KKTC için artık dik durma zamanı
KKTC ve Türkiye'nin Kıbrıs sorununa adil, kapsamlı ve sürdürülebilir çözüm bulma çabaları maalesef bir kez daha Rum-Yunan ikilisinin uzlaşmazlık duvarına çarptı. Rum-Yunan ikilisinin Enosis ve Megali İdea saçmalıkları ve bilinen saplantıları Türk tarafının samimi ve çözüm hedefli çalışmalarının hedefe ulaşmasına engel oldu. Rum-Yunan ikilisinin en son Cenevre Konferansı'nda sergiledikleri tutum çözümün ne kadar olanak dışı olduğunu gösterdi. İki taraf arasında uzlaşma bir yana her an sıcak çatışma olabilecek konular, önümüzdeki sürece damga vurabilecektir. Enerji konusunda Rum tarafının iddiaları ve tüm uyarılara rağmen sondajları sürdürmesi gerilimi tırmandıracak konuların başında gelmektedir.
Diretmenin doğal sonucu
Cenevre'de gerçekleşen 5'li konferansın başarısızlığı iki tarafın da bilinen tezlerinde diretmesinin doğal bir neticesidir. Özellikle Rum-Yunan ikilisinin 1959-1960 Londra-Zürih Antlaşmalarında belirlenen dengeyi ve Türk tarafının hassasiyetlerini gözardı eden tutumu kesinlikle kabul edilemez.
Türk tarafının garantiler konusunda direnmesi yakın dönemde yaşanan tecrübelerin bir sonucudur. 1950'lerde, İngiliz Sömürge İdaresi'nde yaşanan EOKA terörünü bir tarafa bırakırsak, "Kıbrıs Cumhuriyeti'nin" kurulmasından sonraki dönemde 1963-64, 67 ve 74'te Rumların sebep olduğu terör olayları ve soykırım teşebbüsleri, Türkiye'nin etkin ve fiili garantörlüğünü, Kıbrıs Türklerinin güvenliği açısından "olmazsa olmaz" bir gereklilik haline getirmiştir.
1960 sonrasında Kıbrıs'ta kurulan yeni düzende Türk Alayı var olmasına rağmen Rum-Yunan ikilisinin giriştiği terör olayları ortadayken garantilerin kaldırılmasını istemek, veya bunu kabullenmek Kıbrıs Türkünün yok olmasının önünü açmakla eşittir. 1974 müdahalesinden beri adadaki barış ve sükûnetin tek teminatı Türk askerinin varlığıdır. Türk askerinin olmadığı bir ortamda Rum-Yunan ikilisinin yeniden sinsi planlarını devreye koyacağından şüphe duyulmamalıdır.
Cenevre Konferansı'nın başarısızlığının tartışmasız aktörü Yunanistan Dışişleri Bakanı Nikos Kocias'ın önceki günkü "Kıbrıslı Türklerin güvenliği siyasi eşitlikleri ve karar alma mekanizmalarına eşit katılımlarıyla sağlanıyor" açıklaması Yunan tarafının ada gerçeklerini ciddiye almayan tavrını bir kez daha göstermiştir. Kıbrıs Türkleri 1960 sonrası kurulan yeni düzende eşit ortak iken, Rum'la siyasi eşit iken, başlarına gelmedik kalmamıştır. Kıbrıs Türkleri hükümetten kovuldukları gibi, Akritas Planı ile de tamamen yok olmakla karşı karşıya kalmıştı. Garantör Türkiye'nin, yerinde ve zamanında müdahaleleri olmasa bugün adada Kıbrıs Türkünün varlığından bahsetmek mümkün olamayacaktı.
Kocias'a sorulması gerekenler
Kocias son dönemde ciddi şekilde saçmalamakta, uzlaşı ve çözüm çabalarını kökünden sabote eden tutumunu tırmandırmaktadır. Kocias'a sormak lazımdır: Garanti ve İttifak anlaşmaları ortadayken, Türkiye'nin etkin ve fiili müdahale hakları uluslararası anlaşmalarla teminat altına alınmışken, AB niye Rum Yönetimini hem de sözde "Kıbrıs Cumhuriyeti" olarak tam üye yapmıştır? Türkiye'nin garantörlüğü AB'nin sözde "kutsal prensiplerine ve normlarına" ters idiyse Kıbrıs niye üye yapılmıştır? İddia edildiği üzere "işgal altında ve sınır sorunları, toprak ve mülkiyet sorunları yaşayan bir ülke" nasıl oldu da AB'ye tam üye yapılmıştır? Kimse bize Rum-Yunan ikilisinin ve Batı emperyalistlerinin önyargılı ve adaletsiz uygulamalarını yutturamaz, bunları kabul etmemizi isteyemez.
Öte yandan haftalık Kathimerini,Yunanistan Başbakanı Aleksis Çipras'ın "Ben İkinci Zürih'e imza atmam" dediğini haber verdi. Cenevre'de 9-11 Ocak'ta liderler arasında yapılan görüşmelerde "Tek bir temas noktası bile olmadığını" yazan gazete Çipras'ın, Cenevre müzakerelerinin çöküşe gideceğini, siyasi ve ulusal nedenlerle teknik düzeyde olsa bile canlı tutulması gerektiğini önceden bildiğini de vurguladı.
En önemli sorumluluğumuz
Rum-Yunan ikilisinin uzlaşmaz tutumu neticesinde Kıbrıs sorununun çözümsüzlüğü ilan edilmeli ve enerjimiz KKTC'nin kalkınması ve tanıtılması için harcanmalıdır. Kıbrıs Türkünün geleceği Rum-Yunan ikilisinin saçmalıkları nedeniyle heba edilmektedir. Dik duruş sergilemenin artık zamanıdır. Bu vesile ile önceki gün aramızdan ayrılan Gençlerbirliği Spor Kulübü Başkanı İlhan Cavcav Bey'i de rahmetle anmak istiyorum. Rahmetli Cavcav'ın gönlü, Kıbrıs Türklerinin dünyadan izole edilmesine razı gelmemiş, 1988 yılında büyük bir duruş sergileyerek, FIFA'dan gelecek cezayı da göze alarak Gençlerbirliği futbol takımını KKTC'ye kamp yapmaya getirmiş ve yerel takımlarımızdan Türk Ocağı ile maç yapmasını sağlamıştı. Sömürgeci emperyalist Batı karşısında başımız öne eğik değil, başımız dik hakkımızı aramak, adaletin tecellisi için çalışmak, gelecek nesillerimizin önünü açmaya gayret göstermek Büyük Türk Milletine olan en önemli sorumluluğumuzdur.