karşısına geçti ve “Komşularla sıfır problem” iddiasını “çiçeği burnunda bir Bakan” olarak da tekrarladı..
“Da” diyoruz, çünkü sayın Davutoğlu 2002 yılından beri Başbakanlık Dış Politika Başdanışmanlığı yapıyor ve o gün bugündür hep, “Komşularla sıfır problem” diyor, başka bir şey demiyor! 2002’den 2009’a, Türkiye’nin Dışişlerini, neredeyse tek başına şekillendiren Davutoğlu, “komşularla sıfır problem” noktasına, Türkiye’yi bir türlü getirememiş.
Niye acaba?
Çünkü bu mümkün değil de ondan!
İyi de bu “mümkün olmayana” kendileri inanıyorlar mı acaba?
Galiba inanıyorlar. Hatta bir ara bunu gerçekleştirdiği zannına bile kapılmışlar. Bunu da geçtiğimiz yılın Ekim ayı sonlarına doğru, Siyasi ve Ekonomik Araştırmalar Vakfı ile Washington’daki düşünce kuruluşlarından Brookigns Enstitü işbirliği ile düzenlenen, “Türkiye, Bölge ve Türk Amerikan İlişkileri” konulu konferansa, Başbakanlık Dış Politika Başdanışmanı sıfatıyla katılan sayın Davutoğlu, “Biz bunu başardık” demiş, Gürcistan, Suriye, İran ile sağlam ilişkiler içerisindeyiz, Ermenistan ve Kıbrıs konularında ise gelişmeler var, diyerek, “sıfır probleme birkaç gün kaldı” gibi bir izlenim uyandırmıştı.
Hiç doğru bir strateji değil.
Siz baştan, ben, bütün komşularımla sıfır problem için çabalıyorum derseniz, önünüze yeni problemlerin de konulacağını bilmelisiniz. Görüyorsunuz, Ermenistan’la başlayan balayı birkaç hafta içerisinde karşılıklı restleşmeye dönüşüverdi. Niye? Türkiye’nin sınırı açmaya teşne olduğunu hisseden Erivan, ne Kars Antlaşması’nı tanıma noktasında, ne anayasasında Türkiye’nin toprak bütünlüğüne göz dikme dibaceleri hususunda, ne diaspora fanatizmine boyun eğmeyeceği ve ne Karabağ meselesinde en ufak bir esneme göstermedi, şartı, “Sınırı şartsız aç” oldu çıktı.
Ya Kıbrıs meselesi.
Türkiye’nin vermediği taviz kalmadı. Diyelim ki adadan askeri çektik, Rum tarafını Ada’nın tek hakimi kabul ederek Rumlarla “sıfır problem” noktasına geldik, dedik. Peki iş orada biter, ipleri Rumların eline geçmiş Kıbrıs Cumhuriyeti ile Türkiye arasında ve onun üzerinden Avrupa Birliği ile aramızda “sıfır problem” teşkil edilmiş olur mu?
Davutoğlu’na göre olur, olacak.
Ama Kıbrıs Rum Yönetimi Lideri Dimitris Hristofyas öyle demiyor? Ya ne diyor? “Biz AB ile gizli bir protokol imzaladık, çözümden sonra, (yani Davutoğlu’nun sıfır problem dediği noktaya geldikten sonra) Türk tarafını adım adım asimile edeceğiz” diyor..
Demek ki, problemin biri bitiyor, diğeri başlıyor.
Öyleyse, “Türkiye’nin komşularıyla sıfır problem” noktasına gelmesi bir “masal”. Üstelik çok tehlikeli bir masal. Neden? Neden olacak, böyle bir şey ancak Türkiye’nin tasfiyesi ile mümkün olabilir de ondan. Türkiye gibi yüzyıllarca 22 milyon kilometrekareye hükmetmiş, bir buçuk milyar İslâm âleminin şöyle ya da böyle lider olarak gördüğü, 250 milyonluk Türk dünyasının ağabeyi, ticaret, doğalgaz ve petrol kaynaklarının vanası durumundaki bir ülkenin, ne komşuları, ne müttefikleri, ne dünyanın herhangi bir ülkesi ile “sıfır problem” noktasına gelmesi asla ama asla mümkün değil.
“Türkiye, Türklere bırakılamayacak kadar önemlidir” diye boşuna mı söyleniyor!
Peki sorun var diye ülkelerle görüşülmez mi?
Elbette görüşülür.
Önce masadaki ülke ile “anlaşamadığımız konular konusunda anlaşılır”. Yani, “Biz iki ülke, tarihten gelen sebeplerle şu konularda anlaşamıyoruz, öyle mi?” denir, “Öyle” cevabı müştereken alındıktan sonra, o konular zamana bırakılır, gelişen ve değişen şartlar bahsinde öteki konular konuşulur, tartışılır, geliştirilir.. Masaldan gerçeğe böyle geçilir..