Kısadan hisse!..

Şükürler olsun!..
17 Aralık depreminin içine meslek camiası olarak bir şekilde oturduk.
Meslektaşlarımızın Başbakan Recep Erdoğan’dan nasıl talimatlar aldığı, direktifleri yerine getirirken gösterdiği hassasiyetler, titizlikler, köşe başı gazetecilerin Başbakan’dan acizane talepleri, tapeler halinde ortalığa döküldü.
Müjdeler olsun!.. Amerika keşfedildi..
Vay efendim,  “Başbakan basına sansür uyguluyormuş” vs..vs.vs..
İktidar da muhalefet de don lastiği gibi işine gelen taraftan çekiştiriyor tartışmayı..
Hiç mi suçsuzuz?.. Hiç mi günahsızız?.. Hiç mi hatamız yok?..
Geçin bunları!..
İktidarı ve de tüm siyasetçileri günah keçisi yapmadan önce dönüp  kendimize bakalım. İğneyi bir de kendimize batıralım..
Başbakanlık başdanışmanlığı yaptığım günlerde nelere şahit oldum nelere.. Bugün ortalığa dökülen ve de dökülmeyen en baba isimlerin ne taleplerini ne isteklerini bu kulaklar duydu, bu gözler gördü..
Kızmayın ama!.. Başbakan’ın falanca kişiden falanca haberin kaldırılmasını istemesi o kadar masum kalıyor ki!..
Hatırladıkça...
...ajansına Genel Müdür olmak için askerler hakkında Başbakan’a belge getiren isimleri..
TRT’ye Genel Müdür olmak için Başbakan’a İstanbul’da sunulan en hassas dosyaları..
İstekleri olmayınca da iktidara düşman kesilenleri..
Anlı şanlı medya grup başkanlarının daha yüksek mevkiler ve de transferler için arzlarını..
Hatırladıkça...
Aynı grupta çalışan kimin ne kadar tehlikeli olduğu bilgilendirmelerini..
“Siz yeter ki benim programıma çıkın, sorularınızı da listeleyip elime verin”  yalvarışlarını..
Patronaj espiyonajlarını.. “Patron açıkları”  dosyalarının gizli odalarda arzlarını.. Bu dosyalarla tarihe gömülen basın patronlarını..
“Bir ıslık çaldığınızda koşar gelirim”  yaltaklanmalarını..
Hatırladıkça...
Ellerindeki iş takibi dosyalarıyla AKP Genel Merkezi’nde koşuşturanları..
Geçmişte yaptıkları muhalefet yüzünden bin pişman olduklarını belirtip ağlayanları..
Ankara temsilcisi olmak üzere ilgili yerlere CV bırakanları..
İtibarlı(!) koltuklar için medya kökenli mebuslarla gönderilen mektupları..
Muhalefetteki siyasiye “Başbakan beni falanca yere uyun gördü. Başka çarem yok ekmek parası. Siz de münasip görürseniz..” cileri..
Hatırladıkça...
Geçmişte takunya, baş örtüsü azılı düşmanlarının nasıl Erdoğan ve Gül’ün karşısında kedileşip, miyavladıklarını...
“Beni Başbakan’la 5 dakika görüştür, kölen olurum”  diyenleri..
Mücahit Aslan’ın sınıf arkadaşlarını..
Mücahit Aslan’ın  gece kafe bilgilendirmelerini..
Gece yarısı en baba gazetelerin en baba gazetecilerinin  “yarınki manşetimiz” ve de  “önemli haberlerimiz” , “önemli köşe yazılarımız”  bilgilendirmelerini..
“TRT’de bir program verin bana istediğinizi söylerim”  diye yan yatanları.. 
Hatırladım!..
Sene 2002 idi..
Görünürde ceberut AKP iktidarı.. Sansürcü AKP de yoktu.. 17 Aralık depremi akılların ucundan bile geçemezdi..
Bütün bunlar oluyordu.
Siz hatırladınız mı?..
Tarih 28 Ocak 2012.. ADSIZ’da gazeteci yazar Nazlı Ilıcak ve AKP’nin gerçek yüzünü faş etmiştim. Nazlı Hanım’ın (o zamanlar en hızlı yandaştı) kocasını bakan yapmak için uçak macerasını ve de Recep Erdoğan’ın tepkilerini aktarmıştım. O yazının ardından hem Erdoğan hem soytarıları hem de Ilıcak yazdıklarımı yalanlayıp, televizyonlarda gazete köşelerinde beni linç etmişlerdi.
Şimdi... Erdoğan nerede?.. Nazlı Ilıcak hangi konumda?..
O günkü yazımı bir daha okumanızı öneririm.
Belediye başkanlarının bile gazetecileri, televizyoncuları olduğu, hatta bu isimlerin karşı partilere sızdırıldığı bir ülkede;
Tuz sadece siyaset masasında mı kokmuş?.. 
Kısacık yazdım ama yeterli geldi herhalde!..

Yazarın Diğer Yazıları