Kıbrıs'ta sondaj krizi ve Türkiye!
Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, Kıbrıs'ta KKTC'yi yok sayıyor. Kıbrıs'ı bir bütün devletmiş gibi kabul ederek Kıbrıs Türkleri'ni yok sayarak hareket ediyor. Türkiye'ye ve KKTC'ye karşı İsrail, Mısır, ABD, Fransa gibi ülkelerle doğal gaz çıkarılması için GKRY kendi kendine anlaşmalar yapıyor.
Bütün bunlar Türkiye'nin yakın geçmişte uyguladığı yanlış, tavizkar ve dar görüşlü politikaların sonucudur.
AK Parti iktidarı döneminde Kıbrıs politikasını genel eğilimi "Çözümsüzlük çözüm değildir" sloganı, "kapı açma" saçmalığı, "bir adım önde olmak" basiretsizliği gösterir niteliktedir.
Şimdi AB'ye GKRY'nin nasıl üye olduğunu hatırlamak zamanıdır.
AB üyelik koşulları içerisinde 'sınır sorunu olmamak' diye bir koşul olduğu ve Kıbrıs'ta sınır sorunu olduğu halde, Rumlar bu sorunu çözmediği halde, nasıl AB üyesi oldu?
Daha travmatik bir soru da şöyle sorulabilir: Rum tarafı AB'ye üye olurken Türk tarafı ve Türkiye nelerle meşgul oldu?
Bir başka konu da Kıbrıs'ta, Annan Planı için referandum yapıldığında Türk tarafı ekseriyetle "evet", Rum tarafı da %75 gibi bir çoğunlukla "hayır" demişti. Rum tarafı bu tavrıyla net olarak "Türklerle bir arada yaşamak istemiyoruz!" mesajı vermişti.
Kıbrıs Türk tarafı bu durumda Rum Yönetimiyle bütün görüşmeleri kesip ayrı bir milli varlık olarak yoluna devam etmeliydi.
Yani KKTC'nin bağımsız bir devlet olarak tanıtılması ya da Türkiye'ye iltihak etmesi yöntemleri devreye sokulmalıydı.
Türkiye ve KKTC her ikisini de yapmadı, sonuç alınmaz görüşmelerle oyalandı, durdu.
Kıbrıs'ta yeni Rum oyunu!
Gelinen aşamada Rum tarafı, KKTC'nin doğal ve meşru doğalgaz sondajı için Türkiye'nin karşısına adeta dünyayı dikiverdi.
Halbuki Doğu Akdeniz'de Kıbrıs Rum yönetimi KKTC'yi ve Türkiye'yi yok sayarak doğal gaz anlaşmaları yapmış, fiilen ABD/İsrail/Mısır/Fransa gibi ülkeleri de yanına almıştır.
Bu durum Türkiye'ye, KKTC'nin haklarını korumak için gereken adımları atmaktan başka çıkar yol bırakmamıştır.
Kıbrıs'ın batısına gönderilen "Fatih" gemisinden sonra, bu kez de adanın Doğu bölgesine sevk edilen "Yavuz"un çalışmalara başlamasıyla, "sondaj krizi" yeni bir aşamaya girmiştir.
Ankara harekete geçer geçmez, Kıbrıs Rum Yönetimi anlaşmalar yaptığı ve şirketlerini bölgeye çağırdığı ülkelerle Türkiye'yi karşı karşıya getirmiştir.
Bununla da yetinmemiş GKRY, bölgede sondaj faliyetine başlayan Fatih gemisinin personelinden 25 isim için Rum mahkemelerinden, Avrupa tutuklama emri çıkarmıştır.
Avrupa Birliği Federica Mogherini'nin ağzından "Türkiye'nin Kıbrıs'ın kuzeydoğusunda illegal şekilde yeni bir sondaj çalışması yapma niyetini ilan etmesi, büyük bir endişe kaynağıdır" açıklamasını yapmış ve yaptırımların değerlendirilebileceğini söylemiştir.
Avrupa Birliği sadece bir eleştiri veya kınamayla yetinmeyip Türkiye'yi bu işten vazgeçirmek amacıyla bazı ekonomik yaptırımlar uygulamayı da düşünüyor.
Yavuz sondaj gemisinin Kuzey Kıbrıs'ın doğusuna ulaşmasının ardından ABD'den de "Türk yetkililere bu operasyonları durdurması çağrısında bulunuyoruz" açıklaması geldi.
Rusya, AB ve Mısır da Türkiye'nin sondaj çalışmalarının yoğunlaşmasıyla ilgili "kaygı duyuyoruz" açıklamaları yapmıştı.
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, "Türkiye, Kıbrıs'ın münhasır ekonomik bölgesinde sürdürdüğü yasa dışı faaliyetleri sonlandırmalı" diyerek konuya dahil oluyor.
Türkiye'nin en haklı olduğu bir konuda dahi Yunan/GKRY ikilisi, batılı güçleri Türkiye'nin karşısına dikebiliyor. Türkiye'yi uluslararası alanda zor duruma düşürmeyi de hedefleyen Kıbrıs hükümeti, bu politikaya paralel olarak, BM gözetimindeki müzakere sürecini de ucu açık bir süreçte devam ettiriyor.
Kıbrıs Türklerini yok sayan Rum yönetimine karşı kesin ve kararlı bir politika zorunludur. Türkiye bir yandan sondaja devam ederken Maraş'ı açmalı ve Kıbrıs'ı Türkiye'ye bağlayacak mekanizmaları da bir bir harekete geçirmelidir!