Kırmızı ışıklar
Memleketin içinde bulunduğu şartlarda her zaman olduğumuzdan daha sakin ve soğukkanlı olmaya mecburuz. Önce Ankara Keçiören’de “Büyük Birlik Partisi”nin, sonra Milliyetçi Hareket Partisi’nin seçim büroları taşlandı, tahrip edildi. İstanbul Esenyurt’ta yaşanan MHP seçim bürosunun kurşunlanması, parti basın müşavirin şahadeti ve yedi arkadaşının yaralanarak hastaneye kaldırılması sebebiyle büyük üzüntü duyduk. MHP camiasına başsağlığı, acı kayıplarına rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum. Bu olaydan bir gün sonra da Şişli Belediyesi’ne silahlı saldırı düzenlendi. Bütün temennim bu kötü gidişin burada bitmesidir. Bunu sağlayacak olan da hükümetin gerekli her türlü tedbirleri alarak; katilleri, saldırganları yakalatması ve hâkim karşısına çıkarmasıdır.
Sayın Başbakan’ın öncelikle hırçın üslubunu terk etmesini bekliyorum. Çünkü ülke yeterince gergindir. Açlıktan bayılan, bebekleri ölen, kulübesinin penceresine cam değil naylon çeken, iş bulamayan, ekmek parası için böbreğini, çocuğunu satan insanlar yolsuzluk, arsızlık, hırsızlık tabloları karşısında haklı olarak isyan çizgisine gelmişlerdir. Bu asil halkın, aile içi yardımlaşması, güçten düşmüştür. Halkın faziletinin yüklenebileceği yoksulluk çilesi, artık çoktan aşılmıştır. Dış politika, iç politika, ekonomi hepsi kırmızı ışıklarını açmıştır.
Dış politikada meth-ü senâlarla sunulan yalnızlık siyaseti görüldüğü gibi hiç iç açıcı gelişmeler göstermiyor. Avrupa Birliği, Türkiye’deki hukuki gelişmeleri, hâkim ve savcıların hukuki durumlarını yargının bağımsızlığını, akıl almaz tayin tayfunlarını mercek altına almış bulunuyor. AB çevrelerinin Amerikalılarla birlikte yürüttüğü ikinci ve bana göre fevkalade önemli araştırma; Türkiye’nin devlet olarak Suriye’deki iç savaşta yaptıklarıdır. İktidar yanlısı bir gazetenin Ankara temsilcisi Cenevre’de: “Başbakan Tayyip Erdoğan, Suriye’nin kurtuluş savaşçılarına 200 milyon dolar silah yardımı yaptı” diyor. Hani bir büyük adam: “Tanrım sen beni dostlarımın şerrinden koru, düşmanlarıma karşı ben kendimi nasıl olsa korurum” diyor. Ne hikmetse Başbakan’ın etrafında bu tip dostlar hiç eksik olmuyor.
İç politikada mahkemelerin çoktan iflas etmiş, hukuki gerekçeleri sakatlanmış hükümleri iptal edilmelidir. Türk ordusunun muhteşem sabrının değeri bilinmeli ve rezil oyunlarla, sahte delillerle mahkûm edilmiş kahramanlar; rütbelerine ve o rütbelerin bütün haklarına kavuşturulmalıdır. Yapılması gereken; hepsini görevlerine iade etmek ve bir üst rütbe ile onları ödüllendirmektir. Bundan sonra hükümet devlet adına ömürlerinin beşer yılı gasp edilmiş bu yiğitlerden özür dilemelidir...
Görüldüğü gibi tablo hiç iç açıcı değildir. En üzücü olanı vatandaşın yargıya ve polise olan güveni yıkılmıştır. İktidar bağırmak, tehdit etmek, önüne gelene vatan haini damgası vurmak yerine, öncelikle şu dört esası benimsemelidir: “İtidal, basiret, teenni, durendişlik”. Bunlar siyasetin rehberi olmalıdır.
Ne yazık ki günümüzde ihmal edilemeyecek sayıda yurttaşımız yoksulluk sınırının altında yaşamaktadır. İşsizlik artmakta, diplomalı işsizlik devamlı büyümektedir. Özel sektör yaşadığımız kargaşa ortamında yatırımları durdurmuş vaziyettedir. Toplumun ürettiğinden daha fazlasını tüketme yolundaki meyli artarken; ekonominin büyüme potansiyeli de aşağıya çekilmektedir. Ekonomide durgunluk 2013 yılının ikinci yarısında işsizliğin de artmasına sebep olmuştur. Ülkemizin dövizle ödemesi gereken borçlarının yekûnuyla, döviz varlıkları arasında ihmal edilmeyecek bir açık vardır. Döviz açık pozisyonu son yedi yıl boyunca devamlı yükselmiştir. 2013 yılının eylül ayında 400 milyar dolara ulaşmıştır. Vadesi gelen kredilerin yenilenmesi, döndürülmesi en acil finansman sorunudur. Alacaklılar öncelikle resmi rezervler ile kısa vadeli dış borçlar arasındaki orana bakar. Merkez Bankası’nın brüt rezerv düzeyi 2011’den itibaren bu borçların altına düşmüştür. Eylül 2013’teki oran % 87’dir.
Uluslararası Para Fonu (IMF) ülkemizin vadesi gelen borçlarını, borç taksitleri ve cari açık tahminini de ekleyerek 2014 yılı için toplam 238,5 milyar dolar olarak tahmin ediyor. Bu ihmal edilmeyecek yükseklikte bir rakamdır ve tahmini milli gelirin % 28’ine ulaşmaktadır.
Hükümete yakışan; paniğe kapılmadan, hırçınlığa girmeden gerçeği görmek, gerçeği kabul etmek ve hakikatle mağlup olmaktır. Devlet adamlığının yolu hakikatle mağlup olmayı ahlak haline getirmekle başlar ve devam eder.
Önce iktidar sonra bütün memleket öfkeyi ve ümitsizliği terk etmelidir. Siyasiler; hırs, haset ve kıskançlığı unutmalıdır. Güçlüler hürriyetin kendilerine has bir lütuf olduğu yanlışlığından kurtulmalıdır. Ülkenin önündeki kırmızı ışıkları renk körlüğüne tutulmuş olanlar göremez ve gerekeni de yapamaz. Artık gözümüzü açalım.