Kim diktatör, kim demokrat?
Başbakan Erdoğan’ın, Türkiye’nin ilk başbakanı İsmet İnönü’yü Hitler’e benzetmesi ile yeni bir diktatörlük tartışması başladı.
CHP Genel Başkanı Baykal, dünkü Meclis Grup konuşmasında buna değindi ama yeterince yanıt veremedi. Baykal’ın üzerinde durduğu konu, İnönü’nün Hitler’den kaçan aydınlara kucak açması noktasında oldu.
Böylesine önemli bir konu bu kadar kısa yanıtla geçiştirilmemeli ve çok daha uzun ve farklı yanıt verilmeliydi.
Atatürk’ün yerine konulmak!
Değerlendirmeler yaparken benim Atatürk’e ve İnönü’ye bakış açımın farklı olduğunu başta belirtmeliyim.
Özellikle “İşgal ve Direniş” adlı kitabıma bakanlar bunu görebilirler.
Atatürk’ün sonra birçok kişi, Atatürk’ün yerine konulmak istemiş, bunun için -bugün çirkin sayabilecek- davranışlar içine girmiştir. Ancak, hiç kimse Atatürk olamamıştır, olamaz da.
“Normal zamanlarda” yaşıyor
olsaydık, hep birlikte tartışabilirdik
Cumhuriyet tarihini.
Geçmişe baktığımızda, öyle olaylar ve somut davranışlar var ki, ben bunları -kibarca ifade edeyim- asla anlayamadım. Sorduğum hiç kimse de anlatamadı.
O yüzden, tarihi mezarından çıkarıp yargılamanın çok doğru olmadığını düşünüyorum.
Cumhuriyetle hesaplaşmak!
AKP zihniyetinin İnönü’yü eleştirmesinin arkasında ise başka hesaplar var. Çünkü, AKP zihniyeti Cumhuriyetin lider kadrolarına karşı “hesap sorma” peşinde.
Bu zihniyettekilerin “referans” aldığı pek çok yazılı kaynağa baktığımızda, Atatürk’ü ve silah arkadaşlarını aşağılama, küçük düşürme, Kurtuluş Savaşı’nı basitleştirme, düşmanı övme ve benzeri gerçek dışılıkları görüyoruz.
Lozan’ı hezimet olarak görmek, soykırım iddialarına destek vermek, Batı’dan özellikle emperyalist yönetimlerden emir almayı çağdaşlık saymak, laikliği dinsizlik olarak göstermek, tam bağımsızlık ilkesine gölge düşürmek ve daha neler neler sayılabilir.
Kanıtlayın!
Bugün, “Kim diktatör, kim demokrat?” diye tartışmanın anlamı yok.
Çünkü, Halep ordaysa arşın burda.
Çıkarsınız ortaya. Yaptıklarınızı sayarsınız. Halk da kimin diktatör, kimin demokrat olduğuna karar verir.
Geçmişe gidip, oradan başkaları üzerinden puan kazanmaya çalışmak yerine, tüm politikacılar icraatları ile ne olduklarını kanıtlayabilirler.
Sözüm Başbakan Erdoğan’a.
Cumhuriyet’le hesaplaşmak ve seçmene yanlış mesajlar vermek yerine, 8 yıllık iktidarı döneminde yaptıklarını, “demokrasi terazisine” koyar, sonucunu görür.
AKP’nin 8 yıllık iktidarının ne kadar demokrasi dışı örneklerle dolu olduğunu anlatmak için kitap değil, ansiklopedi yazmak gerekir.
Bugün geçim sıkıntısıyla, işsizlikle, çocuklarının sağlık ve eğitim sorunlarıyla uğraşan “öz yurdunda paryalaştırılmış” milyonlarca insanımızı kandırmak kolay.
Ama tarih ve bilim bunları yazıyor. Yukarıda bir levh-i mahfuz var ise, aşağıda da buna kaydedilecek kanıtlar duruyor.
Burhan Kuzu’nun açıklaması:
Geçen haftaki yazımda
AKP milletvekili, Anayasa Hukukçusu Prof. Dr. Burhan Kuzu’nun 1997’de doçent iken yazdığı kitaptan örnekler vermiştim. Orada, kaynaklara dayalı olarak yer alan görüşler; AKP’nin bugünkü politikaları ile taban tabana zıt idi.
Sayın Kuzu, yazının ardından beni aradı. Yanıtını yayınlayacağımı söyledim. Aynen yayınlıyorum:
“28.04.2010 tarihli Yeniçağ Gazetesi’nde 10. sayfadaki yazınızda, Menderes ve Özal’a ‘Padişah-Diktatör’ dediğimi, Başkanlık Sistemi adlı 1997 tarihli kitabımın 108. sayfasına dayanarak iddia ediyorsunuz. Oysa Başkanlık Sisteminin hükümet istikrarı
boyutuna dikkat çekmek için Menderes ve Özal örneği verilmiştir. Yoksa demokrasimize hizmet eden bu iki mümtaz şahsiyete ‘Padişah-Diktatör’ demem asla söz konusu olamaz. Kamuoyuna saygıyla duyururum. Prof. Dr. Burhan Kuzu.”
Ben ise -kanıtlarımla- yazımın arkasındayım.