Kıbrıs'tan bakınca
Dost ziyaretleri biraz dinlenme, kendine vakit ayırma adına Kıbrıs’tan Türkiye’ye bakıyorum. Doğrusu görüntü meteoroloji bültenlerinden daha fena. Başkentin Emniyet Müdürü Orhan Özdemir için çıkarılan tutuklama kararının tepkisi Girne sahillerine kadar vurmuş durumda. Emniyet teşkilatı içerisinde etkin olduğu iddia edilen yapılanmaya dair, burada sansürsüz şeyler konuşuluyor. Soruşturma raporlarını basına sızdırdığı gerekçesiyle iki yardımcısını görevden alan Özdemir’den intikam alındığına dair müthiş iddialar uçuşuyor. Dahası Resmi Gazete’de yayınlanıp yürürlüğe giren 30 bin polis memurunun alımına dair söylenti kafaları allak bullak ediyor. 70 bin öğretmen kadrosu için de hazırlık yapıldığı ekleniyor. Hal böyle ise vay memleketin haline. Anavatandan tekrar yavru vatana dönelim.
Gazze için yola çıkıp, 9 kişinin hayatını kaybettiği olay Türkiye’nin gündeminden düşse de Kıbrıs’ta hâlâ tartışılıyor. Doğrusu haksız da sayılmazlar. 1974 Barış Harekâtı’ndan sonra başta ABD ve AB ülkelerinin koyduğu ambargo üzerinden 36 yıl geçmiş. Türk Kızılay’ı dışında insani yardım adına ne yerli, ne de uluslararası yardım kuruluşu KKTC’nin kapısını çalmadığı gibi adanın en büyük sorunu olan elektrik ve su konusunda da girişimde bulunulmayışı, Kıbrıs Türk’ünü üzüyor. Manavgat nehrinin boşa akan suyunu, “Barış suyu” adına İsrail’e satmak isteyen Turgut Özal ve onun misyonunu yürüten Tayyip Erdoğan’a sitemler sürerken elektrik ve su konusunda Rumlara bağımlı olan KKTC’nin bu hayati meselesi için elle tutulur bir proje hâlâ yok.
Girne sahilinde çay içerken elinde gazetelerle gelen genç üniversiteli, “Bedeviler Gazze konvoyuna saldırdı” başlıklı haberi adeta gözümüzün içine soktular. Mısır sınırları içerisinde Gazze’ye giden konvoya saldıran Bedevilerin üç aracı ateşe verdiği haberi gerçekten insanın canını sıkıyor. Devrin gençleri uyanık. İnternet sayesinde dünya avuçlarının arasında. “Her şeye rağmen Kıbrıs Türkleri olarak ucuz kurtulduk. İHH adlı kuruluş iyi ki bizim buralara gelmedi. Çeçenistan’da cihada destek vermek için Dudayev’e uydu telefonu götürüp yerinin belirlenerek şehit edilmesini sağlamışlar. Demek ki bizden uzak olmalarında fayda varmış” sözlerine hep beraber güldük ama düşünmeden de edemedik.
Adanın ekonomisini ayakta tutan şüphesiz üniversiteler. İki yıldır kayıtlarda düşüş var. Türkiye’de yeni açılan özel üniversiteler buna en büyük etken. Fiyatları düşürmelerine rağmen bu yıl içinde çok iyimser değiller. AKP’nin temsilcisi gibi çalışan Kıbrıs’taki din görevlileri son seçimde derslerini almış. Fakat çalışmalarına ara vermeden devam ediyorlar. 30 yıl önce adaya yerleşen Kahramanmaraşlı esnaflar hazır bizi yakalamışken ekonomik dertlerini dile getiriyorlar. Pala Ökkeş’in derdi ise başka. “Benim dedem Şeyh Said ayaklanmasında asker iken şehit düşmüş. İdamının yıl dönümünde Şeyh Sait anılacakmış. Bu gidişle heykelini bile dikerler. Üstelik Diyarbakır organizasyonunu sadece BDP değil, Mavi Marmara gemisinin mücahitleri olan İHH’lılar düzenliyor” diyerek acı gerçeği tokat gibi yüzümüze vurdular.
Kıbrıs Türk’ünün meseleleri için geldiğimiz adada en büyük dert Türkiye. Oysa limanda dinlediğim Mihriban türküsünün derin sızısını yazmayı düşünmüştüm. Allah selamet versin. Abdurrahim Karakoç’tan okuyup dinlediğim Mihriban’ın öyküsünü bağlamasıyla ölümsüz hale getiren Musa Eroğlu’nun doyumsuz tınısını paylaşmak istemiştim. Yüreğinde türkü sevdası olan dostları selamlarken, Dağıstan’dan arayıp, Kırgızistan’daki içler acısı vaziyeti ve Özbekistan Devlet Başkanı İslam Kerimov’un tarihi mesajını diğer yazıya bırakıyorum.