Kızılelma ve elma kasaları...
Meseleye bundan üçyüz küsür yıl önce Devlet-i Aliyye'nin Viyana Sefirliğini yapmış Ahmet Resmi bey şöyle işaret etmiş idi: "Kızılelma'yı Boğadan'dan gelir al yanaklı elma zannedenler...". Aşağıdaki haberi Paşa'nın işaret ettiği cepheden okuyalım: "İzmit Topçular Ulu Camii Derneği, 'Zeytin Dalı Harekatı'na destek olmak için Cuma namazı çıkışında vatandaşlara 'Kızılelma Ülküsü'nü temsilen 20 kasa kırmızı elma ve 200 Türk bayrağı dağıttı."
Bu olaydan evvelen tarih tekerrür etmiş sonucunu çıkartabiliriz. Saniyen, aradan üç asır geçse de aslımızı aynen muhafaza ettiğimizi gururla söyleyebiliriz!
Aslında mesele Afrin yolundaki o civanmerdin "Nereye?" diye soran gazeteciye "Kızılelma'ya" cevabı ile başladı. Meseleyi doğru anlayıp "bi bakalım hele neymiş bu Kızılelma" diyenler olduğu gibi "atalarımızın ömrü bunun peşinde geçtiğine göre bir bakalım şu nimetin tadına" diyenler de olmuş haberden anladığımıza göre.
Şaka bir yana en büyük hastalığımız laubalilik. Son zamanlarda her millî konuyu bağlamından kopartmak için elinden geleni yapan bir zümre peydâ oldu.
Meseleye gelenek olduğu üzere Jüstinyanus'un sol elindeki parlayan kızıl küreden girmeyişimin sebebi de bu zümrenin meseleye "Jüstinyanus keferesinin işaret ettiği mevzu ile işimiz olmaz!" cephesinden yaklaşıp "Kızıl Elma'ya karşı Yeşil Elma Platformu" diye belediye billboardlarından savaş açmalarından korktuğumdandır.
Ve üstelik küre kızıldı ve sol elinde tutuyordu...
***
Kızılelma denince mesele ile ilgili tarihi metinleri karıştırmak gerekiyor doğal olarak. Ama önce edebiyat cephesine bir göz atalım. Kızılelma kavramının çağdaş zamanlara taşınmasında, halk nazarında bilinmesinde Ömer Seyfettin ve Ziya Gökalp'in, eserleri ile önemli hizmetleri oldu. Gökalp, Kızılelma'nın neresi olduğunu şöyle tarif ediyordu:
"Lütfedip derdime verin şifayı:
Anlatınız bana Kızılelma'yı...
Bu şehir neresi, yolu nereden?
Şimdiye dek var mı oraya giden?"
Sahi bu şehir neresiydi? Hadi biraz daha karıştıralım meseleyi, Gökalp'ten biraz daha önceye gidelim, Osmanlı tarihi denince akla gelenlerden olan Saltukname'ye bir göz atalım:
"Bir ulu şehre çıkdılar kim bir ulu hisar içinde bir ulu kilise kapusu berkitmiş, üstinde bir altun top kubbesinde dururdı, kızıl altundan bir elma resminde idi. Pes andan Şerif Sarı Saltık eyitdi: 'Bu nedür?' didi. Eyittiler: 'Buna Kızıl Alma dirler' didiler."
Haydi, o şehrin peşine düşelim. Evliya Çelebi bunları "altı Frenk şehri" olarak sayar: Budin, İstolni, Estergon, Beç, Köln ve Roma. Yahya Kemal Otranto'ya çıkışı Roma Kızılelma'sının ilk adımı sayar:
"Çıktı Otranto'ya pür-velvele Ahmed Pâşâ.
Tûğlar varsa gerektir Kızılelmâ'ya kadar"
Saltukname, Evliya Çelebi dedik de Peçevi'yi unuttuk mu? Peçevi tarihinde mesele lisan-ı halk diliyle şöyle resmediliyor:
" 'Ehl-i İslam Kızılelma'ya değin fethedecektir' dedikleri kelâmın sebebi ma'lüm-ı şerif ola ki, 'ehl-i İslâm Kızılelma'ya değin feth etseler gerektir' deyu lisan-ı halkta şâyîdir"
Nevzat Kösoğlu merhumun bazı çevrelerin isminden mütevellit kapağını açmağa cesaret etmediğini ihtimal verdiğim "Türk olmak ya da olmamak" kitabında Saltunkname'den nakil 1622'de Avusturya serhadlerinde esir düşüp Roma'ya götürülen yüz doksan Türk'ün esaretten kurtarılmaları için Budin Beylerbeyi'ne gönderdikleri mektuptan şu güzel satırlarla dönemin Kızılelma'sı neresi imiş bakalım:
"Nerede mahbus idüğümüz sual olunursa, Beç'ten (Viyana) öte yüz altmış konak yerdür. Kızıl Elma derler. Sual ederseniz, Kızıl Elma'nın dış kalasında kırk kapusu vardur. Ve ol memlekette (ölmeyip uykuya yattığına inanılan) Rim Papa denilen mel'un hâlâ sağdur."
Hammer'in rivayetine göre Yeniçeri Ocağı kapatıldıktan sonra bile kılıç kuşanma töreni sonrası Padişah eski kışlalar önünden geçerken Yeniçerileri "Kızılelma'da yine görüşeceğiz" diye selamlardı.
Bu selam fetih çağının sona ermesinin hüznünü, tekrar o günlerin geri geleceğine dair ümidi temsil ediyordu.
Üç asırdır bu ümitle yaşayan bir milletin içinde meseleyi elma kasasına bağlayanların olması dertlenilmesi gereken bir husus olsa gerek...