Kışkırtma, tehlike ve puslu gidişat!!!
1950'den itibaren dini siyasete alet eden, tarikatlarla kol kola girerek "siz isterseniz şeriatı bile getirirsiniz" diyen zihniyet ve onun pervasız takipçileri, cumhuriyeti tehlikeye sokan büyük ihanetlere imza attılar...
"Oy" uğruna çok vahim hatalar yapıldı son 70 yılda...
Menderes'ten Özal'a, Demirel'den Erbakan'a dini siyasete alet etmeyen kalmadı... Üstelik sonraları halktan tokat yemelerine rağmen uslanmadı kimi siyasetçiler...
Ancak "Siyasal İslam" kendi içerisinde, bir yandan güç kazanma peşine düşerken, diğer yandan da cumhuriyetten rövanş alma çabasıyla, sokaklardan hiçbir zaman da çekilmedi...
İşte karşı devrimciliğin hiç tahmin etmediği, ancak hep umutla peşinden koştuğu bir düş gerçekleşti 25 yıl önce...
Alttan sinsice yürütülen; tarikat ve cemaatlerin molla-medrese desteğinde arka çıktığı bir karanlık proje 1994'te başarıya ulaştı ve en çok da "sol"un bölünme gafletini kullanan bağnazlara Ankara ve İstanbul'un kapıları açıldı... Ülkenin kaderi işte o zaman değişti...
Türkiye işte o gün bugün kendi içinde bocalıyor, yıpranıyor, acı çekiyor ve ne yazık ki hızla da tükeniyor...
Çünkü dini siyasete alet eden kesimler yerel iktidarın tadına varınca, Erbakan'dan kopan bir grubun kurduğu AKP, 2002 yılından itibaren devleti de yavaş yavaş ele geçirmeye başladı... Hem de dinciliğe zirve yaptırtan Fethullah Gülen ekibi ile birlikte...
Aslında konumuz AKP-cemaat ilişkilerinin geçmişini sorgulamak değil, çünkü yaşanan rezaletleri herkes biliyor...
Asıl mesele; yazının başından itibaren dikkat çekmeye çalıştığımız dinin siyasete alet edilmesi projesi ve bir operasyonla birlikte önce yerel, sonra genel "iktidar"ın ele geçirilmesi ile başlayan güç imparatorluğunun geleceği...
AKP tabanını yitiriyor...
AKP'nin yarattığı "korku imparatorluğu"nun gidişatı 17 yıl sonra lastiği patlamış bir kamyon gibi yalpalamaya başlayınca, yalnızca siyasal dinciler değil, bundan nemalanan rantiye çevreleriyle onların kukla medyaları da büyük bir panik içerisine girdi...
Giderek büyüyen ve tükenişi de işaret eden bu paniğe dikkat!..
Çünkü sıradan bir panik, güç kaybetmenin kaygısı ya da muhtar koltuğundan uzaklaşma endişesi değil bu...
Bunlardan da öte; devletin üzerine çöken, sistemi her açıdan tarumar eden, yandaş kadrolaşma ile bürokrasiyi en alttan en üste kadar kuşatan zihniyetin içine düştüğü güç zehirlenmesi, AKP'yi "varlık-yokluk" gibi çok yaşamsal bir dönemecin kıyısına getirdi...
AKP'nin yaşadığı erozyonda olduğu gibi, iktidarın son dönemdeki paniğinde de muhalefetin çok büyük bir etkisi yok aslında...
Olsaydı zaten, 24 Haziran'da AKP yeniden iktidara gelmezdi...
Erdoğan ve ekibini özellikle son 4 ayda sarsan asıl gerçek pazar-market, mutfak-sofra arasında büyük dengesizliklere yol açan fahiş piyasa terörizminin etkileri... Yani patlıcan, patates, domates ve soğan vurdu iktidarı!..
İşte, konu karın doyurmaya gelince ve bu konuda derin sıkıntılar başlayınca öfke de büyük oluyor...
Artık "yoksullaştır-köleleştir" projesiyle susturulan, Yeşil Kart'la devlete mahkûm edilen milyonlarca yurttaşın tepkisi de durdurulamıyor...
Onlar da açlık sınırında, onlar da geçim sıkıntısı derdinde, onlar da çaresiz, onlar da çarşıya-pazara çıkamıyor ve ne yazık ki onlar da aç...
Tersine dönen karanlık!..
Evet; AKP, cumhuriyet rejiminin üzerine çekilen kara örtünün iktidar için bir karabasana döndüğünün farkında olmalı ki, 31 Mart seçimlerini kazanmak için başta Erdoğan olmak üzere bütün AKP cenahı canhıraş biçimde meydanlarda çırpınıyor...
Neredeyse günde 4 miting yapıyor Erdoğan... Bakanlar, bürokrasi ve milletvekilleri halkın büyük öfkesine rağmen "mutlak iktidar"ı korumak için her türlü yönteme başvurmaya da devam ediyor...
Oysa devletin bütün olanaklarının kullanılmasına ve muhalefete yönelik medya ambargosu utanç verici bir ikiyüzlülüğü deşifre etmesine rağmen AKP'lilerin çabaları toplumsal tepkileri durdurmaya yetmiyor...
İşte yazının başında vurguladığımız "kışkırtma" her köşede kendini gösteriyor, toplumu germek için her şey yapılıyor...
Televizyoncuların tehdit edilmesiyle başlayan kışkırtma süreci Kılıçdaroğlu'na yönelik ağır tazminat cezalarıyla devam ederken, son olarak Meral Akşener'e yönelik tehdit ile zirve yaptı baskılar...
Bunlar da yetmemiş olacak ki; sokakları karıştırmaya çalışan bir güruhun çabası ise çok tehlikeli bir planı dayatmaya çalışıyor...
Senet tuzağıyla Mansur Yavaş'ı yıpratmaya çalışanlar, diğer yandan Ankara sokaklarına bölücü içerikli sloganlar yazarken, toplumu din üzerinden bölmeyi amaçlayan asıl senaryo da İstanbul'da uygulanıyor...
"Kadın yürüyüşünde ezan ıslıklandı" şeklindeki bir yalan propagandasıyla toplumun hassas noktalarına taarruz eden AKP kışkırtıcılarıyle tetikçi medyaları sadece muhalefeti baskı altına almak istemiyor, hassas noktalarına taarruz edilen toplumu da ayaklandırmaya çalışıyor...
Şimdi gelelim asıl meseleye... Tüm bu kışkırtma çabaları AKP'nin kaybetme kaygısı ile birleşince, gidişat önümüzdeki günlerle ilgili çok ciddi bir tehlikeyi de haber veriyor...
Bu tehlike bir yandan, "seçim olacak mı" şeklinde fısıltı gazetesi ile yayılırken, diğer yandan da seçim günüyle ilgili ürkütücü kaygıları dışa vuruyor...
Söyler misiniz; Özellikle İstanbul ve Ankara'yı kaybetmemek için her türlü yalan habere ve iftiraya sarılanlar, iktidardaki erozyonun sürmesi halinde bugüne kadar yapılan "kışkırtma" taarruzuyla yetinirler mi acaba?.. Umarım ileri gitmezler!..