Kim bu “postacı”

Biz gün içinde bile şarj, akıllı şarj, yedek pil peşinde helak ediyoruz kendimizi irtibatı koparmayacağız diye; İmralı’daki caniye bak sen! 15 yıl olmuş “içeri” tıkılalı, hâlâ geceleri yorgan altında gizli gizli mesajlarını iletebiliyor demek ki dışarı!

Ne kullanıyorsa ben de istiyorum!
Musul Başkonsolosumuzun IŞİD’in elinde rehin tutulduğu 101 gün boyunca saklayıp haberleşebildiği telefondan da mucizevi bir cihaz muhtemelen...
1999’dan bu yana Türkiye’ye teslimi, sorgulama, yargılama, cezasının infazı, onca arama, tarama; ve hâlâ yakalatmadığına göre -ihanetle besleniyor zahir- hem ömür boyu şarj garantili, hem de “hayalet telefon” olmalı!

***

Sahi ya...
Dilin kemiksiz olması kırk yılın başı işe yaradı; halihazırda İmralı Cezaevi’nde “ağırlaştırılmış müebbet mahkumu” olan Abdullah Öcalan’la, “bir gece vakti” nasıl kurulabildi, Selahattin Demirtaş’ın ağzından kaçırdığı o “mesaj bağlantısı”?
Nevruz meydan okumasında Bağlar Meydanı’nda uçurulmayan elde kalmış “barış güvercinleri(!)”nden birine 7 bin beygir gücünde jet motoru takıldı da, Diyarbakır’dan İmralı’ya mı salındı? Yoksa kanat çırp çırp nereye kadar?
Caninin de içine doğmuşsa demek, hücresine ışık huzmeleri giren mazgallardan dolunayı izlerken, a-aaa, bir kuş kondu hançer kılıklı parmaklarına!
Malum daha önce de “güvercin kanadına mektup” yazmak gibi “romantik” denemeler yaptı o kanlı eller!
Ya da...
Aman Tanrım! Casus var!
Sokakları yakıp yıkan “çapulcu(!)”lar öyle buyuruyor diye, koca MİT Başkanı gecenin bir yarısı pijamayla fırlayıp Diyarbakır-Ankara-İmralı arası postacılığa soyunacak değil ya; kesin “içeri” adam sızdırdılar! Eh sonrası kolay, bir “Alo”ya bakar! Yemeğini verirken “mesajınız var” deyivermişlerdir!
Hayır o karanlıkta “duman” işi riskli, cani de yaş itibarıyla artık “baykuş” değil yani, “gözü toprağa bakanlar” sınıfında, bir ayağı çukurda!
Bursa’dan “şişe” yolladılar desen, sahilden alacak, içeri sokacak yine “iş birlikçi” lazım hem de zahmetli...
Efendim?
Hı, evet bu ara çok film izlediğim doğrudur ama gerçeklerden kopuk olduğumdan değil, tam tersine “gerçekte” hukuk bu tür bir mesajlaşmaya imkan vermediğinden sıralıyorum bu hayali alternatifleri!

***

Demirtaş’ın Diyarbakır’daki basın toplantısında “...dün gece itibariyle bizler sayın Öcalan ile kısa bir mesaj bağlantısı kurma imkanı bulduk” dediğini duyar duymaz hem Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanuna, hem Adalet Bakanlığı’nın Hükümlü ve Tutukluların ziyaret edilmeleriyle ilgili yönetmenliğine, hem de Cezaevi Telefon Görüşme Kurallarına baktım;
Hiçbirinde böyle bir “gece yarısı mesajlaşması”na “hukuki kılıf” olacak türden maddeye rastlamadım.
Nemelazım dedim; Balyoz ve Ümraniye davalarında “müebbet” le yargılanan müvekkilleri bulunan bir avukat arkadaşımı aradım. O da “mümkün değil” dedi.

***

Hukuken mümkün değil de velev ki telefonla sağlandı bu “mesaj alışverişi”; bir kere ilgili kanun ve yönetmeliklere göre cezaevindeki bir mahkuma “dışarıdan ulaşmak” diye bir şey söz konusu değil. Yalnız ve ancak hükümlü, -o da bir sürü prosedürden sonra tüzükteki esas ve usullere göre, idare kontrolündeki ücretli ve “dinlenen, kayıt altına alınan” telefonlarla- dışarıyı arayabilir. Ki bu “hak” da terör örgütü mensubu hükümlülere kısıtlanabilir; kullandırılmayabilir.
PKK da, devletimizi yönetenlerin “son kararı” uyarınca “yeniden” terör örgütü olduğuna göre... Öcalan da yeniden bu “hak”tan faydalanamayacak “terörist” sıfatına dönmüştür herhalde!
Ne yani “tiyatro” oynayacak değiller ya bize!

***

Dışarıdan içeriye “haber” yollamanın tek “kanuni” yolu “posta”?
O postalar da komisyon tarafından okunduktan sonra iletiliyor mahkumlara.
Son dakika postası diye bir şey yok yani!
Ha buna rağmen “APS” servisi yapıldıysa Öcalan’a;
Bu “hızlı postacı” kim bu durumda?
“Devlet” mi?
Ne diyelim, nasıl tepki verelim biz şimdi;
“Rezalet” mi?

***

Silivri sürecinde değil öyle “ihtiyaç halinde görüş ve önerilerine başvurabilmek” , görüş gününde duymaz da konuşamaz diye saatlerce gözünü kulağını telefondan ayırmayan insanlar
gördüm ben.
Dolayısıyla cevabını beklediğim soru basit, açık, net:
Nasıl oldu da, “Vur de vuralım, kır de kıralım, yak de yakalım, yık de yıkalım” deyip “emir ve yasakları(!)”nı almak için “anında” ulaşıldı Öcalan’a?
Telefonlaysa;
Öcalan 24 saat telefonla ulaşılabilir durumda mı? Ona bu “imtiyaz”ı kim, ne zaman, hangi gerekçeyle verdi? -Kadı kime şikayet edilebilir bilmiyorum ama- Demirtaş’ın ağzından kaçırdığı bu skandal soruşturulacak mı? “Süreç” cezaevinden telefonla örgüt yönetme “level(!)” ına (Açılımcı-akil jargonu) kadar taşındı mı?

***

Az çok bu işleri bilen bir “yetkili” demeyeyim de “ilgili”nin tezi:
Diyarbakır’dan İmralı’ya “faks” çekildi. Metin PKK’nın cani başına iletildi. Cevabı da aynı şekilde faksla, ama “cezaevi dışından” verildi.
“Mesajlaşma”nın seyri gerçekten böyle miydi?
“Taşıyıcı” kim peki?
-Öcalan’ın içinde bulunduğunu sandığımız koşullar çerçevesinde- çok fazla seçenek üretmek mümkün değil ne yazık ki:
a- “Devlet” mi?
b- “Hükümet” mi?

Yazarın Diğer Yazıları