KKTC ilelebet yaşayacaktır
KKTC’nin 26. Kuruluş Yıl dönümünü dün büyük bir coşku ve onurla kutladık.
KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat Bayrak Radyo Televizyonunda yıl dönümü nedeniyle yayınladığı mesajında “KKTC’nin, alternatif değil, var olan ve varlığını çözümdeki Kıbrıs Türk iradesi olarak taçlandıracak olan en önemli varlık” olarak nitelemesi, bir hafta kadar önce yayınlanan bir kitapta “KKTC kurulduğu gün üzüntüden ağladım” açıklamasına doğan tepkilere karşı bir günah çıkarma denemesiydi. Talat, aynı düşünce içerisinde, “Sürdürülen müzakerelerde nihai hedefin, iki bölgeli, iki toplumlu, Kıbrıslı Türklerin eşitliğine, kendi kendini yönetme hakkına dayalı, egemenliğin paylaşıldığı ve Türkiye’nin garantörlüğünün devam ettiği, Avrupa Birliği üyesi bir federal Kıbrıs Cumhuriyeti’ne ulaşmak” olduğunu belirterek, “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin, bu nihai çözüm hedefimizin önemli bir mihenk taşı” olduğunu da söyledi. Müzakerelerde tek halk, tek egemenlik, tek temsiliyet konularında taahhütte bulunan Talat’ın nihai çözümde Egemen KKTC’nin varlığını nasıl savunacağı ve bu konuda ne kadar samimi olduğu önemli bir paradoks olarak güncelliğini korumaya devam etmektedir. Devletimiz KKTC’nin kuruluş hikayesini Kurucu Cumhurbaşkanımız Rauf R. Denktaş Doğuş-Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin Doğuşuna Doğru, isimli kitabında tüm detaylarıyla anlatmaktadır. Yakında Akdeniz Haber Ajansı Yayınları’ndan yayımlanacak kitap yakın tarihimize ışık tutmaktadır.
KKTC Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf R. Denktaş, Doğuş kitabında ’Niye Ayrı Devlet?’ konusunda şunları yazmaktadır:
Niye ayrı devlet?
“Denktaş, KKTC’yi yeniden seçilebilsin diye Türkiye’ye de bir oldu-bitti yaparak ilan etti” sözlerini yayarak KKTC’nin halkımız için ne anlama geldiğini unutturup Rum ile birleşip bütünleşerek “barışa ve AB cennetine” kavuşacakları propagandası yapanların da bilmeleri için 20 yıllık bir bekleyişten ve uzlaşma için her çabayı yaptıktan sonra 1960 Antlaşmalarının iç ve dış dengelerini korumak için KKTC’nin ilânının kaçınılmaz hale geldiğini anlatmak maksadı ile Doğuş’u yazmak görev oldu. Esasta, gücümüz olsaydı, Ankara hazırlıklı olsaydı 1960 ortaklığını Enosis için yıkmış olan Makarios’a dış odaklar (başta ABD ve Garantör İngiltere) meşru Kıbrıs Hükümeti muamelesi yapmağa başladıkları an, 1960 dengesini korumak için “Sen, Rum ortak olarak ne isen, ben de Türk ortak olarak oyum” diyerek ayrı devleti derhal ilan etmemiz gerekmekteydi. Ancak Türkiye buna hazır değildi. Meseleyi Uluslararası bir mesele haline getirerek 1960’lardaki Uluslararası Antlaşmaların “oluşturduğu ortam” çerçevesinde halletmek uğraşı sonuç vermiyordu. 1983’de bu daha da belirgin bir hale gelmişti. Rum lideri Kipriyanu New York’ta “Bize Kıbrıs Rum’u (Greek Cypriots) demeyiniz; biz Kıbrıs Halkıyız (we are Cypriots)” demeğe başlamıştı. Bunun anlamı “biz Kıbrıs’ta yaşayan Kıbrıs Halkı, Kıbrıs Milletiyiz” demekti.
Yugoslav Büyükelçisi büyük bir sevinçle bana “Kipriyanu Kıbrıslı olduğunu söylüyor, Kıbrıs Rumları (Greek Cypriot) denmesini istemiyor. Bu çok iyi bir haber” müjdesini (!) veriyordu. “Sayın Büyükelçi, şimdi gerçekten alarma geçtim, şok oldum” dedim. “Neden?” diye sordu. “Eğer Kıbrıs’ta Rumlar sadece Cypriots (Kıbrıslılar) iseler, biz Türkler neyiz?” diye sordum. “Allahım! Ne açıkgözlük! Kıbrıs milleti içinde azınlık oluyorsunuz. Şimdi, şokunuzun nedenini anladım” dedi. Ayrı devleti ilan etmekten başka çaremiz kalmamıştır.
KKTC’nin ilelebet yaşayacağının tüm detayları bu kitapta mevcuttur ve herkes tarafından okunmalıdır.
Nice 26. yıl dönümleri dileklerimle...