Kim haklı?

Memleket karışık. Her gün yeni bir tartışma, yeni bir skandal. Bir araya gelince en çok şu soru soruluyor: Kim haklı?
Belki kimilerine “oportünist” bir cevap gibi gelecek ama cevabım “kimin haklı olduğu önemli mi?” oluyor...
Meseleye “kim haklı” sorusuyla başlarsak, bir tarafı seçerek başlamış oluruz; bu ise sağlıklı bir sonuca ulaşmaya engel teşkil eder. Bence “birini haklı görmek zorunda değilim” diyerek başlarsak en azından doğru bir başlangıç yapmış oluruz.
Eğer illa ki bir soru sorulacaksa, soru bellidir: Bir tarafı seçmek zorunda mıyım?
Siz de takdir edersiniz ki en çetrefilli şahitlikler “tarla” ve “boşanma” davalarında yapılan şahitliklerdir. Bu yüzdendir ki milletimiz bu iki konuda şahit olmamak için elinden geleni yapar. Nitekim örnek olayımız “tarla” yı bölüşemeyenlerin meseleyi “boşanmaya” dökmesinden ibarettir. Tarlanın ne olduğu hususunda izaha gerek yoktur, ümit ederim.
Bu meseleye “tarla ve boşanma” paradigması ile yeni bir yaklaşım getirerek en azından kendi okurumu bu davaya “taraf” etmemenin huzuru ile mevzuyu derinleştirebilirim.
Belli ki devletin içinde farklı bir hiyerarşik model oluşturulmuş. O “model” , konjonktürel olduğu artık aşikar olan ortaklığın diğer tarafının yaptığı her şeyi kayıt altına alıp; evrakı klasörlemiş, görüntüleri arşivlemiş.
Kuvvetli ihtimal ta o zamandan “bir gün lâzım olur” hissiyatı ile hareket edilmiş. Takdir edilesi bir organizasyon kabiliyeti ile devletin bütün hücrelerine “nüfuz” edilmiş.
Peki onlar bunu yaparken diğer “ortak” ne yapmış? Anlaşılan o ki, altın ihracatımızın artması için gayret sarf etmiş, ihalelerle meşgul olmuş, çocuklarını yetiştirmeye yoğunlaşmış, “ihvanın” işlerini takip etmiş. Geldiği “muhafazakâr” geleneğin etkisi ile “dünyada mekân” için çalışmalar yürütmüş. Her “devrim” sahibi gibi kendi küçük burjuvazisini yaratmak için biteviye çalışmış, çalışmış, çalışmış...
Bu düzende dünya işleri hükümetin siyasi kanadına (ki AKP oluyor), devlet işleri “cemaat” kanadına tahvil edilmiş.
Yapılan bu “karışık” işlerin evvel emirde yapanın “vicdanını” rahatlatması, son kertede kalabalıkları “ikna” etmesi için yapılacak çalışmalar ise “ahiret” işlerinden sorumlu kanada düşmüş. Yolsuzluk iddialarını “ganimet hukuku” ile izah etmek gibi “zihin açıcı” içtihatlar geliştiren bu kanadın gayretli çalışmalarının Diyanet tarafından bile takdir edildiğini görüyoruz.
Bu ortaklığın bozulması, iktidarın tepesinin artık tam manasıyla “muktedir” olduğu hissine kapıldığı anda eski ortağını sırtından atmaya kalkmasıyladır ki o noktada artık “rutinimiz” olan operasyonlar, dinleme kayıtları, skandallar ortalığa çıktı.
Eğer devletlu iddia edildiği gibi bir “kibir” buhranı ile cemaati sırtından atmaya kalktıysa o kibre minnet duymalıyız. O olmasaydı, bu ortalığa saçılan “iddiaları” nasıl öğrenecektik? Devletlûnun telefon konuşmalarına şahitlik etme bahtiyarlığına ermek için daha kaç yıl bekleyecektik?
İktidar sahibinin kendi iradesi dışındaki bir iradeden emir alan veya farklı bir irade ile “senkronize” hareket eden bir bürokrasiden hazzetmeyeceği hepimizin malumu. Bu konuda Erdoğan’ı haklı görmek lâzım.
Fakat, bürokrasiyi “tek tipleştirmek” için on küsur yıldır elinden geleni yapıp, bu konuda bugün “çete” dediği çevre ile “ahenkli” bir çalışma yürütenlerin bundan ne kadar şikayetçi olabileceği hususu tartışmalıdır.
Bir an, hükümet güçlerinin bürokraside bir “oligarşiyi” yıkarken başka bir “oligarşi” kurulduğunu fark edip, nedamet getirdiğine hükmedelim. Yıktığının yerine sizce ne getirecektir? Bu nedametin sonucu yapılan “yenilenme” nin temelinde “liyakat” mı olacak, “sadakat” mi?
Bu soruya cevap vermek zor değil...
Hükümetin geçmişi bu konuda ne yapacağı hususunda bize yeterince ipucu veriyor.
Hatta geçmişi bırakalım, bugüne bakalım...
Yeni atanan savcılar sonrası cazibesini yitiren yolsuzluk dosyaları, savcının operasyon emrini yerine getirmeyen polis müdürleri, Meclis’e gelen “fezleke” içerikleri, Bakan tarafından savcılara verilen “dosyayı al” talimatları, sit alanlarına özel ilgi hasreden valiler, kaymakamlar...
Hepsi, yeni bürokrasinin nasıl oluşturulduğu hususunda bize yeterince ipucu veriyor...
Ve nihayet ayinesi iştir kişinin...

Yazarın Diğer Yazıları