Kimin eli kimin cebinde
Mübarek Ramazan’da günlük gazeteleri okuyup, televizyonlarında haber bültenlerini seyredenlerin ruh sağlığı bozulduğu gibi, oruçları da sakatlanıyor. Sel felaketinden terör belasına kadar yazılan haberler artık sıradanlaştı. Şehit haberleri, trafik kazaları ile aynı kefeye konur oldu. İktidar ile ana muhalefetin didişmesi belden aşağı vuruşlarla raydan çıkarken, gazetelerde en fazla okunan haberler magazin ve cinsellik üzerine. Sanal âlemde de durum farklı değil. Türk’e sövmenin dayanılmaz hafifliği, bunu yaşayanlara verilen uluslararası primlere de yansıyor. “Korkuları ve zaaflarıyla insani yönden incelemeye çalıştığını, bilinen kitaplardan uzak olduğu ve yaşamının önemli anlarını adım adım izlediği” yorumu ile Yunan gazetesi Eleftriotipia, Can Dündar’ın “Mustafa” adlı belgesel filmini promosyon olarak bedava dağıtıyormuş. Dündar’ın Mustafa’sı ile ilgili Türk basınında ilk yorumu bu sütunlardan yazan bir kişi olarak bu konuda söz konusu filmin yakında Ermenistan ve İsrail’den sonra ABD veya AB ülkelerince de bedava dağıtılmasına şaşırmayacağımı da ifade etmeliyim. 1998’de bebek katili İtalya’ya sığındığı günlerde bu ülkede yayınlanan gazete ve televizyonlara kanlı makarna reklâmları için milyonlarca dolar para vermemize rağmen bunun nasıl engellendiğini hatırlayanların sayısını bilmem ama benim kanıma dokunmuştu. Parası ile verilen reklâmları bile yayınlamayan batılının, düğün değil bayram değil, Mustafa filmini bedava dağıtması Türk-Yunan dostluk girişimi midir? Yoksa bir dönem çocuklarını, “Türkler geliyor” diye korkutanların Türklerin Atası, Lideri Mustafa Kemal’i acz içinde gösterme gayreti mi?
12 Eylül’ün öncesi ve sonrasında tanıdığım Can Dündar, Mehmet Ali Birand’ın çömezliğini yaparken ustasından yolunu bulma yöntemlerini iyi öğrenmişti. Nitekim eşi ile beraber kurduğu prodüksiyon şirketinde Türkiye’nin önde gelen holding ve patronlarının belgesellerini çekerek kısa sürede yükünü tutmuştu.
Filmin içeriğini bilmeden galasını canlı yayınlayarak Dündar’a övgü düzenlerin sinema salonundan hayal kırıklığı ile çıkışını hatırladınız mı? Söz konusu Atatürk olunca Dündar’a arşivlerini açan asker bile çok öfkelendi. Kitaplarını, DVD’lerini para ile alıp hediye olarak dağıtan kesimler de bozulmuştu bu işe. Sinemadan 10 milyon dolarlık hâsılat bekleyen Dündar’ın filmini “Ne yapmış bu herif” merakı ile ancak birkaç yüz bin kişi izlediği için Dündarlar Ankara’daki şirketlerini kapatıp çalışanlarına yol verdiler. Türkiye’de satış şansı olmayan filmi yurt dışına pazarlayarak ekonomik krize çare arıyorlardı. Can Dündar filmi Yunanistan’a satarken ne kadar telif ücreti almıştır ve bu ticaretten maliyeye ne kadar vergi ödemiştir?
Canım memleketimden insan manzaraları burada bitmiyor. Toprak satışları ile yetinmeyenler Türkiye’nin üstünü bitirip sırayı altına getirdiler. Toplam 780 bin kilometre kare olan Türkiye sınırlarının 150 bin kilometrekaresi için yabancılara maden arama yetkisi verilmiş. Türkiye’nin beşte birine şantiye kurmuş adamlar. Etrafını tel örgü ile çevirdikleri maden arama alanlarını güvenlik adıyla silahlı elemanlarıyla kontrol ediyorlar. Bu sadece tamamı yabancı olan şirketler için. Bir de çeşitli oranlarda hisselerinin bulunduğu ortak şirketler var. Bunların oranı da meçhul. Yönetim kademeleri de gizemli.
Mayınlı arazilerin yabancılara kiralanması şimdilik direkten döndü. AKP hükümetinin bu konudaki ısrarı da belli. Bir süre sonra da bu arazilerin verilmeyeceğini kimse garanti edemiyor. Bu arazilerin toplam 150 bin kilometrekare olduğunu hatırlarsak beşte bir, beşte ikiye çıkmaz mı? Son bir soru daha, Türkiye’nin Güneydoğusunda petrol arama izni isteyen Zorlu Holding gibi, onlarca yerli kuruluşa izin verilmezken sadece Koza Grubunun tercih edilme sebebi nedir? Akınlara ait Koza Maden İşletmelerinin dolaylı ya da dolaysız yabancı ortakları var mıdır?
“Vay anasını sayın seyirciler, kimin eli kimin cebinde” dediğinizi duyar gibiyim.