Kıbrıs'ta bu şartlarla müzareke olmaz
Yarın KKTC Cumhurbaşkanı Talat ile faşist Rum Yönetimi lideri Dimitris Hristo-fiyasko 21 Mart Mutabakatı çerçevesinde yeniden bir araya gelecekler. En son 23 Mayıs tarihinde bir araya gelen liderler, “iki kurucu devlete dayalı iki kesimli, iki toplumlu federal bir çözüme” olan bağlılıklarını ve 21 Nisan’da işbaşı yapan çalışma grupları ve komitelerdeki gelişmelerden duydukları memnuniyeti belirtmişlerdi.
Gelinen noktada Rum tarafında Kıbrıs Türkü ile yeniden bir çatı altında ortaklık kuracak herhangi bir isteğin ve hedefin olmadığı apaçık görülmektedir. 23 Mayıs tarihinden sonra art niyeti ve samimiyetsizliği bir kez daha tescillenen Rum tarafının doğrudan veya dolaylı olarak Kıbrıs Türkü’nü yok sayan eylemlerinden bazılarını hatırlayalım:
1. İngiltere ile imzalanan “Karşılıklı Anlayış Memorandumu” (5 Haziran) ile Kıbrıs’ın tek egemen gücünün sözde “Kıbrıs Cumhuriyeti” olduğuna vurgu yapılmakta, 1960 Anlaşmaları’nın hilafına sadece Rumlardan oluşan hükümetin adanın tek egemeni olduğunun altı çizilmekte; işgalin sona erdirilerek KKTC’nin yok edilmesinin sorunun çözümüne yardımcı olacağı ve Kıbrıs Türkü’nün tek temsiliyet, tek egemenlik, tek vatandaşlık çerçevesinde Birleşik Federal Kıbrıs Cumhuriyeti çatısı altında Rumlarla yeniden birleşmeleri gerektiği belirtilmektedir.
2. Barış Gücü’nün görev süresinin uzatılması ile ilgili BM Genel Sekreteri’nin raporu ve 1818 no’lu Güvenlik Konseyi kararında (13 Haziran) sözde Kıbrıs Cumhuriyeti her zaman olduğu gibi tek egemen devlet ve hükümet olarak kabul edilmekte; daha önceki BM raporlarında taraflara “Türk tarafı ve Rum tarafı” diye atıfta bulunulurken bu kez “Kıbrıslılar” diye tek bir millet olarak bahsedilmekte, Kıbrıs Türkü’nün ayrı bir halk olduğu tamamen göz ardı edilmekte, KKTC’nin yok sayılması ve Türk askerinin adayı terk etmesi istenmektedir.
3. Fransa ile yapılan Askeri İşbirliği Anlaşması Rum Meclisi’nde onaylanıp yürürlüğe konmuştur (20 Haziran). Bu anlaşmaya göre Fransa’ya Kıbrıs’ta deniz ve hava üslerini kullanma hakkı verilirken, Fransa’nın da Rum Milli Muhafız Ordusu’nu modernize etmesi sağlanmaktadır.
Böylelikle 1960 Anayasası’nda ve 1959-60 Anlaşmaları’nda belirlenmiş Kıbrıs Türkü’nün hakları çiğnenmekte, Kıbrıs AB toprağı sayılmakta ve Lozan’da tesis edilen Türk-Yunan dengesi de bir kez daha bozulmaktadır.
4. KKTC’de yayın yapmakta olan birçok televizyon ve radyo yayını Rum tarafının frekanslara yaptığı bilinçli taciz neticesinde seyredilememektedir (10 Haziran). Rum tarafı söz konusu frekansların “kendi egemenlikleri dahilinde” olduğunu iddia etmektedir.
5. Rum tarafı uzlaşmaz ve saldırgan tutumunu AİHM’de açtığı davalarla sürdürmektedir. Mülkiyet konuları dışında Rum kayıplar ve sınır eylemleri sırasında KKTC topraklarına izinsiz girerek gönderdeki bayrağımızı indirmeye yeltenirken ölen Rumlar ile ilgili alınan tek yanlı adaletsiz kararların kabul edilmesi mümkün değildir (24 Haziran). Acımasız eli kanlı Rum canilerin sebep olduğu onlarca katliam çukurunun hesabını veremeyenler, binlerce kardeşimizin yıllarca adanın yüzde 3’lük bölümünde insanlık dışı şartlarda yaşamalarına göz yumanların, Enosis uğruna cennet adamızı cehenneme çevirenlerin “adalet” peşinde koşup yaygara koparmaları ibretliktir.
6. Larnaka’da sözde Ermeni Soykırımı Anıtı açılmış, Hristo-fiyasko açılışta yaptığı konuşmada yeniden Türk düşmanlığı tohumları ekmiştir (28 Mayıs).
7. Rum baskı ve dayatmaları neticesinde,Avrupa Parlamentosu Eğitim ve Kültür Komitesi, bir tür öğrenci değişim programı olan ve özellikle üniversitelerin tanınırlığı açısından büyük önem taşıyan Erasmus programına Kıbrıslı Türk öğrencilerin katılımını reddetmiştir (25 Haziran).
8. Güney Kıbrıs’ı ziyaret eden İspanya Dışişleri Bakanı Rum tarafının dayatması üzerine KKTC Polis Salon Futbol Takımı’nın, Barcelona’daki Polis Salon Turnuvası’na katılımını engellemiştir (26 Haziran). 2001 yılından beri polis turnuvalarına katılan takımımız bu kez Hristo-fiyasko yönetiminin ambargosuna takılmıştır.
Rum tarafının Kıbrıs Türkü’nü yok sayan eylemlerinden son bir ay içerisinde gerçekleşenlerin bir kısmı bunlardır. Şimdi soruyorum: Bu kafadaki insanlarla Kıbrıs Türkü’nün yeniden aynı çatı altında birleşmesi mümkün müdür? Enosis hayalinden, Megalo İdea zırvalığından, adanın bir Yunan adası olduğu saçmalığından vazgeçmeyen, geri adım atmayan eli kanlı Rumlarla, devletimiz KKTC’den vazgeçerek birer köle olarak iç içe yaşama eğiliminde olmamız akıl kârı mıdır?