Kırk yıl oldu Malazgirt’e gideli
Akına doymamış Büyük Selçuklu’nun
Ruhu çağrılacak kopuzla, kösle.
Bu yay, bu ok, bu çift başlı kartal, bu gök mavisi bayrak
Malazgirt Ovası’nda koçaklamalar
Yüz yılın hanesine dokuz doğacak.
Böyleydi işte, Malazgirt Zaferi’nin 900’üncü yıldönümüydü o yıl, yani 1971.
Bugünlerde ciddi bir rahatsızlık geçiren (kendisine sağlıklar diliyorum) değerli Türkçü, yazar ve dâvâ adamı (o zaman İstanbul Ülkü Ocakları Başkanı) Nihat Çetinkaya ve dokuz arkadaş İstanbul’dan Malazgirt’e yaya olarak gitmek üzere yola düşmüşlerdi. Sıkıyönetim gözaltına almıştı onları... Sonra serbest kaldılar ama yürümelerine izin verilmedi. Erzurum’da sıkıyönetim yoktu, “İş bize düştü dedik” ve başladık hazırlıklara:
Ve biz dokuz gönüldaş
Yüz yıl hanesine dokuz doğacağı gün
Sultan Alparslan’dan el tutmak için
Erzurum’dan dua, Erzurum’dan marş marş!
İstikamet Malazgirt komutuyla
Yayan düştük yollara.
16 Ağustos 1971’di günlerden. Üstümüzde Erzurum Eski Muharipler Derneği’nin sağladığı, parka, askeri postal, matara, sırt çantası... Dokuz gönüldaştık: İlhami Kafkas, Cazim Gürbüz, Mustafa Aydın, Cemalettin Durmaz, Yusuf Dizdar, Turgay Kayhan, Selami Türkmen, Münir Yazdinç, Turan Hattatoğlu’ydu adlarımız.
Selami Türkmen’i (Abık) iki yıl önce kaybettik, diğer arkadaşlarıma selam olsun.
Ben bu yolculuğu destanlaştırdım, “Türk’e Baştan Başlamak” adlı kitabıma da aldım. Destanın ilk iki kümesini yazdım yukarıya, kalan bölümlerinden de yerimin yettiğince sunacağım.
Serüven dolu, tehlikeli bir yolculuktu. Neler olmuştu neler:
Dağların patika yollarında
Bir günde sekiz saat yürüdük sora sora
Çantalara baş koymuş
Yatmıştık ilk akşamdan Taşkesen Okulu’nda.
Jandarmalar sardılar Hacı Ömer’de bizi
Terörist diye ihbar alınmış
Eller başa dedi sıraladılar
Sorgular dizi dizi
Vaziyet anlaşıldı salıverdiler.
(...)
Dayan ayaklarım dayan, Nado var daha
Göksu karakolunda sorgu
Önümüzde Aktuzla
Molla Bahattin Komu.
...Ve varmıştık 5 gün sonra Malazgirt ovasına:
Karşılamaya gelen Malazgirtliler
Biz dokuz gönüldaşdan her birimizin
Altı bin ruh çağırdığımızı bilmediklerinden
Kuyruğu bağlı at’ı, ak kefenli Sultan’ı
Ve ardımızda elli dört bin eri göremediler.
Sonra?... Sonra:
Ve biz dokuz gönüldaşın öncü rolüyle
Nice beyler, nice boylar
Bayrak bayrak, çadır çadır
Kalkıp Anadolu’dan sökün ettiler
Bir kutsal heyecan, bir haklı gurur
Gelip Malazgirt’te konakladılar
Son gece olanları da anlatmalıyım:
Ve o gece, o gümrah ateşin devlerle dolu çevresi
İkinci Alparslan’ın tok ve heybetli sesi
Halay, horon, bar tuttu yiğitler
Türkü, şiir, marş söylediler
Yurdu ve milleti güzellediler.
Son gecenin sonuyla son verelim:
Ve yine o gece
Yansıları bizi başka âlemlere götüren
O gümrah ateşin çevresinde
Üstüne basa basa
“Mucize mucize!” diyordu bayrak şairi Arif Nihat Asya.
Alpaslan, Romen Diyojen, bir de Malazgirt
1071 ediyormuş ebced hesabıyla.
26 Ağustos 1971 gecesi
Arif Nihat Üstad’ın o ebced mucizesi
Hikmet pazarında alınadursun
Sultan Alpaslan’ın yiğit ordusu
Biz dokuz gönüldaşla vedalaşarak
At sürüyordu sonsuzluklara.