Kızıl-elma koalisyonu(!)
Aylardır ‘Avrasyacılık’tan anti-Amerikancılık ve anti-AB’ciliğe uzanan, Amerika’ya karşı Rusya ve İran’la beraber olmayı savunan kliği’ yargısız infaz eden yandaş medya dün itibariyle “Ergenekoncu” oldu
Daha üç gün önce Kars’ta, bir yemek sırasında tesadüfen karşılıklı oturduğumuz AKP Milletvekili Zeki Karabayır, “Türkiye’deki ulusalcıların Rusya tarafından kullanıldığını” iddia ediyor, “değişen, küresel bir köye dönüşen dünya”dan ne kadar kopuk olduklarından dem vurarak “çağdışı”lıkla suçluyordu ulusalcıları...
Aslında bir ayağı topal bırakılmış milliyetçilikten başka bir şey olmayan “ulusalcılık” ve “ulusalcılar”ın “Rus işbirlikçiliği” suçuyla nasıl yargısız infaz edildiklerini unutmadık...
Evlerine yapılan “şafak” operasyonları, neredeyse pijamalarıyla karga tulumba ifadeye sürüklenmeleri, avukatlarının “hukuksuz” diye ortalığı ayağa kaldırdıkları bir dolu işlemle yapılan aramalar, sorgulamalar, uzatılan gözaltı süreleri, kendinden geçmiş halde hakim karşısına çıkarılmalar, nihayetinde kiminin halen devam eden, kiminin ancak elden ayaktan düşünce, sağlığını kaybedince kurtulabildiği(!) tutukluluk halleri ve kaplumbağadan yavaş ilerleyen bir yargılama...
Terörist demişlerdi
Hepsinden vahimi üzerilerine yapıştırılan “terörist” yaftası...
Ha yargılama dediysem, usulden değil; üç müebbetle, beş müebbetle yargılanıyorlar; hayatlarına mal olabilecek bir “tezgah”tan çıkma mücadelesi “hukuk” adı altında yürüttükleri...
Böyle bir Türkiye’de “Rus işbirlikçiliği”ni, göğüslerine takılmış övünç madalyası gibi gerine gerine göstermek “yürek” ister değil mi?
E bizim yandaş medyada da nerde öyle mangal gibi yürek!..
Öyleyse nasıl oldu da, dün koro halinde “Rus dostu” oluverdiler?
“İlhan Selçuk’tan Attila İlhan’a, Doğu Perinçek’ten, eski MGK Genel Sekreteri emekli Orgeneral Tuncer Kılınç’a uzanan geniş yelpazenin, yani ’Avrasyacılık’tan anti-Amerikancılık ve anti-AB’ciliğe uzanan, ’Amerika’ya karşı Rusya ve İran’la beraber olabiliriz’ çizgisini”ni yargısız infaz edenler onlar değil miydi!..
“Ergenekoncuların ’vatanseverliği’ ve ’ulusalcı’ zihniyetin, Rus milliyetçiliği ve yayılmacılığı ile ilişkisini” öne sürerek “böylelerin pek de ’vatansever’ ve o kadar da ’ulusal’ olmadıklarını” savunanlar onlar değil miydi?
Bir Milli Güvenlik Kurulu Sekreteri, sırf “Çin, Rusya, İran ve Suriye ile ittifak kurarak Batı hegemonyasından ve sömürgesinden kurtulmak, bütün güç odaklarıyla ittifak esnekliğine sahip olabilmek” gerektiğini ifade ettiği için hem medya hem “guguk” tarafından linç edilmedi mi?
Hepimiz Dugin’iz
Hani bütün bu sözler “Türkiye’deki bazı akımlar, bazı örgütlenmeler ve bazı kişilerin, Rus devletince ’kullanım süreleri’nin henüz dolmadığını” gösteriyordu?
Hani “Elli yıldır Batı güvenlik sistematiğinde bulunan Türkiye’nin Rusya yanlısı, NATO, ABD ve AB ile işbirliğine karşı ’Rusçu’ bir kliğin eline geçmesine seyirci kalınamaz”dı?
Kalmasaydınız ya o zaman; linç etseydiniz ya “Rusya’nın kullanım alanına” giren, “Rus ulusçuluğunun yılmaz hedefi olan sıcak denizler”i kucaklarına bırakan iktidar mensuplarını... Ne oldu da hepiniz “Dugin” kesiliverdiniz başımıza?
Hadi “ETÖ”nün 1 numarası olmaktan gözaltına aldırsanıza Erdoğan’ı; hem robot resme de uyuyor renkli gözlü, kızları var filan....
Hadi en az “bir NATO ordusunun ’ABD ve AB ile işbirliğini bırakıp Rusya ve İran’la ittifak kuralım’ bir MGK Genel Sekreteri çıkarmış olması” kadar “kaygı verici” olan; ’Bir ABD Müttefikinin, Rusya ile ittifak kuran bir Başbakan, bir Dışişleri Bakanı çıkarması’nı da jurnalleyin...
Bu “kliğin” de hakkından gelin... Gelmezseniz “Ergenekon medyasısınız” !
***
AB, Anayasa değişikliği paketine “tam destek” veriyormuş. Ne yani? Kendilerinin hazırlattığı pakete bir de destek vermeyecekler miydi? l Fahrettin Fidan
***
Demirel’in sözlerini hatırlamanın tam zamanı
Yıl: 2008... Yer: Güniz Sokak... Süleyman Demirel, Ergenekon davasının hız kazandığı günlerde evinde gerçekleştirdiği beyin fırtınası toplantılarında eski politikacılar, siyasi uzmanlar, büyükelçiler, stratejistler ve danışmanlarla Türkiye’nin nereye gittiğini tartışıyor.
Demirel, kafasındaki bazı soru işaretlerini ortaya döküyor.
Yabancı parmağı var
’Birden düğmeye basıldı, ciddi bir psikolojik savaş başladı ve tek bir odaktan yayıldı, ciddi bir hareket planlandı. Bu odağın başında bir Türk olamaz. Bu büyük bir organizasyon işi. Mutlaka yabancı parmağı var, ciddi bir planlama işi bu’ diyor.
Ne ilginç ki, şimdi Deniz Baykal’ın istifasını hazırlayan kaset olayının çözülmesi için Toronto’dan yardım isteneceğine dair haberler yer aldı. Ergenekon davasına açıklamalarla yön veren Tuncay Güney’in yaşadığı Toronto’dan...
Hükümetin muhalifleri kadar, yandaşları da Baykal’a yapılanın bir komplo olduğu konusunda aşağı yukarı hemfikir. Ayrışma, komployu kimin örgütlediği noktasında yaşanıyor. Bir kesimin adresi belli... Her olayda olduğu gibi yine Ergenekon’u karıştırma konusunda gecikmediler. Ergenekon davası onlar için bir bahane merkezi, bir canavar yaratma projesi oldu adeta; ne olursa Ergenekon’a dahil et...
Peki Ergenekon nasıl yapacak bütün bunları? Hangi kurumu kullanarak?
Tepkisiz, her açıdan yıpratılmış, cam kaleye kıstırılmış Ordu’yla mı... Yeniden şekillendirilen Yargı’yla mı... Ele geçirilen, keyfi atanan rektörlerle yönetilen üniversitelerle mi...
Medyayı kullanacaksa bütün gazeteler, bütün televizyonlar zaten hükümetin baskısı altında yayıncılık yapıyor; özgür kalmakta ısrar edenlere zulüm uygulanıyor, ceza kesiliyor...
Ve nihayet ordu, medya, yargı derken Türkiye’de Birinci Cumhuriyet’in bekçisi konumu atfedilen CHP’ye, bütün politikalarını Birinci Cumhuriyet’i korumak üzerine kuran Genel Başkanı’na yöneldi saldırı.
Ordusu zayıf, yargısı denetim altında, medyası bağımlı ve muhalefeti suskun bir Türkiye kimin işine gelmekte ve böyle bir Türkiye’ye biçilen rol nedir?
Bütün sermayesi özelleşmiş, dış politikası başka ülkere bağlı, bağımsız konumunu kaybetmiş bir Ilımlı İslam Cumhuriyeti, kimin çıkarlarına hizmet eder?
‘Bizim Çocuklar’ın işi
Danıştay saldırısı, Hrant Dink cinayeti, sızdırılan ses kayıtları, darbe planları ve hatta medyadaki değişimler de bu büyük şebekenin planı. Bunu yapacak güç Türkiye’de olamaz. Veya Türkiye tek başına bütün bunları yapamaz. Bunu ben değil Süleyman Demirel söylüyor.
Amerika ve CIA’in geçmişte Vietnam’dan Şili’ye, son yıllarda da Sovyetler Birliği’nden kopan Ukrayna, Gürcistan gibi ülkelerdeki renkli devrimlerin yaşandığı ülkelerdeki rolü bilinmiyor mu?
Bugünleri hazırlayan 12 Eylül darbesinin mimarı da CIA ajanının ağzıyla açıklarsan ’bizim çocuklar’ değil miydi? l Oray Eğin / Akşam
***
Fehmi Koru uçuşa geçti...
Fehmi Koru gibi bir komplocudan “Kocası yapmıştır, karısı yapmıştır” falan türünden sade suya tirit basit komplo teorileri çıkar mı?
Çıkmaz tabii...
Peki ne çıkar? Ne çıkacak?
Şöyle bir komplo teorisi: Güya Ergenekoncu bir odak, Baykal’a “Elimizde kasetin var. Anayasa değişiklik paketi zinhar geçmeyecek. Ne yap et, bunu geçirme. Yoksa kaseti yayınlarız” demiş.
Baykal işi başaramayınca kaset devreye sokulmuş...
İki şey söylüyorum:
BİR: İyi uçuşlar Fehmi Abi.
İKİ: Hay bin kunduz!
l Ahmet Hakan / Hürriyet
***
4 ayda 8 kayıt
yayınlamışlar
Medyada sayısız bant ve kaset yayımlandı... Sadece biri yargıya taşındı. Başbakan Erdoğan’ın işadamı Remzi Gür’le yaptığı telefon konuşmasının ses bantı geçen yıl yayımlanmıştı. Bu bantı yayımlayan Ulusal Kanal ve Aydınlık dergisinin iki sorumlusu Ufuk Akkaya ve Deniz Yıldırım tutuklandı. Aylardır hapisteler. Can yakan diğer onlarca kasetle ilgili ne düzgün bir soruşturma yapıldı, ne kimse ceza gördü. Geçen şubat ayında internete düşen bir video kaydı yüzünden Deniz Albay Berk Erden intihar etti. Video bantı internete düşürenler ne araştırıldı, ne bulundu. Deniz Baykal’a ait olduğu söylenen görüntüleri yayınlayan “habervaktim” sitesinin geçtiğimiz 4 ay içerisinde sekiz ses kaydı yayınladığını SOL internet sitesi bildiriyor. Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’a ait bir ses kaydı... Jandarma eski Genel Komutanı Şener Eruygur’un eşi Mukaddes Eruygur’a ait olduğu söylenen bir ses kaydı. 2010 Nisan ayında Albay Dursun Çiçek’e ait olduğu söylenen bir bant vs...vs... Bu bantlarda geçen konuşmalar gazetelerde manşet yapıldı... Yargısız infazlar gerçekleştirildi. İktidardan en küçük rahatsızlık ve tepki gelmedi. Hiçbir caydırıcı önlem alınmadı... Deniz Baykal’la ilgili kasete yapılan işlem de çok farklı değil. Haberi yayımlayan ‘habervaktim’ bunu ‘metacafe’ adlı siteden almış denildi, olay kapatıldı. Metacafe’ye bu bantı dahil edenin IP numarasını araştırmak gibi bir çabayı bile duymadık. İktidar komployu tertip edenleri bulmadıkça sorumluluktan sıyrılamayacak...
l Melih Aşık / Milliyet
***
Türkiye’nin Hasan Cemal sorununa ışık tutan kitap
1) Halen duruşmaları süren ve tarafların kabul etmediği Gazeteci Mustafa Balbay, Oramiral Özden Örnek’e ait olduğu iddia edilen “günlükleri”nden sayfalarca alıntı yapmış ve tezini bu “günlükler” üzerine oturtmuş. Kitabın yaklaşık 150 sayfasını oluşturuyor “günlükler”!
Hasan Cemal, Başbakan’a suikast, Alevi Bektaşi Dernekleri Başkanı Ali Balkız’a suikast, Ermeni Patriği Mutafyan’a suikast gibi hala mahkemesi görülen iddiaları gerçekmiş gibi kabul ediyor! Dursun Çiçek’i şimdiden mahkum ediyor. Balyoz’u, Kafes’i doğru kabul ediyor.
Bu hangi ahlaka sığar? Bu hangi gazeteci etiğine sığar? Nasıl böyle gözü döner bir insanın? Bu “taraf” olmak değil “holiganlıktır!”
2) Gazeteci Mustafa Balbay’ı haber kaynaklarıyla görüştüğü ve bunları günlüğüne not ettiği için eleştiren Hasan Cemal’in bu tavrı daha önce Odatv’de eleştirilmişti. Kendisinin de Paşalar ile görüştüğü ve bunu günlüğüne kaydettiği ve kitaplarında bunları yazdığı örnekler vererek gösterilmişti.
Yeni kitabında da Hasan Cemal’in yine Paşalar ile konuştuğu ve bunu günlüğüne kaydettiği görülüyor: Erol Özkasnak Paşa ile görüşmesi (s 233) İlhami Erdil Paşa ile sık görüşmesi (s 255) Vural Beyazıt’la yemek (s 305) gibi...
3) Bol bol dönemin olaylarını anlattığı gazete küpürleri var. Bir de alıntıladığı makaleler. Referans kaynakları ise şu isimler: Ali Bayramoğlu, Cengiz Çandar, Taner Akçam, Ahmet Kekeç, İsmet Berkan, Neşe Düzel röportajları, yaptığı haberlerle hala yargılananlar Mehmet Baransu ve Şamil Tayyar. Sözlerine inanmış olacak ki Hasan Cemal, PKK itirafçısı Abdulkadir Aygan’ı da referans alıyor!
4) Kitabın belki de tek iyi yanı Hasan Cemal’in 28 Şubat dönemindeki makaleleri için özeleştiri yapması. “Kafam karışıktı” diyor.
5) Hasan Cemal, “Ordu Göreve” pankartını Atatürkçü Düşünce Derneği’nin açtığını yazıyor. Oysa bu pankartı; hangi istihbarat biriminin kontrolünde olduğu bilinmeyen ve bu pankartı açmasına rağmen nedense yargılanmasına bile gerek görülmeyen “Türk Solu” adlı bir dergi çevresi açmıştı.
Sonuçta... Bunun adı dünyanın her yanında aynı: Yargısız infaz. Hasan Cemal’e yakıştıramadık. l Odatv.com
***
Bu ülke daha
nasıl bölünsün
BDP milletvekili “fikirlerini özgürce söylediği için” Ertuğrul Özkök’e Diyarbakır’a giremeyeceğini, girerse de “şiddetle” karşılanacağını ve “çok üzüleceğini” söylüyor. Bu ülke bölünmemiş de ne olmuş? Haritalar her zaman doğruyu göstermez. Özgür bir insan olarak eğer kendi ülkenizdeki bir yere gidemiyorsanız, haritalarda çizgiler olsun olmasın hiçbir şey fark etmez. Bunun sorumlusu ne olduğu belirsiz bir “Kürt açılımı” yapan ve içini dolduramadığı gibi durup dururken ortaya düşmanlık tohumları atan iktidardır. l Can Ataklı / Vatan
***
MİNİ YORUM
Ayıptan haberi varmış
Hasan Cemal ile Cengiz Çandar’ın CNN Türk’te tecrübelerini konuşturdukları program “ani bir
kararla” yayından kaldırılınca, Amerikan yanlısı eski gerilla Çandar “Hem bize hem izleyicilere yapılan büyük bir ayıptır” demiş. Zat-ı alilerinin “ayıp” diye bir kavramdan haberdar olduğunu öğrenmiş olduk böylece. Eeee, bir şeyi bilmemek değil, bile bile yapmak/yapmamak da büyük ayıptır değil mi!..