Kızmayın, gerçeği yazdım!
Biz çok saf bir milletiz.
Pek çok sosyal, tarihî, kültürel ve siyasî olayları:
* Güneşin doğuşu,
* Yağmurun yağışı,
* Dört mevsimin peş peşe sıralanışı gibi “olağan” karşılıyoruz.
Oysa hiç de öyle değil.
* Erdoğan’a Yahudi Lobisi’nin “Cesaret Ödülü”,
* Orhan Pamuk’a İsveç Nobel Akademisi’nin “Edebiyat Ödülü” vermesi ırmağın denize akması gibi normal kabul edilebilir mi?
Siz “olabilir” derken biz “olamaz” deriz.
Deriz ve 1932 yılında Belçika’da düzenlenen “Dünya Güzellik Yarışması”nda jürinin Türk güzeli Keriman Halis’i “Dünya Güzeli” seçme sebebini Halit Turhan Bey’in hatıralarından aktarır, ellerinizden öperiz:
“(...) Jüri salona geçip, puan değerlendirmesi yapmak istedi. Başkan kürsüye geçerek: ‘-Sayın jüri üyeleri, bugün Avrupa’nın, Hıristiyanlığın zaferini kutluyoruz. 1400 senedir dünya üzerinde hâkimiyetini sürdüren İslâmiyet artık bitmiştir. Bir zamanlar sokağı bile pencere arkasından seyredebilen Müslüman kadınların temsilcisi Türk güzeli Keriman, mayo ile aramızdadır. Ondan daha güzel varmış, yokmuş bu önemli değil. Bu sene güzellik kraliçesi seçmiyoruz. Bu sene İslâm’ı yenmenin zaferini kutluyoruz. Avrupa’nın zaferini kutluyoruz. Bir zamanlar Fransa’da oynanan dansa müdahalede bulunan Kanuni Sultan Süleyman’ın torunu işte mayo ve sutyen ile önümüzdedir. Kendini bizlere beğendirmek istemektedir. Biz de bize uyan bu kızı beğendik. Müslümanların geleceği böyle olması temennisiyle Türk güzelini Dünya Güzeli olarak seçiyoruz. Fakat kadehlerimizi Avrupa’nın zaferi için kaldıracağız.”
Demek ki neymiş?
“İşte böyle bir şey”miş.
“Bir milyon Ermeni, 30 milyon Kürt kestik” demeseydi Orhan Pamuk’un Nobel Edebiyat Ödülü yüzü görebileceğine inanıyor musunuz?
* * *
Biz inanmıyorduk.
Akasya Yayınları arasında çıkan “Orhan Pamuk Yalanları” kitabımız da bunun içindi ve akıl almaz eleştirilere maruz kaldık. Eleştiriler üzerine biz de bir aile dostumuzun yıllar önce öğrettiği, “Sabret/Seyret” limanına sığınıp, beklemeye başladık. Konu küllenmeye başlamıştı ki Yaşar Kemal bir CIA ajanının kendisine Türkiye İşçi Partisi’nden ayrılması halinde kitaplarının ABD’de oldukça popüler olacağına dair bir teklifte bulunduğunu söyledi. “Bu teklif karşısında siz ne yaptınız?” sorusunu da şöyle cevapladı:
“- Seni o..pu çocuğu! Beni Amerikan parasıyla satın almaya çalışan bir hainsin.(..) S..tir ol git bir daha da gözüme görünme!”
İşte bu olay Yaşar Kemal’e Batı’nın yolunu kapatmıştır. Yani ne yazarsan, nasıl yazarsan yaz CIA istemedi mi, işin zordur kardeşim.
* * *
Bu işlerde “tesadüf” sökmez vesselâm.
Şu günlerde Nobel’in “Tıp Ödülü” ile ilgili ortalık çalkalanıp duruyor. Son Nobel Tıp Ödülü’nü alanlardan biri olan Alman biliminsanı Harld Zur Hansen’in ödül alış sebebi “Rahim ağzı kanseri” ile ilgili bir buluşu imiş.
Ödülden altı ay önce Nobel Şirketi’ne finansör olan Alman ilaç firması Aster Zenaca, rahim ağzı kanserini önleyen bir aşıyı piyasaya sürüvermiş.. Ne kadar “tesadüf” öyle değil mi?
* * *
“Edebiyat” dedik, “Tıp” dedik, bir de “Barış Ödülü” ile ilgili ilginç bir örnek verelim isterseniz.
1938 yılında Time Dergisi Hitler’i, takdir dolu bir biyografisini yayınlayarak “Yılın Adamı” ilân ediverdi.
Niye?
Çünkü “İlahlar tarafından” Yahudilerin Avrupa’dan çıkartılması ve Orta Doğu’da bir Yahudi Devleti kurulması operasyonu başlatılmıştı.
Neyse.. Biz bu satırları Orhan Pamuk’un yeni kitabı “Manzaradan Parçalar” ile gündeme gelmesi ve kitap piyasaya çıkmadan üç gün önce, “Ben de evet diyeceğim” demesi üzerine kaleme aldık.
“Evet”i de Nobel’i gibi “tesadüf”e benzemiyor vesselâm.