Kıyamete beş kala (17 Kasım 2017)
Eylül ayında Türkiye'den net 554 milyon dolar doğrudan yabancı yatırım sermayesi çıkarken, 3.5 milyar dolarlık Portföy Yatırımları (sıcak para) girdi. Hükümet, bankalar ve özel sektör, tahvil ve bono ihraç ederek, 2.7 milyar dolar dış borç aldı. Bankalar 1.2 milyar dolar yeni kredi aldı.
Bu tablonun özeti şöyledir: Ciddi yabancı yatırım sermayesi çıkıyor. Dış borçlarımız artıyor. Sıcak paraya mahkûm oluyoruz.
Sıcak para kaynaklarından biri olan ve dünyada 186 milyar doları yöneten uluslararası varlık yönetim şirketi GAM'a göre, yüksek enflasyon ve dış borç Türkiye'yi 2018 yılında krize sürükleyebilir.
Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek de kur artışını değerlendirirken, ''Türkiye hızlı normalleşiyor... Sıkıntılı dönemin sonundayız" diyor.
Siyasi iktidar iş yapmak, proje yapmak, planlama yapmak, politika üretmek yerine her zaman ''algı'' yaratmayı seçiyor. Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek de aynı paralelde, beklentileri olumlu yönetmek istiyor.
Beklentiler, ekonomiyi yönlendirmekte etkili bir faktördür. Ancak tüm politikayı algı yaratma ve beklentileri yönlendirmeye sığdırırsanız, ters tepki yapar. Yalancının mumu yatsıya kadar yanar.
2001 krizinde de koalisyon hükümeti ve Merkez Bankası kriz riskine karşı kayıtsız kaldı. Önerileri dikkate almadı ve kriz oldu. Bugün de siyasi iktidar hem önerilere kapalı, hem de kendi içinde kimin ne yaptığı belli değil. Söz gelimi, bazen bakanlar ve Cumhurbaşkanlığı danışmanları farklı konuşabiliyor.
Gerçekte ise Hükümetin ve Ekonomi yönetiminin algı yaratmak için harcadığı zaman ve imkânları siyasi ve ekonomik istikrar programı için çalışması gerekir. Uluslararası Para Fonu (IMF) bile Avrupa Raporu'nda, Türkiye için orta vadeli konsolidasyon için güvenilir bir plan oluşturulması tavsiyesinde bulundu.
Siyasi iktidar, iç ve dış politikada ciddi bir revizyon ve ekonomide tutarlı ve koordineli bir planlama yapmazsa, kriz riski daha da artacaktır.
1- Siyasi iktidar böyle bir program yapmaz... Çünkü bu programın bir maliyeti var. Birkaç sene sıkıntı çekmeyi gerektirir. 2019 seçimleri öncesi iktidar partisi bu riske girmek istemez. Ama sıkıştığını da bilmelidir. Kriz olursa siyasi maliyeti daha yüksek olur.
2- Demokrasi ve Hukukun üstünlüğünde yeniden bir iyileştirme yapmak, bugünkü kadrolar ve bugünkü anlayış içinde mümkün değildir.
3- Dünyanın en kırılgan ekonomisi olarak ilan edilen bir ekonomiden, istikrarlı bir ekonomiye geçmek için aynı zamanda iç ve dış politikada dünyaya güven vermek gerekir. Bu güveni verebilmek için siyasi iktidar kulvar değiştirse bile, inandırıcı olması çok zordur.
4- Ekonomik önlemler alması gerekir... Artan bütçe açıklarını düşürmek için yine siyasi iktidarın popülizmden vazgeçmesi gerekir. Seçim stratejisi popülizm üstüne kurulan bir siyasi parti popülizmden vazgeçmeyi göze alamaz.
5- Cari açığı düşürmek, kur artışını frenlemek için, dalgalı kur politikasını değiştirmek, reel faizleri artırmak, sıcak paraya sınırlı kontrol getirmek ve ayrıca içeride ara malı ve hammadde yatırımları için yatırım ortamı hazırlamak gerekir. Sıcak paraya ve ithalata bağımlı bir ekonomide bunları yapmak ekonomi açısından zaman ve maliyet gerektirir. Günübirlik politikalar içinde bunlar yapılamaz. Kaldı ki Merkez Bankası bile faiz gerçeğini bildiği halde siyasi baskı nedeniyle çözemiyor.
Sonuç, binmişiz bir alamete... Gidiyoruz kıyamete...