Kim olduğumuzu mu merak ediyorsunuz?
Bir daha ne zaman, "Nerede o eski bayramlar!" diye iç çekip hayıflanmadan, eski tadında, eski tonunda, "coşkuyla" bir Cumhuriyet Bayramı kutlayabileceğiz acaba?
"Salgın"dan kaynaklanan tehlikeler yahut üretilen mazeretler ortadan kalkınca mı?
Yeni bir "terör saldırısı" tehdidi, ihtimali kalmadığında mı?
"Yas"a bürünmemizi gerektiren herhangi bir kazaya, katliama, afete, felakete uğramadığımızda mı?
Yönetenlerimiz öyle buyurduğunda mı?
Bir manileri olmazsa inşallah mı?
***
Velev ki Covid-19'u da yedi düvel gibi denize dökmeyi becerdik; önümüzdeki yıl "bayram" yapabilecek miyiz mesela?
Ya bir sonraki yıl?
TBMM'nin 100. Yılının nasıl "idrak edil(eme)diğini" gördük; yaşanmış böyle bir tecrübe varken; 2023'ün, her ayına, her gününe, "Türkiye Cumhuriyeti 100 yaşında" onuru, gururu sinmiş halde yaşanacağından emin miyiz?
Dahası…
Bir daha bir "Cumhuriyet Bayramı" kutlayıp kutlayamayacağımızdan ne kadar eminiz?
***
En son ne zaman görev savma kavlinden değil de doya doya, iliklerimize kadar sindire sindire kutlamıştık?
Farkında bile olmadan yaptığımız o son kutlama, sahiden de "son kutlama"mız mıydı yoksa?
Böyle bir şey, böyle bir "son" mümkün olabilir mi?
***
Şu 18 yılda, "olmaz" dediğimiz nelerin olduğunu hatırlayınca…
***
Türkiye Cumhuriyeti'ne ömür biçilen hiçbir komplo teorisine yüz vermedim bugüne kadar; ama Cumhuriyet'in kurucu ideolojisiyle kavgalı, kurucularıyla kavgalı, ilke ve inkılaplarıyla kavgalı, iktidarın neredeyse tamamını onları ya silmeye, ya unutturmaya, ya marjinalleştirmeye ve dahi "suç"laştırmaya harcamış bir anlayışın, üstelik de hâlâ bayramını kutlamamak için elinden geleni ardına koymuyorken, 2023'e özel bir anlam yüklüyor olması, her fırsatta anması, atıfta bulunması, vurgu yapması, neredeyse kavuşmak için gün sayması size de biraz tuhaf gelmiyor mu?
Bu hazırlık, gerçekten de, Atatürk tarafından, Türk Milliyetçiliği temeli ve milli/ulus/üniter devlet modelinde inşa edilmiş olan Türkiye Cumhuriyeti'nin "asırlık" bir çınara dönüşmesini kutlamak için mi?
Yoksa…
Efendiler!
"100 yıllık hesaplaşmanın sonunda" ilan etmeyi planladıkları başka bir durum mu var?
1923'ün "rövanşı" mı 2023 aslında; en azından şuur altlarında?
O gün mü tanıştırılacağız, ne menem bir şey olduğu aslında hep biraz flu, biraz gölgeli, biraz karanlık bırakılan "Yeni Türkiye"yle aslında?
***
Dilde, "yerli" ve "milli"leştiler…
"İş"te?
Kaldırdıkları "T.C." tabelalarını geri astılar mı mesela?
"Türk'üm" diye başlayan andımızı yeniden okutmaya başladılar mı?
Atatürk İlke ve İnkılapları etrafında şekillenen Cumhuriyet Tarihi müfredatına "iade-i itibar" yaptılar mı?
100 yıl önce kaybettiklerini düşündükleri ne varsa; o taht, o payitaht, o saltanat, o hilafet; kaybetmelerinin biricik sebebi saydıkları "Cumhuriyet"e karşı giriştikleri bir tek hamleden bile geri adım attılar mı?
"Atatürk" diyemiyorlar, demiyorlar hâlâ!
Böyle mi olur, "100. Yıl" hazırlığı?
Ne olacak yani, üç yıl sonra gökten üç elma düşecek ve iktidar aydınlanma mı yaşayacak kendi payına düşenden bir ısırık aldığı anda?
***
"Saray"lardan, "Damat Paşa"lı divanlara… "Sultan vakıfları"ndan, "Şeyhülislamlık" müessesine… "Gönderme" içermeyen bir usul-erkanımız kalmadı neredeyse…
Bütün bunlar basit bir özentinin, öykünmenin ötesinde bir gizli/derin ajandanın kilometre taşları idiyse…
Türkiye Cumhuriyeti'nin 97. Yılını kutladığımız bugün ahdım olsun;
Türkiye Cumhuriyeti'nin 100. Yılında ihtiyaç hasıl olursa, "Sen Kimsin?" diye soruyorlar ya, "Şerife" olurum ben…
"Halime" olurum…
"Halide" olurum…
"Fatma" olurum…
"Nezahat" olurum…
"Makbule" olurum…
Ve "Sabiha" olurum…
***
Fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür yetiştirilmiş bir Cumhuriyet kadını olarak canımı veririm, "Cumhuriyet"i vermem, evlatlarımın "hürriyet"ini teslim etmem…
***
Kutlu olsun.