Kim kimin kuşu olmuş belli değil...
Girizgah sınavlardaki paragraf sorularını anımsatabilir ama gerçeğin peşindeki yeni maceramızda katlanacaksınız artık bu kadarına.
***
Lütfen az sonra karşı karşıya kalacağınız soruyu cevaplamadan önce aşağıdaki paragrafı dikkatle okuyunuz:
“Bugün Kürt sorununda çözümün önündeki en büyük engellerden biri işte bu: PKK’nın Kürtleşememesi sorunu. PKK’nın hâlâ bir numaralı gündeminin Kürt sorununa çözüm değil, PKK’nın kazanımlarını artırmak olması.”
Zahmet olacak ama şimdi aynı dikkatle bir de bu satırları okur musunuz:
“PKK, bir türlü Kürtleşemedi, yani Kürt kimliği var, Kürtlerin hak ve özgürlükleri ile ilgili kavga iddiasında ama Kürtleşmiyor.”
***
Hazırsanız işte sorunuz:
- Fark görebiliyor musunuz?
***
Pardon ya, siz çoktan seçmeli soru biçimine alışıksınız değil mi?
Tamam, şöyle yapalım o zaman:
- Yukarıda alt alta verilen ve ayrı ayrı iki farklı şahıs tarafından dillendirilen açıklamalar hakkında aşağıdaki yargılardan hangisi doğrudur:
a) Esinlenme vardır
b) Aşırma vardır
c) Her iki metin de aynı elin ürünüdür
d) İki şahıs ruh ikizidir
e) Biri sizinle kafa buluyordur, bu cümlelerin hepsi aynı kişiye aittir
***
Cevap mı?
İlahi, bilsem sorar mıyım!
***
Aktardığım ilk alıntı Yıldıray Oğur’un dünkü Taraf’ta “PKK’nın Kürt sorunu” başlığıyla yayınlanan yazısındandı. Oğur, herkesin gözden kaçırdığı satır arası ifadeleri birleştirerek “çözümsüzlüğün kaynağı” nı bulan adam havasındaydı:
- Bütün mesele PKK’nın Kürtleşememesinde!
Gelelim ikinci alıntıya.
“PKK, bir türlü Kürtleşemedi” diye başlayan bu satırlar da dün yayınlandı. Sahibi, Türkiye gazetesine konuşan İlhami Işık’tı.
Dikkat çekici olan, eş zamanlı olarak aynı “kilit nokta”yı keşfeden Oğur ve Işık arasındaki bağlantı.
Işık, Taraf’ın nam-ı diğer “Balıkçı”sı!
Hani “Devlet ile Öcalan arasındaki arabulucu” diye tanıtmışlardı, aylarca kimliğini saklamışlardı, onu kaynak göstererek PKK’nın silah bırakacağına dair dizi dizi yönlendirici yayınlar yapmışlardı; ta kendisi!
Hatırlıyorum da “Balıkçı”nın misyonunu Emin Çölaşan’ın “Minik Kuşu”na benzetenler bile olmuştu!
Lakin dünkü manzara gösterdi ki Yıldıray Oğur ile “haber kaynağı” arasındaki ilişkide kim kimin kuşu olduğu çok da net değil!
Bir kere Oğur’un kendi tespitiymiş gibi kaleme aldığı tezlerin asıl sahibi Işık ise “haber kaynağı”ndan ziyade bir “fikir kaynağı”ndan söz etmek gerekir!
“PKK Kürtleşemiyor” teorisi Oğur’a mı ait, Işık’a mı? Işık’a aitse Oğur bunu neden gizledi; maksadı neydi? Ya da ikisinin stratejisini de belirleyen bir “üçüncü kişi/kurum”mu var acaba?
Kim kime “sözcülük” ediyor?
Kim kimin “aracı”sı?
Taraf yönetimi bütün bunların farkında mı? (Ya da parçası mı?)
Bütün bu soruları bizim değil de Taraf okurlarının sorması gerekiyor aslında. Çünkü bir “kandırmaca” varsa “kandırılanlar” onlar!
Davutoğlu’nun ilk büyük zaferi!
Ahmet Davutoğlu ile birlikte Kahire’ye giden gazetecilerden Bilal Çetin yazdı. Davutoğlu, Muhammed Mursi’nin Mısır Cumhurbaşkanı seçildikten sonra kabul edeceği ilk yabancı dışişleri bakanının kendisi olduğunu vurgulayarak şöyle demiş: “Suriye politikamız bugünkünden farklı olsaydı burada bu kadar hüsnü kabul görmezdik!”
Valla bravo!
Ne kadar övünseniz azdır; Müslüman Kardeşler gibi bir maşa örgüt tarafından kabul görmek uğruna ülkeyi sınır komşularıyla savaşın eşiğine getirerek cumhuriyet tarihinde bir ilke imza attınız sonuçta!
Marifet iltifata tabidir ama nerdeeee. Nankör efendim bizim “aydın” takımımız. Utanmaz, hadsizler; böylesi eşsiz bir zaferi görmezden gelerek, bir de “stratejik sığlık” diye dalga geçmeye kalkışıyorlar sizle.
Bakmayın siz onlara, ben ikna oldum! Haklısınız, epey derinliği olan bir strateji bu.
Hem de öyle bir derin ki, Osmanlı sultanlarının Avrupalı elçilere eş kılındığı günlere nazire yaparcasına Mısır’da huzura kabulü “Doğu’nun fethi” sayar olduk, bu kadar düştük çıkamıyoruz bir türlü.
Her adımında daha dibe, daha dibe...
Bittin sen “namert Joe”
Nihayet hiddetimiz yatağından taştı, okyanusu aştı ve içerde fırçalayacak gazete kalmaması, Başbakanımızın öfkesini “dışarıya açtı”.
Erdoğan, Amerika’nın etkili gazetesi Wall Street Journal’a haddini bildirirken foyasını da meydana çıkarttı:
“Bu gazete bir siyasi hareket adına hareket ediyor. Obama’ya karşı bir tavırdır bu” dedi.
Wall Street Journal’ın naneyi yediğinin resmidir. Bilmiyorlarsa söyleyelim:
Bizim buralarda bu laflar -varsa- özel yetkili Amerikan savcılarına görev çağrısıdır. “Lidere karşı tavır” , bizde ağır cezalık suç sayılır. Gazetenin sahibi Dow Jones & Company şirketine vergi denetimi kapıdadır. Caddenin duvarına toslamışlardır. Wall Street’te barınmaları artık rüyadır.
***
Kurtulmak istiyorlarsa, “Türklerin jet hikâyesi hakkında şüpheler var” haberini yazan ve “güvenilir kaynaklar” a atfen uçağın Suriye hava sahasında vurulduğunu duyuran Joe Parkinson’ı paketleyip kapının önüne koymak zorundalar. Öyle “Ne yapayım, köşe yazarı... Hâkim olamıyorum” diye kıvırmak yok.
Çağıracaklar, diyecekler ki:
“Sen bunun sorumlususun arkadaş. Bu ülkeyi (Türkiye’yi) germeye hakkın yok. Biz buna müsaade etmeyiz. Kusura bakma, bizim dükkânda sana yer yok.”
İşte o kadar!
***
Joe’ya gelince...
Bu senin ilk vukuatın değil; daha önce de Uludere’de istihbaratın ABD’den geldiğini yazdın; buraları birbirine kattın. Demek sen de “Kaleminden hep pislik akıtanlar” dansın. Başbakan, son yazın için “Dürüstsen haberindeki ‘güvenilir kaynak’ kimmiş, açıkla” dedi ya... Benden sana tavsiye; hiç öyle “Bizim meslekte gazeteci kaynağını açıklamaz” filan demeye kalkma... Gözaltına alıp bülbül gibi öttürürler adamı... Çekmecende dandik bir CD ile kendini Silivri’de buluverirsin. Ya bizim medyadaki cici çocuklar gibi, fırçayı yiyince “Valla yanlış anlaşıldım” filan diye özür dile ya da mert ol, seni kimlerin kullandığını açıkla!
Başbakan, “Bunu yazan mert değil, namert” dediyse, bil ki bittin sen!
En son bizim Nuray’a “namert” demişti; bak hâlâ dönemedi izinden...
***
Joe kardeşim,
Bir Türk partisinin Kayseri İl Kongresi’nde “namert” ilan edilmek sende nasıl etki yaptı bilmiyorum, ama itiraf etmeliyim ki, “Bu namerdin Türkiye’de de uzantıları var. Bize değil, elin Amerikalısına itibar ediyorlar” lafı bizi gerdi.
Peşinden gelmeye yeltenecek meslektaşlarımıza, Başbakanımızdan öğrendiğimiz tarzda, atalarımızdan yadigâr mısralarla seslenmek isteriz:
“Geçme namert köprüsünden ko götürsün sel seni/
Yatma çakal yatağında ko yesin aslan seni...”
Sana da gece, Başbakan’ın izleyebileceği bir saatte, yandaş bir televizyon kanalını arayıp İbrahim Tatlıses’ten “Namert olayım” türküsü için istek yapmanı tavsiye edeyim. Belki nedametin devlet katında izlenir de, affedilirsin:
“Hiç suçum yok iken bu ceza niye/
Kim olsa yerimde döner deliye/
Bir gün pişman olup dönsen geriye/
Kapımı açarsam namert olayım.”
Can Dündar / Milliyet
GÜNÜN SÖZÜ
Ben kişisel olarak koltuğu düşünmüş olsaydım Amerikan telkin ve talimatlarını yerine getirirdim. Petro-dolarların peşinde koşardım ve kendi ilkelerim ve ulusal tutumumdan vazgeçerdim. Ama daha önemlisi ülkemde füze kalkanı kurmasına izin verirdim.
Beşar Esad / Cumhuriyet (Utku Çakırözer röportajı)
Kazan doğurdu
Onca gürültü patırtıdan sonra muhteşem(!) final: “ÖYM’ler kaldırılsın” diyenler isyan ediyor,
“kaldırılmasın” diye kendini parçalayanlar alkışlıyor...
ÖYM’ler kaldırılmasına kaldırıldı ama halen bu mahkemelerde yargılananlar için kaldırılmadı. Onlar, davaları sona erinceye kadar mevcut ÖYM’lerde yargılanmaya devam edecek. Peki, diyelim yeni bir Ergenekon ya da Balyoz dalgası oldu. Bu dalgada içeri alınanlar nerede yargılanacak? Yanıt; ÖYM’lerde değil, onların yerine oluşturulan Bölgesel Ağır Ceza Mahkemeleri’nde... Üstelik soruşturma, kovuşturma gibi yargılama usulleri de farklı olacak.
Suçlama aynı ama yargılanılan mahkeme ve yargılama usulleri farklı! Hukuk devletinde böyle bir şey olur mu? Bizde olur, nitekim oldu.
Başka ne oldu? Eskiden topu topu 8 ÖYM’miz vardı, içerik hemen hemen aynı kalmak üzere adları değişti, sayıları muhtemelen 30’u bulacak. “Yeni ÖYM”lerin yetki ve görevlerini, yargılama usullerini ve kimleri yargılayıp yargılayamayacaklarını Başbakan Erdoğan belirledi.
Melih Aşık / Milliyet
Adı gitti kendi kaldı
Belli oldu ki, özel yetkili mahkemelerin adları değiştirilecek, kendileri aynı kalacak, kendisi de bağımsız olmayan HSYK dilediği zaman belirli suçlarda görev yapacak mahkemeler oluşturabilecekir. Kısacası söz konusu olan sadece bir isim değişikliğidir, başka bir şey değil.
Ali Sirmen / Cumhuriyet
Bir kişi ya da kurum; ya çağ dışıdır ya da değildir...
Yeni açılacak davalar için “çağ dışı”, süren davalar için “çağdaş” olmaz... Bu; hukukun ruhuna aykırıdır! Umarım yanlış, Anayasa Mahkemesi’nden döner!
Mustafa Mutlu / Vatan
Endişeleri giderilmiş...
‘Büyük yargı reformu’ aslında yetkiyi komşu iki mahkemeden birinden alınıp öbürüne vermekten ibaret. (...) Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanları da MİT mensupları gibi özel izne tabi olacak haberleri doğru çıkmadı. Şayet iddia edildiği gibi olsaydı cuntalarla mücadele ağır yara alacaktı. Dolayısıyla eski genelkurmay başkanı İlker Başbuğ’un tahliye imkânı kalmadı.
(...) Sözün kısası: Önceki endişelerimin bir kısmı giderildi ama partili arkadaşların bahsettiği kadar sorunsuz olmadığını da söylemek lazım.
Bülent Korucu / Zaman