Komedyenliğe niyetlendiysen hiç durma...
Ekrem Dumanlı son “medya ahlak masası şefi sunar” formlu yazısında, Milliyet gazetesini hedef aldı. Kelimeleri ateş püskürüyordu. “Eyvah ki ne eyvah” diyordu. “Korkunç” deyip kınıyordu;
Nasıl olurdu da “İmralı zabıtları”nın yayını sırasında “bazı isimler öne çıkarılırken, bazı isimler buharlaştırılır”dı!
Çok kızgındı, çok.
Birinin derhal “ilkeli gazetecilik” dersi vermesi lazımdı böylelerine.
Verdi:
“...herkes gerçeğin bir yanını söyleyerek kendine bir sığınak inşa ediyor. İlke yok, mesleğin teorik ve pratik tecrübesine müracaat edilmiyor.
...Önce Taraf Gazetesi’nden iki yazar (Mehmet Baransu ve Emre Uslu) tutanaklarda başka kişilerin de adının geçtiğini; buna rağmen o isimlerin ayıklandığını iddia etti. Sonra Milliyet Ankara Temsilcisi Fikret Bila, bunu bir canlı yayında kabul etti. Eyvah ki ne eyvah! ...bazı isimler spot yapılıp öne çıkarılmış, bazılarının ismi ise buharlaşmış. Korkunç!
...Baransu ve Uslu ’andıçlandık’ diyor. Ve tabii ki özür bekliyor. Aslında sadece onlar değil; daha düne kadar Milliyet’in ‘bebek katili’ diye tasvir ettiği Öcalan’ın ağzıyla hakarete maruz kalmış herkes andıçlanmış oluyor ve özür bekliyor.”
***
“Press Bey”e kurban olalım;
Şimdi her biri “preslenmiş bey” lere dönüştürülen Milliyet yöneticileri bu hezeyanlara karşılık verme cesareti gösterir mi, gösterebilir mi; zor biraz.
Dolayısıyla, hâlâ sesimiz çıkıyorken “tarihin doğru yazımına katkı” görevini biz üstlenelim de iki çift laf edelim bu “ilke anıtı”na:
Komedyenliğe merak saldınız da, halkın nabzını yoklamak için prova mı yapıyorsunuz?
Öyleyse çok başarılı bir
deneme!
Ayakta alkışlanası bir performans!
***
Hem;
“Ele geçirdiğin” yahut “sızdırılan” raporu çarpıtıp, “kimi” gazetelerin, “kimi” Genel Yayın Yönetmenlerinin ve “kimi” yazarların AKP Kapatma Davası, Cumhurbaşkanlığı seçimi gibi süreçlerde haberlerini, manşetlerini, yorumlarını askerin ağzıyla yazdığının belgelendiği süsü vereceksin,
Hem “ele geçirdiğin” yahut “sızdırılan” raporda bu yönde bir tek somut ifade, bilgi yer almamasına rağmen “Gazetecilerin köşe yazısı Genelkurmay’dan” diye başlık atacaksın,
Hem “kendilerinin hazırlamadığı dokümanlarda sadece kurumsal e-mail adresleri yazıyor diye” bazı gazetecileri hedef gösterecek, haklarında soruşturma başlatılabilecek kişiler gibi gösterip, toplumu alıştıracak, operasyon zemini yaratacaksın,
Hem, “bazı gazetelerin isimlerini”; mesela Hürriyet’i, mesela Milliyet’i, mesela Vatan’ı, mesela Yeniçağ’ı, Cumhuriyet’i, Akşam’ı “potansiyel işbirlikçiler” olarak öne çıkarıp, “bazı gazetelerin isimlerini”; mesela Türkiye’yi gizleyeceksin,
Hem uzuuuun listeden Ertuğrul Özkök gibi, Mehmet Y.Yılmaz gibi, Fikret Bila gibi, İlhan Selçuk gibi, İsmet Berkan gibi, Serdar Turgut gibi, Rıfat Ababay gibi, Tayfun Devecioğlu gibi, Hayri Köklü gibi, Arslan Bulut gibi “bazı gazeteciler”in isimlerini “spot yapıp”, Nuri Elibol gibi, Fuat Bol gibi “bazı gazeteciler”in isimlerini buharlaştıracaksın.”
Hem de çıkıp, “nasıl olur da bazı isimleri spotlayıp bazılarını buharlaştırırsınız” diye hesap sormaya kalkışacaksın!
Nasırına basılınca, “nasıl cımbızcılık yaparsınız” diye feryadı basacaksın!
Hakikaten herkes çok güler buna!
Dediğim gibi, bu komedyenlik için bir ön çalışmaysa; bizden geçer notu aldı, en kısa zamanda sahneye taşınmalı!
***
Bugün “herkes gerçeğin bir yanını söyleyerek kendine bir sığınak inşa ediyor” diye yakınan bu “ilke anıtı”, çok değil üç ay önce “Ergenekon medyası suçlamasını bertaraf etmek zorlaşıyor; çünkü şu anki manzara o suçlamayı teyit ediyor...” diyerek, isimlerini “ayıkladığı” meslektaşlarını hedef gösteren “çarpıtma”yı savunmamış mıydı?
Bugün Milliyet’i özür dilemeye davet eden bu “ilke anıtı”, kendi yönettiği gazetede andıçlanan gazetecilerden özür diledi mi; önce bunu açıklamalı!
***
Of ne sıkıcı konular bunlar...
Gündemden bunaldım; “yüz” kavramı üzerine alternatif bir yazı yazmak istiyorum şu
aralar;
Yüzü olanlar...
Olmayanlar...
Devleti idare edenlere çok basit bir soru:
Türk değil misiniz?
Türk Akademisi Siyasi Sosyal Stratejik Araştırmalar Vakfı’nın düzenlediği panelde konuşan Onur Öymen ” Mutlaka devlet adamlarına bunu soran bir gazeteci çıkacaktır; Siz Türk değil misiniz? Ne cevap verecekler bu soruya? “Türk değilim” mi diyecekler? “Ben başka bir millettenim mi diyecekler?”
Kamuoyunun şahitliğinde soralım. Bakalım hakikaten ne cevap verecekler:
Siz hangi millete mensupsunuz Sayın Gül?
Siz hangi millete mensupsunuz Sayın Çiçek?
Siz hangi millete mensupsunuz Sayın Erdoğan?
Siz hangi millete mensupsunuz Sayın Arınç, Sayın Çelik, Sayın Bağış, Sayın Babacan, Sayın Şahin, Sayın Kuzu...
Kestane kebap acele cevap...
Yukarıda sıraladığımız bütün isimlere, hükümetin ve TBMM’nin bütün üyelerine bir de Öymen’in önerdiği biçimiyle soralım:
- Türk değil misiniz?