Kim şımarttı bu “çocuğu” bu kadar!..
Tayyip Erdoğan’ın İsrail’e atfen yaptığı “şımarık çocuk” benzetmesi tam da tahmin edildiği gibi dünkü gazetelerin manşetine yerleşmişti... Benzetmedeki isabete diyecek sözümüz yok da... Bu “çocuğu” şımartan kimdi?
Yazık ki bu soru o gazetelere teğet bile geçmedi!
Halbuki hikayenin, şımarık çocuğu cezalandırması gerekirken her yaramazlığından sonra şeker, çikolatayla ödüllendiren, terbiyesizliği sineye çekerek arsızlığın zeminini inşa eden, otoritesi yerle bir anne rolünü kimin oynadığı da önemli...
***
Suriye sınırındaki, bakir, verimli, el değmemiş mayınlı arazileri peşkeş çekebilmek için akla hayale gelmez katakullilere tenezzül eden kimdi? “Temel ve işlenmiş tarım ürünleri ticaretindeki tavizlerin karşılıklı genişletilmesini müzakere etme konusunda”ki Serbest Ticaret Anlaşması imzalandığında iktidarda olan parti hangisiydi? “Tarımsal İşbirliği ve Kalkınma Projesi” maskesiyle Konya’da, ABD ve İsrail’in eğitim için kullandığı hava üssüne komşu 40 bin dönüm arazinin satışına kim izin verdi? Harran ovası kimin tavizleriyle “Küçük İsrail”e çevrildi? İsrail’in Manavgat suyuna sahip olma hayali kimin zamanında gerçekleşme yoluna girdi?
Devlet kurumlarının “internet güvenliği”ni kim İsrail’e emanet etti? Heron’ların alımı, M60 tanklarının modernizasyonu dahil 17 ayrı askeri proje ile İsrail’le “işbirliği rekoru” hangi iktidara aitti?
İsraille “petrol, doğalgaz, elektirik, su ve fiberobtiği” kapsayan boru anlaşmasını imzalayan bakan hangi kabinenin üyesiydi?
Detayda boğulmaya gerek yok, ABD’deki Yahudi lobilerinden aldığı destekle kurulan ve ilk seçimde iktidar olan parti hangisi?
Abdullah Gül, Filistinlileri terörist durumuna düşürdüğü gün AKP’nin Dışişleri Bakanı değil miydi? Peki TBMM’de, “Filistinlilerin yaptığı terör, İsrail’in yaptığı ise şiddet” diyen Ömer Çelik değil miydi? Çelik ile birlikte Egemen Bağış ve Mevlüt Çavuşoğlu, “Davut Boynuzu” takılı liderlerine layık olarak “ilişki pekiştirmek” için İsrail’e gitmedi mi? Ya TBMM’nin İsrail’i kınaması için verilen önergenin Genel Kurul’dan geçmesine engel olan?
Türkiye’de Cumhuriyet tarihinin ilk resmi “siyonizm” toplantısına kim müsaade etti? Ya Suriye’nin nükleer reaktörünü vurmak için İsrail’in Türkiye’nin hava sahasını kullanılmasına?
“Filistin ve BOP”un da görüşüleceği G-8 için seke seke ABD’ye koşan kimdi?
Yaptığı onca fenalığına karşılık bunca imtiyaza sahip olan hangi devlet şımarmaz ki! Başhaham Haleva, Erdoğan’a “hayır dualarını” boşuna göndermemiş değil mi?
***
Bir gün, biri karşınıza çıkar da AKP iktidarının “dik duruşu”unu savunmak için Erdoğan’ın “İsrail şımarık çocuk gibi” çıkışını referans gösterirse; İsrailli Amira Arnon’un şu sözlerini hatırlayın: “Türkiye ile ilişkilerde AKP iktidara geldikten sonra durum sadece iyi değil, daha da iyi diyebilirim.” Ve İsrail’in kurucusu Gurion’un, bütün zamanlar için geçerli itirafını hiç aklınızda çıkarmayın: “Türkiye bize metres gibi davranıyor. Halbuki evlendik, evliliğimizi bir türlü açıklamıyor.”
Yargı bir istila silahına çevrildi...
O salonda oturup da adli yılı açanların tümü, herkes gibi dinlenmekten korktukları için telefonları ile konuşamazlar...
Gidin sorun...
Daha aylar önce aralarında oturan arkadaşları, evlerinde, arabalarında, yatak odalarında konuştukları için dün orada yoklardı...
İnsanlık onuruna yakışmayan bir adaletsizlik sonunda...
***
Adaletin kapılarına sorun...
Yurtdışından uçağa binip günler süren yolculuktan sonra o kapıya gelip bekleyenleri “kaçar” diye attılar içeri...
Hapishane duvarlarına sorun...
Üç senedir mahkûm olmadan o duvarlar arasında tutulan ve sesini kimselere duyuramayan babalara, evde ağlayan çocuklarına sorun...
Hangi adli yıl?..
***
İktidarın ve yandaşlarının keyfini kaçıracak adım atan tüm yargıçların ve tüm savcıların görevden alınması... Hukuksuzluğa muhalefet şerhi koyan mahkeme başkanlarının sürülmesi... Tarikata, cemaate yan bakan, ya da Deniz Feneri gibi rezaletlerin dosyasına el süren savcıların cezalandırılması...
Adalet midir?..
Sorun dağlara...
Taşlara...
***
Cüppelere sorun...
O cüppelerin içindekiler dün aslında bize “hukuksuzluğu” anlattılar...
Hâkim teminatının olmadığını, haksız ve hukuksuz tutuklamaları, ayaklar altına alınan insan onurunu...
Tükenen yargıyı...
Bitirilen adaleti...
Olmayan hukuku...
Dün öyle yaptılar...
Yargıyı siyasi iktidara teslim edenler, cüppeleri içinde kem küm konuştular... Cüppelerini orada soyup gitmeleri gerekirken... Yargıyı bir istila silahı gibi kullananlar oturup dinlediler...
Ve adli yıl başladı...
Geriye kaldı; adalet...
Bekir Coşkun / Cumhuriyet
Eski sülük öcü Yeni sülük cici
Deniz Feneri soruşturmasında; “Almanya’da kurulmuş Deniz Feneri e. V derneği ile Türkiye’deki para buharlaştıran şirketlerin arasında çifte kayıt tutulduğu” ortaya çıktı.
Tıpkı Uzanların yaptığı gibi...
Çifte muhasebe tutulmuş.
Muhasebe Almanya merkezli değil, Türkiye merkezli yönetiliyordu. Deniz Feneri soruşturmasını 3 yıldır yürütmekte olan 3 savcı, iktidar partisine yakınlıklarıyla bilinen 19 kişinin para trafiğinde şirketlerle olan bağlantılarını saptamıştı.
Sistem aynıydı.
Uzanların yaptığı gibiydi.
Eski sülük modeliydi.
3 savcı görevden alındı.
Eski sülük horlanıyor.
Yeni sülük korunuyor.
Necati Doğru / Sözcü
Arda Turan’a not:
Topa vururken de, ağzını açarken de dikkatli olacaksın!
Hasan Pulur / Milliyet
Katil sürüleri kenti katedip insanların spor yaptıkları bir tesise girip orayı can pazarına çevirebiliyorsa gerçekten yönetici sıfatı taşıyanların utanmaları gerekir.
Güngör Mengi / Vatan
Tükürdüğünü yaladı
En kıvrak vekil namzeti
Her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı bir gün telekulakla tanışacaktır “ilkesi!” uyarınca, yasa dışı dinleme yoluyla elde edilmiş ses kayıtları internete düştüğü vakit şöyle demişti AKP Adıyaman Milletvekili Mehmet Metiner:
“Ses benim ama ifadeler bana ait değil...”
Ve hatta bununla da yetinmemiş, bir hukuk devletinde bu tip bir mağduriyete uğrayan her bireyin yapması gerektiği gibi “yasal işlem başlatacağını” ilan etmişti!
Ve önceki gece...
Tahmin edin ne oldu, Ülke TV’nin -artık ne kadar izleyicisi varsa o kişinin önünde!-
Metiner “pişman olduğunu” belirterek özür diledi Erdoğan’dan, hem de “binlerce kere”!
Daha önce bir komployla karşı karşıya olduğunu ve “o sözlerin kendisine ait olduğu ispatlanırsa istifa edeceğini” açıklayan Metiner, Ülke TV’deki canlı yayında “muhtemelem söylediğim sözlerdir onlar” dedi ve devam etti:
“Başbakanın bu eleştirileri hiç haketmediğini gördüm. Ben burada şahsına karşı söylemiş olduğum sözlerden dolayı çok pişmanım, binlerce kere özür dilerim...”
“Herkesin bir cahiliye devri vardır. Benim de cahiliye dönemim o olsun” diyen Metiner, durumunu Hz. Ömer ve Hz. Ebubekir ile özdeşleştirdi ve tıpkı bu iki halife gibi “cahiliye dönemi” nden ötürü suçlanmaması gerektiğini ifade etti.
İşte huzurlarınızda yine, yeni bir “omurga” meselesi...
Ben “Bu tükürdüğünü yalamak değilse nedir” diyeyim, siz cevap niyetine, Metiner’in U dönüşünü okurken aklınızdan ilk geçeni söyleyin...
PKK’nın itibarı(!) zedelenirse çok mu üzülürsün?
PKK’nın alıştığı devlet terörist bir devletti; sivilleri öldürdüğünde hesap vermeyen, Kürt kadınlarına, Kürt çocuklarına zulmeden, Kürt erkeklerini toplu mezarlara gömen bir devletti. Ya şimdi bu değişirse? Dersim’de top oynayan polislerle bir kadını öldüren gerilla “aklı” ya gerçek bir savaşı ahlaken kaybetmenin eşiğine gelirse?..
Yasemin Çongar / Taraf
İktidar Kanun Hükmünde Kararname’lerle rejim değiştiriyor
Teftiş kurullarını ya tümden ortadan kaldırıyor ya da işlevsiz hale getiriyor. Rekabet Kurulu’ndan Kamu İhale Kurumu’na kadar tüm bağımsız kurullar iktidara bağlandı. Kültür ve Tabiatı Koruma kurulları kaldırıldı. SİT kararları lağvedildi. Bütün ülkenin tapu dairesi merkeze alındı. Türkiye Bilimler Akademisi TÜBA ile TÜBİTAK da lağvedilme aşamasında. Nerede bir teşkilatlanma varsa oraya iktidar elini sokuyor... Bütün ipler merkezde toplanıyor. CHP Konya Milletvekili Atilla Kart diyor ki:
- Tek cümleyle ifade etmek gerekirse iktidar Türkiye Cumhuriyeti’ni AKP’lileştiriyor. Hızla parti devletine doğru gidiyoruz. Türkiye üzerinde büyük bir oyun oynanıyor ve bu oyunun baş aktörü sanıldığı gibi Başbakan değildir.
- Kimdir peki?
- Türkiye’nin şahsında Ortadoğu’yu şekillendirmeye çalışan Batılı güçlerdir. Başta aydınlarımız olmak üzere herkes bu büyük fotoğrafı görmek zorundadır...
Ülkeyi tek parti egemenliğine sokup onun eliyle dışardan yönetmek... Batı’nın hayalindeki hedef her zaman budur...
Melih Aşık / Milliyet
AKP’nin de Kaddafi’den farkı yok
Batı emperyalizmi; Doğu yarımküreyi ve bu kürenin sahipsiz kısmı olan İslam dünyasını yağmalamak için sürekli olarak politik manevralar geliştirir.
Daha dün; Kaddafi iktidarına karşı olanları yakalayıp işkenceden geçiren Amerikan yönetimi; bugün o muhalifleri demokrasi kahramanları gibi gösteriyor; silahlandırıyor; içsavaş çıkartıyor. Böylece demokrasiyi yaydığını, geliştirdiğini söylüyor.
AKP’liler unutmasın ki kendilerinin de ABD açısından Kaddafi yönetiminden farkı yoktur.
Bu yüzden şu demokrasi götürme saldırılarına pek büyük bir iştahla katılmak yanlışından dönmeleri hem kendileri için hem Türkiye için hayırlı olacaktır.
Rıza Zelyut / Güneş
ABD ve İngiltere Kaddafi’ye karşıydı. Adamı öldürmek için hava saldırıları bile yaptılar. Terörist ülke ilan ettiler değil mi? Ama aynı ABD ve İngiltere’nin gizli servisleri MI6 ve CIA Kaddafi’nin muhalifi ve şimdiki muhalif güçlerin 1 numaralı ismi Beljah’ı yurt dışında yakalayıp Kaddafi’ye teslim ettiler!
Fatih Altaylı / Habertürk