Kırım kitabı, Arabat Kırımı ve Çelebi'nin kaleminden Kırım...
Kırım Türkleri'nin 1944'te toplu olarak yurtlarından sürgün edildiğini biliyoruz. Fakat bu sürgünün ayrıntılarındaki korkunçluğu ve acımasızlığı tam bilmiyoruz. Elimde Çamlıca Yayınları arasından çıkmış "Doğu Avrupa Türk Mimarisinin Son Kalesi Kırım" adlı bir kitap var. O kitapta birçok değerli yazar ve bilim adamının makaleleri yer alıyor. Bunlardan birinden, Kemal Özcan'ın makalesinden, bu sürgüne dair ayrıntılardan birazcık sunayım: İlk gün saat 20.00 itibariyle toplam 90 bin kişi istasyonlara götürülmüş, bunlardan 48.400 kişi 17 katara doldurularak sevk olunmuş. Yani katar başına 2847 kişi. Bir katarda 30 vagon olsa, vagon başına 95 kişi... 19 Mayıs'ta ise 140 bin kişi istasyonlara toplanmış ve bunlardan 119.424 kişi 44 katarla sevk olunmuş... Kalanlar 20 Mayıs'ta... Toplam sayı: 191.014....
Cengiz Dağcı, "İhtiyar Savaşçı" adlı romanında bu sürgünün duygusal, ulusal ve sevgisel boyutunu öylesine ustaca ve sürükleyici olarak anlatır ki... Okumayan varsa, hemen alıp okusun, derim...
Kırım kitabına ve yine Kemal Özcan'ın makalesine dönelim ve dehşetin resmi olan Arabat Kırımı'nı da aktaralım oradan. Arabat, Azak Denizi ile Sivaş arasında yer alan bir Türk Köyü. Halkı balıkçılık ve tuz üretimi ile geçiniyor. Bu köy Kırım Türkleri'nin sürgününde unutuluyor. Katarlar gitmiş, ne yapılacak? "Yahu bunlar da dursun, bir şey olmaz" denmiyor. Köy halkı toplanıyor, oldukça eski bir geminin mahzenine tıkılıyor, gemi denizin en derin yerlerine çekiliyor, ambar kapakları açılıyor orada ve içindeki Türklerle birlikte batırılıyor. Bizde hep Boraltan Köprüsü faciası anlatılır ama bu tüyler ürpertici olay çok fazla bilinmez. Bu olay her Türk'ün belleğine çakılmalıdır, Türk Dünyası davacısı olmalıdır bu elim olayın.
Bu kitapta, Evliya Çelebi'nin Kırım'a değgin yazdıklarını da Osman Doğan kalem almış. Ama durun, Evliya Çelebi Destanımdan bazı dizeleri paylaşayım önce:
"Seyahatname adlı 10 ciltlik eserinde toplamıştır yazdıklarını
Devrinin tekdüze, sıkıcı, tek yanlı vakanüvisçi üslubuna
Dönüp bakmamıştır bile.
Akıcı, duru ve kıvrak bir anlatımı vardır Evliya'nın
Gerçeküstü ve olağanüstü öğeleri sokar işin içine
Çekiciliğini kullanır ince alay ve gülmecenin
Efsane, kıssa, masal ve halk deyişleriyle de bezer yazılarını.
Yer, tarih ve zaman gibi gerçek olguları
Ve son derece değerli ansiklopedik bilgileri
Hikâye tekniği ile ustaca sunar."
İşte Kırım'a değgin anlattıkları da aynen böyle... Hadi okuyalım, seçtiğim satırları:
"Daima yedikleri at etidir. Her hayvanın derisini giyerler, yani kürkünü giyerler. Ve ekmek yeseler yüreklerine yapışıp ölürler. Daima yedikleri darı, evleri saz, kendileri uymaz, bir alay gâzi kavimdir. Daima hekim gibi bir tür yemek yerler, başka şey yemezler ve bilmezler. Suları ve havalarının hükmünden mideleri gayet hızlı sindirir. Hatta bir Tatar 3-4 günlük yemeği, bir fıçı bozayı yiyip içip yine 3-4 gün yemek yemese mümkündür. Nice kere yüz bin Tatar vardır ki ömründe hiç su içmemiştir. Kımız adında bir çeşit 6-7 günlük at sütü içerler. Talkan namında darıyı kavurup değirmenden çekip un gibi edip onu at sütü ve deve sütüyle karıştırıp içerler. Bir de Kurut ayranı, yani ekşimiş ve beklemiş yoğurt keşini ıslatıp yerler."