Kıbrıs'ta çöken sürecin altında kalmayalım!
KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı ile Rum Yönetimi Başkanı faşist Nikos Anastasiadis'in 23 Ağustos'ta başladığı yoğunlaştırılmış müzakerelerin ikinci turu 14 Eylül günü tamamlandı.
Yoğunlaştırılmış görüşmeler çerçevesinde ilk turda 6, ikinci turda 8 görüşme yapan liderler, 25 Eylül'de New York'ta BM Genel Sekreteri Ban Ki-Moon'un da katılacağı üçlü bir görüşme gerçekleştirecek.
Yoğunlaştırılmış müzakereler sonrasında liderler adına ortak açıklamayı BM Genel Sekreteri'nin Kıbrıs Özel Danışmanı Espen Barth Eide yaptı.
Eide, okuduğu ortak açıklamada, liderlerin 16 ayda sürece belli bir çaba ve zaman harcadıklarını ifade ederek, 11 Şubat 2014'te açıklanan metne bağlılıklarını ve bu çerçevede bir çözüme ulaşma yönündeki kararlılıklarını yeniden ifade ettiklerini belirtti.
***
Daha önce estirilen anlaşma oldu, oluyor rüzgarları ve çizilen pembe tabloların hayal olduğu 14 Eylül açıklaması ve sonrasında tarafların birbiri ardına yaptığı açıklamalardan iyice su üstüne çıkmıştır.
Kıbrıs'ta varılacak bir anlaşmanın her iki tarafa ve Anavatan'lara sağlayacağı yararlar aşikardır. Ne var ki Rum tarafının "Kıbrıs Yunandır" takıntısı/rüyası ile Megali İdea ve Enosis safsatalarına olan bağımlılığı hâlâ daha sürmektedir ve bunlar olası bir anlaşmayı engellemektedir. Faşist Anastas'ın son günlerde yaptığı açıklamalar, Rum siyasi partilerinden çıkmaya devam eden çatlak sesler, Rum tarafının tutumunu açık seçik ortaya koymaktadır ve buna göre olası bir anlaşma ne yazık ki mümkün değildir. KKTC Cumhurbaşkanı Akıncı'nın ve BM Genel Sekreteri'nin Kıbrıs Özel Danışmanı Eide'nin son açıklamaları da anlaşmanın zorluğunu, hatta imkansız olduğunu ortaya koymaktadır.
Anastasiadis olası bir çözümde Türkiye'nin garantörlüğünün devamının kesinlikle mümkün olmadığını defalarca açıklamıştır. Anlaşma olursa daha ilk günden Türk askerinin adadan ayrılmasını öngörmektedir. Faşist Anastas, Annan Planı'nda belirtilenden daha fazla toprak istemektedir. Güzelyurt'u, Lefke'yi, Maraş'ı, DipKarpaz'ı, Mesarya Ovası'nın önemli bölümlerini istemektedir. 1974 sonrasında nüfus mübadelesi çerçevesinde kendi iradeleri ile kuzeyden güneye geçen Rumların tamamının eski mallarına geri dönmesinin önünün açılmasını talep etmektedir. "Toprak" konusunda, "göçmenlerin" yüzde 60'ının evine dönmesine imkan sağlayacak ve sahip olduğu toprak oranını yüzde 75'e çıkaracak öneriyi kabul etmek mümkün müdür? AB normlarına göre 4 özgürlüğün muhakkak gerçekleşmesinin şart olduğunu belirtmektedir. Irkçı-Türk düşmanı Anastas, Türkiye'den adaya gelen kardeşlerimizin önemli bir bölümünün geri gönderilmesini talep etmektedir. Dönüşümlü başkanlığa da karşı çıkan Anastas, Kıbrıs Türkünün ayrı bir halk olarak siyasi eşitliğine karşı çıkmaktadır. Kurulacak yeni düzenin, "Federasyon'un" sözde Kıbrıs Cumhuriyeti'nin devamı olacağını ve üniter yapının korunacağında da ısrar etmektedir. Anastasiadis'in talepleri ve anlaşmazlıkların 200'ün üstünde olduğunu açıklaması anlaşmanın neden imkansız olduğunu ve sürecin tamamen çöktüğünü iddia etmeye yetecek ciddi unsurları ihtiva etmektedir.
***
BM Genel Sekreteri'nin Kıbrıs Özel Danışmanı Espen Barth Eide, geçtiğimiz hafta sonu Kathimerini gazetesine verdiği röportajda, çözüme yakın olunduğu konusunda iyimser olup olmadığı şeklindeki bir soru üzerine, "Ben iyimser değilim, ancak Akıncı ve Anastasiadis açıklamalarında çözümün mümkün olduğunu dile getiriyor, ben de onlarla hem fikir oluyorum" ifadesini kullanmıştır. Eide çözümün mümkün olmadığını anlamıştır; ancak misyonu gereği baklayı son ana kadar ağzından çıkarmayacaktır.
Rum tarafındaki AKEL, DİKO, EDEK, Vatandaşlar İttifakı, Dayanışma Hareketi, Ekologlar-Vatandaşlar İşbirliği ve ELAM'ın federal bir çözüme karşı oldukları gerçeği ortada iken müzakerelerin hâlâ daha çökmediğini iddia edebilmek mümkün müdür? Bardağı taşıran ve sürecin tamamen çöktüğünün işareti olan son açıklama geçtiğimiz gün Yunanistan Başbakanı Aleksis Çipras'tan geldi. Çipras'ın, Kıbrıs sorununun Türk işgalinin sonucu olduğunu ve bunun hiçbir zaman unutulmaması gerektiğini söylemesi yani sorunun esas nedeninin Rum-Yunan ikilisinin ENOSİS tutkusu olduğunu, bu hassas süreçte, bir kez daha inkara kalkışması ve bizimle dalga geçer gibi Türkiye'nin 'garantörlük' hakkının 'danışmanlık' statüsüne düşürülmesini istemesi sürecin artık neden tamamen çöktüğünün en büyük kanıtıdır. Bu zihniyetteki Rum-Yunan ikilisi ile görüşecek hiçbir konu yoktur, olmamalıdır. Bundan sonra önemli olan çöken sürecin enkazı altında kalmaktan kurtulmak, uzlaşmaz taraf olma damgasını yemeden bu badireyi atlatmaktır.