Kıbrıs’ta “geçmişin izleri” silinmeden gerçek barış hayal
Hafta sonu İstanbul’da “Geçmişin İzleri-The Railway Man” filmini izledim. Gerçek hayattan uyarlanan film, II. Dünya Savaşı’nın, savaşların korkunç yüzünü göstermektedir. Eric Lomax, Singapur’da görev yapan bir İngiliz haberleşme subayıdır. Lomax, savaş esnasında Japonlara esir düşer ve Japonya tarafından inşa edilmeye başlanan Thai/Burma demiryolunda, diğer adıyla “Ölüm Demiryolu’nda” tutsak askerlerle birlikte çalışmaya gönderilir.
İnsanlık dışı şartlarda çalıştırılan bu askerlerden birçoğu hayatını kaybetmekte, geri kalanlar ise açlık ve aşırı yorgunlukla mücadele etmektedir.
İngiliz esir subay Lomax, genç bir Japon askeri olan Takashi Nagase’nin tercümanlık yaptığı ağır işkence ve sorgulamalara maruz kalır.
Yıllar sonra bu yıkıcı tecrübeden kurtulan kişilerden biri olarak hayatına devam etmiş olsa da kendine yapılan işkencelere şahit olan ve tepki göstermeyen Nagase’nin hayatta olduğunu öğrenmesiyle, kurtulamadığı savaş kabusları tüm canlılığıyla geri döner. Lomax intikam almak ve Nagase’yi öldürmek üzere Tayland’a gider. Nagase’yi bulan Lomax onunla geçmişin hesaplaşmasını yapar. Nagase’nin yaptıklarından pişmanlık duyduğunu söylemesi ve özür dilemesinin ardından Lomax intikam almaktan vazgeçer. Nagase’yi affeder. Bu yüzleşme ve özür Eric Lomax’ın tüm kabuslarından kurtulmasına ve huzura kavuşmasına yetecektir.
Filmi izlerken ister istemez Kıbrıs’taki Rum mezalimi aklıma geldi. Rum tarafının, adayı Yunan yapma sevdası neticesinde cennet adada akıttığı kanlar aklıma geldi. Kıbrıs Türküne Rumlar tarafından uygulanan vahşet bir gün Hollywood filmi olur mu bilmem ancak yaşananların şu veya bu şekilde dünya kamuoyunun bilgisine getirilmesinde fayda vardır. Yirminci yüzyılın başlarında organize olan Rum teröristlerin İngiliz İdaresi’ne karşı başlattıkları isyanın son kurbanları Kıbrıslı Türkler olmuştur. 1955’te kurulan EOKA terör örgütü önce İngiliz İdaresi’nin subaylarını daha sonra da adanın Yunan yapılmaması için mücadele eden sivil Kıbrıs Türkünü hedef almıştır.
Kanlı Noel, 21 Aralık 1963’te başlayan soykırım teşebbüsü ile Rumlar, adadaki biz Türklerin topyekun ortadan kaldırılmalarını hedeflemişlerdi. Bunda başarılı olmayan Rum tarafı bu defa ortaklık devletindeki haklarımızı gasp ederek Kıbrıslı Türkleri 103 yerleşim merkezinden kovarak adanın yüzde ikisinde, insanlık dışı şartlarda yaşamaya zorlamıştı. 1963-74 arasında birçok Türk, hunharca işkenceye maruz kaldı. Katledildi. Ayvasıl, Kaymaklı, Kumsal, Limasol, Baf, Larnaka, Tuzla bölgelerine saldıran Rum teröristler birçok sivil kardeşimizi, çoluk-çocuk, kadın-erkek, genç-yaşlı demeden hunharca katlettiler. Yüzlercesi hala daha kayıp. Adadaki Kayıp Kişiler Komitesi hunharca katledilenlerin akıbetlerini araştırmakla meşgul.
Rum tarafı Kanlı Noel’de gerçekleştiremediğini bu kez 1974’te bir kez daha denemeye kalktı. Adanın her tarafındaki yerleşim bölgelerine saldıran Rumlar yüzlerce kardeşimizi öldürmekten geri kalmadılar. Atlılar-Muratağa-Sandallar, Aleminyo, Terazi, Taşkent ve diğer birçok yerde Rum vahşeti doruğa ulaşmıştır.
Adada işlenen bunca cinayet ve vahşetten sonra, her ne hikmetse, dünyayı idare eden sömürgeci güçler biz Kıbrıs Türklerini katillerimizle birlikte yeniden bir arada yaşamaya ,tek çatı altında “ortak devlet” kurmaya zorlamaktadır.
1963’teki Kanlı Noel’in, 1967 Geçitkale-Boğaziçi, 1974’teki Ayvasıl, Atlılar, Muratağa, Sandallar, Terazi, Taşkent ve daha nice bölgelerdeki katliamların sorumluları bugün aramızda serbestçe dolaşmaktadırlar. Birkaçı hariç, bu katillerin hiçbiri bugüne kadar pişmanlık duyduğunu belirterek özür dilememiştir. Bugüne kadar tek bir Rum yetkili ortaya çıkıp da bırakınız özür dilemeyi, olanlardan dolayı üzgün olduklarını belirten bir açıklama yapmamıştır. Bu özür olmadan, halklar arasında bir yüzleşme ve helalleşme gerçekleşmeden adada tam bir barış ve geleceğe yönelik adımların atılması mümkün değildir.
Rum tarafının özür dilemesini beklemek aslında hayaldir ancak ben “Geçmişin İzleri” filmini izlerken bunları düşündüm; belki de hayalden öteye gittim.
Müzakerelerin başarılı olması mevcut şartlarda mümkün değildir. Çatıda, iki halkı yönetenlerin attıkları ve atacakları tüm adımlar, temelde halkların arasının açık olmasından dolayı, her zaman çökmeye mahkumdur.
Temelin sağlamlaşması, barış rüzgarlarının alabildiğince esebilmesi için geçmişin o acı izlerinin silinmesi şarttır. Geçmişle yüzleşme şarttır.
Türk katliamlarında görev almış Yorgo, Andrea, Tassos veya onların çocukları, torunları Ahmet dayıdan, Ayşe nineden, genç Mehmet’ten ve 3 aylık küçük Ali’den özür dilemeden, Kıbrıs Türkünü bir nebze huzura kavuşturmadan adada gerçek barış hiçbir zaman gerçekleşemeyecektir.