Kişileri değil sistemi tartışmalı...
2002 yılıydı...
Necmettin Erbakan'ın kurduğu Refah Partisi'nin içinden çıkan AKP; Erbakan'ın ifadesi ile "gömlek değiştirip"; İsrail-ABD desteği ve küresel şirketlerin uzantısı Türk sermaye gruplarının katkısı ile iktidar olmuştu...
Erbakan'ın gömlek değiştiren öğrencileri ülke yönetiminde Hocalarının izinden gitmediler... Ancak bir konuda onun mirasına sahip çıktılar...
Sarıldıkları miras; Erbakan'ı ve Millî Görüş'ü iktidara taşıyan örgütlenme modeliydi...
Her mahalleye bir sorumlu atanır, o sorumlu mahalledeki her cadde, sokak ve apartmanın sorumlularını belirlerdi... Mahalle denetmenleri de düzenli olarak sorumluların çalışmalarını denetliyorlardı.
Apartmanlardan sokaklara, mahalle başkanlarından ilçelere ve illere uzanan sağlam ve gerçek kişilerden oluşan bir zincir...
Bu nedenle AKP, seçimlerde hiçbir dönem sandık görevlisi telaşına kapılmaz...
Sandık görevlileri öyle kişilerden seçilir ki; o görevliler sandıklardan hangi partiye ne kadar oy çıkacağını bilecek kadar seçim bölgelerine hâkimdirler.
Seçim öncesinde adam adama markaj yolu ile mahalle, sokak ve apartman temsilcileri seçmenlerine ulaşıp ikna için gereken mesajları verir...
Düne kadar yansıyan haberler CHP içinde Kılıçdaroğlu ve İnce arasında bir genel başkanlık mücadelesinin yaşanma olasılığı üzerineydi...
Oysa ben kişilerden bağımsız olarak temel, yapısal bir sorundan söz ediyorum...
Dönem artık sihirbazlık yaparak, şapkadan tavşan çıkarılarak seçim kazanılacak bir dönem değil...
Ankara'da karar alıp seçmenin uyması ve anlamasını beklemek ise, hiç değil...
Artık seçim barajı yüzde 50!
CHP dahil tüm muhalefet partileri; örgütlenme modelini baştan sona değiştirmezse, örgütü toplumun kılcal damarlarına nüfuz ettirecek, topluma, kişilere, ailelere dokunacak uçlara taşıyamazsa seçim sonuçlarından başarı beklemek boş bir hayalden öteye gidemez...
Özellikle CHP'nin hâlâ elinde bulunan güçlü belediyeler ile bu örgütlenme modelini başarabileceğini, zayıf olduğu bölgelere "kardeş yerel yönetimler" yolu ile ulaşabileceğini düşünüyorum...
CHP içindeki iktidar mücadelesinin kişilere endeksli değil; fikri, ilkesel ve yapısal sorunların çözümünü esas alacak bir zeminde tartışılması gerektiğinden yanayım.
Seçmene iktidar vaadinde bulunanların, örgütlenme modelini çözecek inandırıcı kadro ve projelerle toplumu ikna etmesi gerekiyor...
***
Hâlâ bekliyoruz...
Cumhurbaşkanı Erdoğan "Atı alan Üsküdar'ı geçti" bile demedi...
Neden? Çünkü muhalefet partileri seçim sonuçlarını zaten kabullenmişti.
Bilemiyoruz, belki de bizler yanıldık?!
Belki gerçekten sonuçları değiştirecek boyutta bir hile yaşanmadı...
Bu soruların yanıtını bizlere vermesi gerekenler, sandıklarda kendi teşkilatları ile oy sayımını gerçekleştirip tutanak altına alan muhalefet partileridir...
Kaç gün geçti... Hâlâ bekliyoruz...
Muhalefetin elindeki ıslak imzalı tutanaklarla, açıklanan seçim sonuçları karşılaştırılacak ve kamuoyuna tatmin edici bir açıklama yapılacak...
Bunun gerçekleşmesi için sandıkların tamamına hâkim olmak ve sağlıklı veri almak şart... Cumhuriyet tarihinin en önemli seçiminde, muhalefetin sandık örgütlenmesini yapamadığı gibi bir iddiaya şimdilik kulaklarımızı kapatıyoruz.
Kabul edilebilir, affedilir bir olay değildir... Şimdilik bir iddiadan ibarettir...
Yalnızca 650 bin oy ile seçimlerin ikinci tura kalmadığını da bir kez daha belirtmiş olayım...
***
4 Temmuz, Çuval'ın yıldönümü...
ABD'nin bağımsızlık günü kutlamaları bugün...
Bizim için anlamı ise Süleymaniye'deki çuval olayı...
Hatırlayın;
2003 yılında ABD askerleri, Suriye'deki Türk özel timini başlarına çuval geçirerek göz altına almış, fotoğraflarını dünya basınına yansıtmışlardı...
Bu olaydan kısa süre önce ABD askerlerinin Irak'ı işgal etmesine TBMM izin vermemiş, 1 Mart tezkeresi Meclis'e takılmıştı...
ABD'li yetkililer o süreçte TSK'nın Meclis üzerinde gereken baskıyı kurmadığını, Meclis'i bağımsız bıraktığını, bu nedenle tezkerenin geçmediğini söylüyordu.
3 ay sonra bu çuval olayı yaşandı...
Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök'tü... Özkök'ün Özel Tim'e "direnmeyin" emri verdiği çok konuşuldu...
TSK'nın itibarına yönelik bir hamleydi...
Ardından Balyoz, Ergenekon vb.. kumpas davaları geldi...
4 Temmuz olayının üzeri kapatıldı...
Eğer TSK ile ilgili bir yargı meselesi varsa, benim ajandamdaki tek not Çuval Olayı'dır...
Büyük saraylar yaptırarak "itibardan tasarruf olmaz" diyenler, ordunun itibarsızlaştırılması ile ilgili bu operasyondaki sorumluların peşine düşmemiştir...