Kimin malını kimden esirgiyorsunuz?
Ekranlar, ilimleri ile futbol antrenörü gibi para kazanan İslâm âlimleri ile dolu.
Kendilerinden pek çok şey öğrenmiş bir talebeleri olarak gönlüm ister ki yaptıkları herhangi bir programı kasetten seyretseler ve kendilerine şu soruyu sorsalar:
“- Ben bu program karşılığında şu kadar bin lira aldım. Aldığım bu ücreti fetva ve takva cihetiyle hak etmiş miyim?”
“Helalin hesabı haramın azabı” olduğunu kendilerinden öğrendiğimiz bu büyüklerimiz ilimle ücret arasındaki fıkhî istinatları elbette çok iyi bilirler ve zaten gereğini de yapıyorlardır, hiç şüphemiz yok.
Lâkin gözünü sevdiğimin televizyon gerçeğinde “reyting” gibi bir “canavar” var.
“Yüksek”se program devam ediyor, değilse “Kusura bakma” deniliyor. Hüsnü zanna göre “Hizmetin sürmesi” su-î zanna göre de “çeşmenin akması” için reytingin zirvelerde olması gerek.
Her iki durumda da izleyicinin ilgisini artırabilmek için “canlı telefon bağlantıları” yapılıyor, sorular cevaplandırılıyor, insanların karşılaştıkları gündelik problemler için Peygamber dilinden dualar (Arapça asılları ve Türkçe mealleri ile) öğretiliyor.
Ne güzel.
Allah (c.c.) razı olsun.
Şimdi biz de böyle bir canlı yayına bağlansak ve bu âlimlerimizden birine şöyle bir soru sorsak:
“- ’Az sonra-az sonra’diye anons yapıp yazdırdığınız duaların kaynağını neden vermiyorsunuz?”
Yani, “Kimin malını kimden esirgiyorsunuz?”
“İlim Müslüman’ın yitik malı” değil mi?
Kimi zaman kaynak verdiğinizde bile her hallerinden o kaynaklara ulaşamayacağı, ulaşsa bile içinden çıkamayacağı belli olan bu insanımıza niye illâ kaynakların asıllarını adres olarak gösteriyorsunuz?
Üzüldüğüm yahut beklediğim şudur. Bu tür program yapan ilim adamları izleyicileri kendilerine bağımlı (muhtaç) bırakmak yerine sorulan soruları cevapladıktan sonra hemen ardından ısrarla şunu söylemiyorlar:
“Ey millet, her evde, kişi hangi mezhepte ise o mezhebi öğreten bir ilmihal kitabı muhakkak bulunmalıdır. O kitapta bize soracağınız soruların neredeyse tamamı vardır. Defalarca okur daha iyi, daha kolay öğrenirsiniz..”
Bir de..
Çeşitli durumlarda, insanın başına gelen her türlü halde; yatarken, kalkarken, evden çıkarken, yokuş tırmanırken, eve girerken gibi gündelik hayatımızın her safhasında okunacak dualar için öyle Buhari, Müslim, Nesâi, Ebu Dâvud, Tırmizî, Muvatta’yı yahut Sünen’i veya bunların bir arada toplamış Kütüb-i Sitte’yi değil...
16 Hadis kitabının tekrarlarından arındırılarak bir araya getirilmiş, Rûdâni’nin, Cem’ul Fevaid’ini de değil...
İmam Nevevî’nin “El Ezkâr”ı niye önerilmiyor?
Dünyevi hayatı zaruret ve yokluk içersinde geçen Nevevî’nin bu eseri işte sizlerin televizyon ekranlarından alelacele yazdırmaya çalıştığınız bu hizmeti İslâm ümmetine tam sekiz yüz yıldır bilâücret vermekte. Türkçeye de çevrilmiş
Matbaanın olmadığı yıllarda eserin kıymetini bilen insanlar, “Evini sat, sahip ol” diye birbirlerine tavsiye ettiği bu büyük âlimin El Ezkâr’ından istifade edip onu Müslümanlardan esirgemek, “Yitik malı” sahibinden uzak tutmak gibi bir görüntü veriyor.
Herhalde her program (İlmihal tavsiyesi dâhil) âlimlerin El-Ezkâr gibi insanların en kolay istifade edebileceği eserlerden bahsedip, bizler de bunlardan faydalanıyoruz, evinizde bulundurunuz tavsiyesi yapmak “ilmi gizlemek” gibi tehlikeli durumlardan kişiyi korur.. Kazanılanın bereketini artırır.. Reytingi de düşürmez...
Haddi aştıksa kardeşinize hakkınızı helal edin.