Kına ister misin Ahmet?
SAPIKLIĞA YEŞİL IŞIK YAKAN ALTAN, KÜRTLERE ‘İSYAN EDİN’ ÇAĞRISI YAPIYORDU
Altınova’da iki gencin ölümüne yol açan bölücü tahrik yöre halkını etnik çatışmaya sürüklüyor
Taraf’ın her tür sapıklığa geçit veren yazarı Ahmet Altan, köşesinde uzun zamandır ’Kürtler-Aleviler ve dindar Müslümanlar’a ’devlete karşı kutsal ittifak’ çağrısı yapıyordu.
Hemen her gün “Kürtler ölüyor, Kürtler işkence görüyor, siz devlet değilsiniz, ezilenlersiniz, Türk, Atatürkçü ve Sünni azınlığa karşı çıkın” türünden cümlelerini okuyorduk.
Şimdi Altınova’da Altan’ın ’isyana teşvik ettiği’ gençlerden biri, hedef gösterdiği gençlerden ikisini kamyonetle ezdi...
Oldu mu şimdi Ahmet?
Kına yollayalım ister misin?
Şimdi de kalkmış olayları duyunca ’ürktüğünü’ yazmış!
Toplumu etnik kimliklere göre kamplara ayırıp, sonra da “bu devlet sizin değil; yeni bir ülke kurun” derken, en az ’olur verdiğin sapıkça fantazilerin’ kadar ’ürkütücü’ olduğunu bilmiyor muydun?
Olaylarda ’kışkırtma kokusu’ alıyormuş!
Hadi ya...
Burnunun direği kırılmadığına göre yanlış tarafı kokluyorsun!
’MHP Milletvekili Ahmet Duran Bulut Türk bayrağını indirtmeyerek olayları kışkırtmış. Türk bayrağına sahip çıkarak, diğer tarafı düşman yapmış!’
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nde Türk bayrağı asılmasına karşı düşmanlık duyanlar varsa bunları kışkırtanı çok uzaklarda arama Ahmet!
Doğru tarafı kokla! Bak bakalım ülkenin sokaklarına yayılan pis kokular nereden yükseliyor. Sakın Kadıköy’de bir kitapçı dükkanının 4. katından olmasın?
Bir yerde doğrusun:
“Birileri bu ülkeyi karıştırmak istiyor. Bu birileri yabancı değil...”
Ama çok sinsi bu birileri... Çok kaypak... Çok zeytinyağı kıvamında değil mi Ahmet?
Bu birilerinin tavrı en az sapık düşleri kadar mide bulandırıcı değil mi?
Bu birileri, önce insanları sokaklara döküp birbirine kırdırıyor, sonra da kenara çekilip “hay Allah nasıl oldu bu, ne kadar acıklı” edebiyatı yapıyor... Çünkü bu birilerinin bilinçaltında ’cinayeti çekici bulan, şiddetten haz alan bir sado-mazoşizm’ var
Kına diyorum, kına!
“Egemen azınlığa mensup iki genç” öldü, bölücü güruh, Kürt kimliğini etnik silah yapıp birlik beraberliğe doğrulttu, “ezildiğini” dayattıkların artık sokaklarda “ezmeye” programlanmış. Kına yakmak ister misin? Dileği kabul edilmiş bir inançsızın adağı niyetine!
++++++
Rüzgâr gibi ezdi
Fehmi ABD’nin süpergüç karizmasını çizdirdi” dediği Bush’a yüklenmeye devam ediyor. Bu uğurda Erdoğan’ın müttefik hatrını bile tanımıyor. Sakin ol Fehmi, biz buna ‘uyanmak’ diyoruz. Amerikan rüyası bitti. Ütopya çöktü. Kriz, tanıdığın en büyük efendiyi tıknefes yaptı. Hiç öyle kendini 4 Kasım’a endeksleyip, ABD’nin kendini onarma mekanizmasını devreye sokacağına filan şartlandırma bünyeni. Bak kış geliyor. Maazallah bir kere daha aynı rüyaya dalarsan, uyanman çok uzun sürebilir. Ve uyandığında seni karşılayan Scarlett Ohara değil, Wall Street’in tanrıçası çamurdan özgürlük anıtı olacaktır.
++++++
Demek senin hırsızın da iyi
Bir ülkenin adalet bakanı, o ülkede hakkın, hukukun korunmasından, adaletin dürüstçe dağıtılmasından, yargının adil ve hızlı işlemesinden sorumludur. Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in, son yılların en dramatik yolsuzluk skandalı Deniz Feneri konusundaki yaklaşımını yadırgadım.
“Falan ülkede, falan dernek yöneticileri suiistimal yapmış. Bunun sorumlusu da sizsiniz diyorlar. Bana ne ya. Bana ne...”
Bu üslubu çok iyi tanıyorum. Bu üslup Şahin’in değil, Erdoğan’ındır. Bu üslup sorumluluk taşıyan bir devlet adamına yakışmaz. Bugün, “Bana ne ya!” diyen Şahin, Türkiye’ye gelen Alman heyete tutuklu Deniz Feneri yöneticilerini sormuştu.
Almanya’daki yargılamayı Türk medyası yansıttı. Buna en büyük tepkiyi de Başbakan verdi. Tepkisini gazeteleri boykot çağrısına kadar götürdü. Şimdi de benzer bir tepkiyi Adalet Bakanı veriyor.
Oysa Alman yargısının verdiği kararlar ortada. Almanya’daki Deniz Feneri ile Türkiye’deki Deniz Feneri’nin ilişkileri belgelenmiş. Orada toplanan yardım paralarının bir kısmı yasal olmayan yollardan Türkiye’ye aktarılmış. Bütün bunlar kanıtlanmış ve Almanya’daki sorumlular mahkûm olmuş.
Alman yargıç kararını açıklarken Almanya’daki Deniz Feneri’nin esas ayağının ve yöneticilerinin Türkiye’de olduğunu vurgulamış, Türk yargısını göreve çağırmış. Türkiye Cumhuriyeti Adalet Bakanı bu ihbarı hemen değerlendirip gereken girişimde bulunacağına nasıl “Bana ne ya. Bana ne” diyebilir?
Yoksa Mehmet Ali Şahin de mi öteki AKP’lilerle aynı görüşte? O da mı “Benim hırsızım iyidir” mantığına sahip? Demek ki iktidar insanları körleştirebiliyor.
Not defterime bir süre önce Şahin için yazdığımım satırları aynen aktarıyorum:
“Mehmet Ali Şahin Ergenekon savcısı Zekeriya Öz hakkında önemli hukukçuların soruşturma açılması isteklerini reddetti.
Büyük bir hayal kırıklığı...
Ama buna karşı Başbakan Erdoğan (kırıp döken, bağırıp çağıran, hakaret eden, tehditler savuran, şantaj yapan) hakkında 3 kuruşluk tazminat kararı veren Yargıç Sevgi Oruç için ceza davası açılmasına, disiplin cezası verilmesi için Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu’na sevk edilmesine karar veriyor.”
Hukuku, bireyleri için eşit uygulamayan bir ülke hukuk devleti olamaz.
* Tufan Türenç / Hürriyet
++++++
‘Önüne gelene posta koyan adam’ Baykal’ın karşısına çıkamıyor!
Çıkamıyor çünkü...
2002’de “masumiyet çağı” nı yaşıyordu... Önü kesilmişti, haksızlıklara maruz kalmıştı, mağdur edilmişti, mazlum olmuştu... 2008’de ise “masumiyet” , müzeye kaldırıldı...
Çıkamıyor çünkü...
“Şiir okuduğu için mahpus damlarında günler tüketen adam” imajından, “önüne gelene posta koyan adam” imajına savruldu...
Çıkamıyor çünkü...
Dik durmak yerine diklenmeyi tercih ediyor epey bir süredir...
Çıkamıyor çünkü...
“Bizim Çalık” tanımlaması üzerinden formüle edilmesi muhtemel hain sorulara verecek okkalı yanıtları yok... Kodu mu oturtması pek ihtimal dahilinde gözükmüyor yani...
Çıkamıyor çünkü...
İçinden “damat” falan geçen “yandaş medya” konusunda zorlu bir sıkışıklık yaşıyor...
Çıkamıyor çünkü...
Artık sınavlarda “Türbanlı kızlar üniversitelere girsin mi?” şeklinde “kolay yer” den sorular sorulmuyor... Bunun yerine, “Kemal Abi’nin kızının kurduğu ampul şirketinin devletten kaç para tokatlamayı planladığı” na dair zor ve kazık sorular soruluyor...
Çıkamıyor çünkü...
“Tanımıyorum” dediği kişilerin tanıdık çıkması söz konusu...
Çıkamıyor çünkü...
Köprülerin altından çok su aktı...
Çıkamıyor çünkü...
Karşısındaki “Sadece benim dokunulmazlığımı kaldırmana bile razıyım” diyerek, insanı kıl eden tarzda meydan okuyor... Buna mukabil “Ne münasebet! Benim de dokunulmazlığım kalksın... Neden korkacakmışım ki?” diyemiyor.
Çıkamıyor çünkü...
Yıllardır iktidar yüzü görmemiş Deniz Baykal’a, “Mal beyanını eksiksiz verdin mi?” ya da “Eşin mal beyanını eksiksiz verdi mi?” dışında soracak sorusu yok... Yani bir parça “malzemesizlik” sıkıntısı çekiyor.
Çıkamıyor çünkü...
“O rafineriyi ona, bu rafineriyi sana veriyorum” şeklinde özetlenen işlere heves ediyor... “Rafineri dağıtım işini sen mi yapıyorsun?” şeklinde sorulacak bir soruya da verecek bir yanıtı yok...
* Ahmet Hakan / Hürriyet
++++++
GÜNÜN SÖZÜ
Erdoğan, Baykal’la canlı yayında tartışma önerisine “Baykal’a prim yaptırmam” yanıtını vermiş.
Tartışmayı Baykal’ın kazanacağını kendisi de tahmin etmiş
olmalı...
* Haldun Ertem
++++++
Bana ne yaa...
BM Sözleşmesini ihlal etti
Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin; ’Deniz Feneri Yolsuzluğu’ hakkında Almanya’da açılan ceza soruşturması ve kesinleşen mahkûmiyet kararı hakkında, bir gazetecinin sorusu üzerine “Bana ne ya” , demiş...
Avukat Noyan Özkan hatırlatıyor:- Sayın Bakan, Türkiye’nin taraf olduğu BM Yolsuzluğa Karşı Mücadele Sözleşmesi’nin 1/a,b ve c; 5/1 ve 65.maddelerini açıkça ve ağır biçimde ihlal etmiştir. Çünkü kendisi, yolsuzluğa karşı önleyici politikaları yürütmekle ödevli ve görevli olan hem seçilmiş bir kamu görevlisi hem de Adalet Bakanı’dır.
* Melih Aşık / Milliyet
++++++
MİNİ YORUM
Biz böyleyiz...
Marangoza iş verirken Kuğu Gölü’nü, Aida’yı, La Travi’yi, Monteverdi’yi... hadi en insaflıca Muhlis Sabahattin’i sorarız... Sanat öğrencisine arz-talep eğrileri çizdirir, regresyon hesaplatırız... Hukukçulara antika halıların düğüm sayılarını, Zeus’un Hera’sını, Leda’sını ezberletiriz... Ders kitaplarını tarihin değil siyasetin gözdeleriyle resimleriz. Tomris’i Rumca sanan, örnek Türk kadını algısı Nimet’le sınırlı kızlar yetiştiririz... En ünlü gitaristimiz Tıp Fakültesinden, tenorumuz ameliyathaneden, sporcumuz manavdan... Nihayetinde avukatımız muhalefetten, savcımız iktidardan çıkar..
* Selcan TAŞÇI